High Command – Eclipse of the Dual Moons
Merhaba.
Amerikalı High Command’in bana çok çekici gelen bir tarzı var. 2016’da kurulan grubun 2019 çıkışlı ilk albümünü överken de konuya buradan girmiştim ama aradan geçen üç senede hala taze ve büyük oranda rakipsiz kaldıkları için yinelemekte fayda var: Crossover/thrash türünü fantastik edebiyat ve Orta Çağ temalarıyla, hayli nerd bir noktadan ele alıyor High Command. Old school thrash ilhamını hardcore punk pratikleriyle birleştiriyor, işin içinde kılıç, büyü ve ejderhaları sokuyor, modern prodüksiyon ve neredeyse sinematik geçiş parçalarıyla beraber enteresan işler çıkarıyorlar. Yeni yayımladıkları Eclipse of the Dual Moons albümünde de, daha çok power metal veya klasik heavy metalde işlenmesine alıştığımız fantezi konseptinin thrash diyarlarına taşınmasının ne kadar iyi bir fikir olduğunu göstermeye devam ediyorlar.
Kendi yarattıkları özgün bir mitos üzerinden kurguladıkları fantastik anlatı, 80’lerin ilk yarısından ilham alan, heavy metalin klasik döneminden de beslenen bestelerin coşkusuna karışıp önemsizleşiyor ama bence gruptan maksimum keyif almak için o sözleri takip etmek şart; aksi takdirde o temiz girişler, soundtrack havası estiren ara fasılları anlamsızlaşacak. Oysa ki en rafine örneğini Imposing Hammers of Cold Sorcery‘de göreceğiniz üzere SLAYER vari bir kötücüllük ve thrash tabanını epik bir öykü anlatmada ustalıkla kullanabiliyor High Command.
Crossover/thrash dedim ama bu defa heavy metal vanasını da iyice açmışlar ve bestelerde özellikle NWoBHM tadı veren bölümlere sıkça rastlamak mümkün. Daha Immortal Savagery‘den bu heavy metal karakteri kendini gösteriyor örneğin. 80’lerin 2. yarısında kurulup heavy metali daha karanlık, daha vahşi ele almaya çalışan gruplar gibi (CELTIC FROST mesela) High Command de temel prensipleri kendi tavında farklı bir silah dövmekte kullanıyor.
Grubun en büyük becerisi de çoğumuzun sıkıldığı old school fikirleri taze bir şekilde sunmayı başarması. Burada da devreye hikaye anlatıcılığı giriyor işte. Kevin Fitzgerald’ın kirli, kulak tırmalayıcı vokali çok başarılı ve grubun etli butlu METALLICA – Slayer riflerini daha keskin, daha ölümcül kılıyor. Zaman zaman Mile Petrozza’yı anımsatıyor bana. Her açıdan enfes kapanış parçasının hem açılıştaki çift gitarı (5. dakika civarında tekrar bu motife dönülüyor… epik!) hem de o ürkütücü konuşma sonrası giren (Fitzgeral gerçekten çok habis, tehditkar tınlıyor bu kısımda) ve James Hetfield diye bağıran rifleri, başka bir grupta sakil durabilir ve sırıtabilirdi ama Fitzgerald sayesinde akıp gidiyor benim nezdimde. High Command dinlerken aklıma Metallica’dan Slayer’a, DIO‘dan MERCYFUL FATE‘e bir sürü grup geliyor, evet, fakat açıp onları dinlemek isteyecek kadar da değil.
Albüme uygun bir ağızla konuşmak gerekirse bir şovalyenin mahirce dövülmüş, iyice parlatılmış, ışıl ışıl kılıcından ziyade vurduğu yeri göçertip parçalayan kaba bir gürz gibi High Command. Bu üstünkörü, çok da kasmayan karakter ise bence 80’lerin ilk yarısının yarı amatör ruhuna çok yakışıyor. Tek canımı sıkan nokta thrash fırıldaklığının biraz törpülenmiş olması. Onun yerine gelen orta tempo thrash/heavy metalciliğe asla karşı değilim ama hakikaten dört sayıp cam-çerçeve indirmelik tek şarkı Siege Warfare ve 48 dakikayı aşan albüm süresinde biraz daha dörtnala gitmek, taş üstünde taş bırakmamacasına yardırmak isterdim doğrusu.
High Command’in kendini konumlandırdığı nokta benim için değerli. İnce bir ip üzerinde yürüyorlar ve eskilerin görkemi altında ezilmeden bu işi ne kadar dah sürdürebilecekler bilmiyorum ama şimdilik gayet iyi idare ediyorlar. Bir sonraki albümde tempoyu tekrar yükseltip thrash çiğliğine dönerlerse beni bir süre daha götürürler, en azından onu biliyorum. Mümkünse sözlerini kurcalayarak, Fitzgerald’ın enfes hikaye anlatıcılığıyla dinleyiniz.
Baya bi beğendim. Yine enteresan bir karışım söz konusu. Vokale ayrıca değinilmeli, son zamanlarda duyduklarım içinde en beğendiğim thrash vokali. İlk albümünü daha bir merak ettim şimdi.