Faceless Burial – At the Foothills of Deliration
Merhaba.
2020 yılında çıkardığı Speciation ile hem old school tayfayı hem de DEATH‘in tohumlarını ektiği progresif, kımıl kımıl death metal besteciliğini sevenleri tatmin etmeyi başaran Avustralyalı Faceless Burial ile birlikteyiz. Dark Descent Records bünyesindeki grubun death metal anlayışı çok net olmakla birlikte gaddar, dayakşör death metal fikirlerini bu müziğin daha kemik çerçeve gözlüklü, müzik teorisi bro, tayfasına ait bir bakışla, zeka pırıltılarıyla sunması, Faceless Burial’ı değerli kılıyor.
Grubun alamet-i farikası death metalin farklı iki perspektifi arasında kurduğu bu köprü ve At the Foothills of Deliration‘da bu hassas dengeyi korumaya devam ettiklerini görmek güzel. Tıpkı Speciation gibi yine 37 dakikada işi bitiren Alex, Max ve Füj üçlüsü, old school karakterinden taviz vermeden akıllı bir death metal albümü nasıl yazılır dersi vermeye devam ediyor. Bu defa biraz daha osdm etiketini küçültüp progresif vanasını açmışlar hatta.
Dan Seagrave kapağının da işaret ettiği üzere habis, sülfür kokulu, cehennem sıcağında bir ortamdayız. Capcanlı prodüksiyonun katkısını yadsımamak lazım bu noktada; BLOOD INCANTATION‘ın albümlerinden tanıdığımız prodüktör/ses mühendisi Pete DeBoer harika bir iş çıkararak albümü 90’lardan fırlamış gibi duyurmayı, canlı ve grupça kaydedilmiş hissini aktarmayı başarmış. Teknik/progresif mekanikliğinde bir prodüksiyonla tüm tadı tuzu kaçardı bence albümün ama arka planında boşluklu, böylece havadar bir kayıtla normalde olduğundan çok daha tesirli At the Foothills of Deliration.
Beste bakımındansa yerin altındaki kötü kokulu çukurlarda ikamet eden kötücül varlıklardan bekleneceği üzere IMMOLATION‘dan MORBID ANGEL‘a uzanan geniş bir skalada hareket ediyor Faceless Burial. Bu neandertal genler zaten death metalcilerle arasında “vay gardaşım!” şeklinde karşılanmalarını sağlayan bir yakınlık bağı kuruyor ama esas bu genler arasında maceracı nükleotid dizileri var ki grubu cazip kılan en önemli özelliği bu bence. İster Füj’ün akıllıca yazılmış takibi zor gitar melodileri olsun, ister Alex’in o gitarların katmanlanmasında ve bilinçüstü bir atmosfer yaratımında öne çıkan bağımsız bas yürüyüşleri olsun, yahut Haruspex At the Foothills of Deliration gibi bütünüyle enstrümantal ve dünya dışı atmosferli geçiş parçaları olsun, zaman zaman o çamurlu ortamdan hülyalı kozmik diyarlara yelken açan bir Faceless Burial duymak güzel.
İlk iki albümde -görece- daha kaba ve mağara adamı tarzından uzaklaşarak progresif sulara kayan, bu sayede de bir osdm güzellemesi/klonu kimliğinden sıyrılıp kendi karakterini oturtmaya bir adım daha yaklaşan Faceless Burial’ın potansiyeli yüksek. Eskinin kökleşmiş sağlam fikirlerini bir çırpıda kesip atmak hem kolay değil hem de zaten ne gerek var; fakat aralara kapsamı genişleten sofistike tohumlar attıkça tıpkı At the Foothills of Deliration gibi habis filizleren günah çiçekleri açıyor. Faceless Burial bu dinamizm ve zekayı sürdürürse yeni nesil death metal grupları arasında kendine özel bir yer edinebilir rahatlıkla. Avustralyalı değil de Kuzey Amerikalı olsaydı şimdiye zaten çoktan almış yürümüşlerdi, öyle düşünün.
Güzel kritik olmuş, elinize sağlık.
36 dakika gibi bir sürede olup bitiyor her şey. Son derece tok ve bas davul soundu olsun gitar tonu olsun birçok baba death grubunu anımsatan pasajlar olsun ”eski usul death atın üstüme” diyenleri mest edecek bir albüm. Progresifliği baymacak karakterde ve dozunda. Prodüksiyon kalitesinin besteciliğinin bir tık üstüne olduğunu düşünüyorum. Pek ses getirmemesine şaşırdım ayrıca.