Get the Shot – Merciless Destruction
Merhaba.
Tam hatırlamıyorum. Belki 10, belki 14 sene öncesiydi. Belirli bir aralıkta dişe dokunur bir şeyler yaşamadığınızda o döneme ait anılarınız silikleşiyor zamanla. Üniversiteden mezun olduktan sonraki birkaç sene içerisinde diyelim. Ankara – Ayrancı sokaklarında boş boş yürüyor, telefon rehberini kurcalayıp bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki arkadaşımdan hangisini arayabilirim diye düşünüyordum. Hafta içi artık herkesin bir işi vardı ve bu yeni düzene alışamamış, dahil olamamış biri olarak bomboş geçen günlerimde kendimle ne yapacağımı bilemiyordum.
Bu depresif ve limbo halinde yürürken Güvenlik Caddesi üzerinde tiz, ani bir fren sesi duydum. Bilen bilir, bu cadde öyle geniş ve bildiğimiz anlamda cadde cadde bir yer değildir. Hele ki araçla hız yapmaya uygun bir yer hiç değildir. Fren sesi, acı dolu bir inleme ve ulumayla birleşince olan biteni tahmin edip yolun ortasında aniden duran aracın önüne fırladım. Fırlamaz olaydım, çünkü genç bir köpek arabanın altına sıkışmış, ne olduğunu bile anlamaz gözlerle bağırıp kendini kurtarmaya çalışıyordu. Katır kutur bir ses eşliğinde kendini öne attığındaysa sol ön ve arka bacaklarındaki kırıklar sebebiyle yere devriliverdi. Kan-revan içinde yatıyor, ağlamakla ulumak arası feyratlarla yardım dileniyordu.
O lacivert cipi hiçbir zaman unutmayacağım. İçinden inen plastik suratlı kadını, araçtan inerkenki tiksinmesini, köpeği görüp “ıyy!” diye ciyaklamasını, etraftaki esnaf ve alışverişe çıkmış teyzeler köpekle ilgilenirken cep telefonuna sarılıp “Yaa Selçuk’um köpek çarptı banağğ, araba çok pis gelmen lazım hemen,” deyişini, tepki gösterildiğinde “bin tane var bunlardan canım, büyütmeyin kocam halledicek işte ne derdiniz varsa,” demesini hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Köpek, arabasına çarpmış…
Fakat esas neyi unutmayacağım, biliyor musunuz? Civardan toplaşan insanların suratlarını. O biriktikçe biriken ama bir türlü patlayamayan öfkeyi. Herkesin birbirine bakıp gözleriyle sakinlik telkininde bulunmasını. Erkeklerin muhattap olmamak için özellikle çaba gösterip uzak durmasını. Kendini daha fazla kontrol edemeyecek durumdakilerin diğerleri tarafından kaldırıma çekilmesini. Kısa, hafif toplu ve elindeki pet şişeden hayvancağızın yaralarına su döken 50’li yaşlarda bir kadının telefonda kocişine arabasının ne kadar kirlendiğini anlatan hilkat garibesine dönerek sadece etraftaki birkaç kişinin duyacağı kadar kısık bir sesle “Ay geber inşallah orospu, geber!” deyişini…
Quebec hardcore sahnesinin standart belirleyen isimlerinden biri Get the Shot. 2009’da kuruldukları günden bugüne zerre azalmayan bir hiddetin beslediği, thrash ve death metal unsurları da barındıran sert bir hardcore üretiyorlar. Özellikle canlıda tümüyle kendinden geçmelik, içinden atmak istediğin ne varsa devasa bir adrenalin patlaması eşliğinde atabildiğin sahne performansları sayesinde kısa sürede hardcore türünün bayrak isimlerinden biri olmayı başardan topluluk, 2017’deki Infinite Punishment‘tan beri biriktirdiklerini, bugüne kadarki en agresif ve saldırgan albümü olan Merciless Destruction ile üzerimize kusuyor.
“Die motherfucker, die!”. Birkaç parçada tekrarlanan bu sözler, ismiyle birlikte Merciless Destruction‘ı en iyi özetleyen ifade herhalde. Belki de bu yüzden dinlerken o teyzenin “Geber orospu, geber” dediği anıyı hatırladım. 11 parçayla 38 dakika civarında seyreden bir öfke patlaması Merciless Destruction ve ister geçmişten ister bugünden olsun, kızıp hakkında bir şey yapamadığınız şeylerle ilgili büyük bir rahatlama sağlıyor. En azından ben, Jean-Philippe Lagacé ağzından tükürükler saçarak nefret kusarken kendimi çok daha iyi hissediyorum. Bu arada vokalinin iyice geliştiğini ve spektrumunun genişlediğini söylemek gerek. Zaten daha 2. parça Seeds of Dissension‘da hardcore haykırmalarından kulak tırmalayan çığlıklara, oradan derin brutallere geçerek cephanesindeki yeni silahları bir bir ateşliyor. Tam yerinde devreye giren çete vokalleriyle ve oraya buraya serpiştirilen konuk vokalistlerle birleşince insanı iyice çıldırtacak kadar gaz seviyeye çıkıyor vokaller.
CRYPTOPSY gitaristi ve BEYOND CREATION, SHADOW OF INTENT gibi dev isimlerin prodüksiyon sorumlusu Christian Donaldson’ın elinden çıkmış Merciless Destruction ve usta müzisyen/ses mühendisi, Get the Shot müziğinin o etli, kaslı canlılığını kayda birebir aktarmayı başarmış. En canlı ve dolgun prodüksiyona sahip albüm olması bir yana, beste tarafında da daha önce şahit olmadığımız bir teknik meziyet ve çeşitlilik söz konusu. Deathbound gibi, Terminal Slaughter veya Divination of Doom gibi parçalarda klasik beatdown hardcore parçalarında duymaya alışık olmadığımız bir rif zenginliğinden, dinamik beste matematiğinden söz edebiliriz. Bazı anlarda old school death metal rifleri duyabilir, iki gitarın atıştığı pasajlara şaşırabilirsiniz. Basit break-down‘lar ve bilindik thrash soslu vites geçişlerinden ibaret olsaydı tüm kudurukluğuna rağmen müzikal açıdan doyurmadığı için bir süre sonra bayardım ama Merciless Destruction ruhani yönden beslediği kadar kaliteli müziğiyle kulakları da tatmin edebiliyor.
Uzatmaya gerek yok. Beatdown / hardcore seviyor ve stresini boşaltabileceğiniz agresif, dayak sempatizanı bir şeyler arıyorsanız Merciless Destruction‘dan daha iyisini bulmanız zor bu aralar. Ayrıca Get the Shot’ı daha önce dinlediyseniz ve yeterince kızgın ya da ekstrem bulmadıysanız yeni bir şans vermenin tam zamanı, çünkü en dinamik ve sert Get the Shot albümü bu. Kanadalı grup son 5 senede ne yaşamış bilmiyorum ama uzun zamandır bu kadar net, bu kadar ÖL OROSPU ÇOCUĞU, ÖL! bir hardcore dinlememiştim gerçekten. Çok iyi hissettirdi açıkçası.
Haha, hikaye inanilmaz ve yazi ile cok iyi baglanmis. GTS bence son zamanlarda hardcore’un yukselen yildizlarindan, hatta Hatebreed’in tahtina oynuyor diyebilirim.