Bloodbath – Survival of the Sickest
Merhaba.
Eş-dost ortamında, eğlencesine kurulmuştu Bloodbath. Biraz old school takılmak, artık birer işletme haline gelmiş ana gruplarının business dertlerinden, progresif perspektiflerinden azade şekilde har hör metal icra etmek üzere bir araya gelmiş bir grup arkadaşın kafa dağıtma aracıydı. Ana amaç ENTOMBED gibi biraz et kafalı (iyi anlamda), zahmetsiz ve kendini çok ciddiye almayan bir death metali eser miktarda Florida sosuyla sunmaktı. İşin içinde süper yetenekli, metal hakimiyeti çok yüksek elemanlar olunca Resurrection Through Carnage (2002) ve Nightmares Made Flesh (2004) gibi erken dönem işler, death metal literatüründe yer edecek kadar kıymetli albümler olarak tarihe geçti.
Sonrasındaysa olaylar gelişti ve eleman değişiklikleriyle birlikte bugün tam 6 stüdyo albümü çıkarmış, yazın KATATONIA ve PARADISE LOST‘un birlikte yer aldığı festivallerde hemen konuya dahil olan, Napalm Records gibi bir devle çalışan koca bir gruba dönüştü Bloodbath. Sonraki albümler ilk ikinin yarattığı etkiyi yaratamadı, grubun eski şaşası kalmadı belki ama kendini defalarca kanıtlamış üstün müzisyenlerden kurulu olduğu için her yeni yapıtı merakla ve dikkatle inceleniyor… Tıpkı şimdi yapacağımız gibi.
Mikrofon Nick Holmes’e teslim edildikten sonra bir kısım death metal fanatiği ilgisini kaybetti ama Bloodbath öyle veya böyle, yoluna devam ediyor. Nick Holmes’un vokal karakteri selefleri Mikael Åkerfeldt ve Peter Tägtgren’den çok farklı. Vokalin belirleyici rolünü düşününce de grubun Holmes ile farklı bir şeye evrilmesi, doğal bir sonuç. 2014 çıkışlı Grand Morbid Funeral‘dan itibaren kademeli bir değişim, ana yoldan sapmamakla birlikte sınırlı bir alan içerisindeki yaratıcı bakış yerine dümdüz old school takılmayı tercih eden kirli, pis bir Bloodbath dinler olduk. Bu durum çoğunluğun hoşuna gitmedi ama Surival of the Sickest özelinde artık HM-2 pedalıyla yapılabileceklerin sınırlarını zorlayan İsveçli Bloodbath’in yerine 90’lar başı Amerika’sını (Morrisound stüdyolarını diyelim) baz alan bir Bloodbath ile karşılaşmak, bana çok iyi hissettirdi.
MORBID ANGEL vari besteler (Born Infernal ve özellikle orta tempo kapanış No God Before Me), yeni gitarist Tomas Åkvik’in (LIK) kendini gösterdiği To Die gibi parçalardaki atipik, dramatik gitar soloları, ritim ve akış tarafında sağlam tutulmuş prodüksiyon (yine bir Amerikan pratiği), bugüne kadar Nick Holmes’den duyduğumuz en sağlam death metal performansıyla birleşmiş ve vokale Old Nick geldikten sonraki dönemin en güçlü Bloodbath albümü çıkmış ortaya. Bu demek değil ki Survival of the Sickest‘ı dinlediğinizde kendinizi keseceksiniz gazdan, fakat yıllar sonra gücünü her departmana homojen şekilde yayabilmiş bir Bloodbath dinlemekten memnunum.
Albüm promosunda konuk isimleri görünce heyecandan bayılacak gib olduysam da parçaları dinleyince o kadar da yükselemedim. NAPALM DEATH evreninin en ürkütücü canavarı Barney Greenway, GORGUTS panteonunun tanrı kralı Luc Lemay ve eski MORGOTH vokalisti Marc Grewe (sana bir şey bulamadım Marc kardeş, kusura bakma), mikrofonda Holmes’e eşlik ediyorlar. Luc Lemay ile çok daha yırtıcı bir şeyler hayal ederdim o da diğer isimler de kendi karakterlerini yansıtan güçlü performanslar göstermiyorlar.
Özellikle 2000’lerin ilk on yıllık diliminde metal dünyasını domine eden Travis Smith’in old school havasını besleyen harika kapağı, grubun şu ana kadarki açık ara en başarılı logo çalışması (beyaz tişörte şu mavi logoyu basmalı acilen) özellikle bir önceki albüme kıyasla çok daha et et ve bu tür death metale yakışan bir prodüksiyon ve ne yapmak istediği konusunda net bir tavra sahip Survival of the Sickest, Bloodbath’in kaybolan heyecanını tazeleyebilir. Death metalin sade, basit ve kafası rahat taraflarına ilgiliyseniz bu albümü sevmeme olasılığınızı düşük görüyorum. Bir şans verin.
Senenin albumleri arasina altin harflerle yazdim. En tekduze sarki Zombie Inferno bile kutur kutur gidiyor! Barney’li Putrefying Corpse ve To Die ise favorilerimden. To Die direk Obituary saygi durusu niteliginde. Marc Grewe’yi bildigin John Tardy olarak kullanmislar haha 🙂