Russian Circles – Gnosis
Merhaba.
Enstrümantal, müzisyenlerin birlikte yola çıkıp birbirinden ilham alarak hiçbirinin beklemediği, fakat varmaktan memnun olacağı bir yerlere ulaşması hedeflenen müziklerin tadı, çok kendine has olabiliyor. İşin içinden vokali çıkarınca otomatikman bağımsızlaşıyor müzik ve marifetli insanların ellerinde, taşın içinden çıkarılıp özgür bırakılan heykeller gibi harika eserlere dönüşebiliyor. Müziğin nereye kıvrılacağını kestirmekle uğraşmadan kendini akışa kaptırmaktan keyif alan, rehber melodilere veya bir vokalistin yönlendirmelerine ihtiyaç duymayan dinleyiciler için bu tarz grupların işleri daha da değerleniyor.
Çok uzun yıllardır birlikte çalan Mike Sullivan (gitar), Dave Turncrant (davul) ve Brian Cook (bas) üçlüsü, Russian Circles’ın post-metalin lokomotif isimlerinden biri olmasını sağlayan birbirinden şık albümlerine bir yenisini daha ekledi geçtiğimiz haftalarda. 8. stüdyo albümleri Gnosis grubun hassas melodi anlayışını, rife dayalı güç ve öfke patlamalarını, prodüksiyon ve katmanlandırma kabiliyetini, detaycı besteciliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Türün ilk temsilcilerinden biri değil aslında ama yön verenlerinden biri olarak gitar odağını, rif temelini kaybetmemesi, gözümde Russian Circles’ı değerli kılan en önemli detay belki de ve Gnosis‘te de bu prensip doğrultusunda hareket ettiklerini duymak beni sevindirdi. Bir önceki Blood Year‘ın yeterince sivrilemediğini, tepe noktalarının alçak kaldığını (climax konusundan bahsediyorum) düşündüğümü belirtmiş ve grubun salınmacı, yumuşak köşeli tavrını biraz eleştirmiştim. Neyse ki bu sefer hem beste hem de prodüksiyon anlamında çok daha sert, keskin ve patlayıcılar.
Bu ara hem sıcaklardan hem de üşengeçlikten çalışma masamda değilim. Masamın yüksekliğini ayarlamam, tüm kabloları düzeltmem ve sistemimi yeniden kurmam gerekiyor ki buna çok üşeniyorum. Elimde dizüstü bilgisayar, göçebe hayatı yaşıyorum ben de. Haliyle yeri geliyor akıllı televizyondan, yeri geliyor dizüstü bilgisayae hoparlöründen, çok sıcak değilse stüdyo kulaklıklarıyla, hatta bazen de telefondan müzik dinliyorum. Gnosis ile ilgili ilk olarak şunu söyleyebilirim ki albümü nerede, nasıl bir sistemde dinlerseniz dinleyin mükemmel duyuluyor. CONVERGE insanı Kurt Ballou ile Jimmy Page‘den Nirvana‘ya, Godspeed You! Black Emperor‘dan Neurosis‘e sayısı grupla çalışmış ses mühendisi Steve Albini tarafından yapılan prodüksiyonu ayakta alkışlamak lazım. Brian Cook’un her zaman türlü efektle müziği derinleştirme görevi üstlenen bas gitarı, Dave Turncrant’ın davul setindeki her bir parça (ve kasnakları), Mike Sullivan’ın hem temiz hem de kirli gitarları inanılmaz duyuluyor. Pandemi yüzünden herkesin kendi enstrümanını kendi evinde kaydedip gönderdiği bir albüm bu bir de!
Çift albüm olarak plak şirketine yollanıp sonradan kırpılarak tek albüme evrilen Gnosis, iniş ve çıkışlarında bunu hiç hissettirmeyen iyi bir kurguya sahip. Her bir parçada sanki bir av seçip onu kıstırana kadar devam ediyor, bastırdıkça bastırıyorlar. Tupilak ve Conduit, Sullivan – Cook ikilisinin gitar işçiliğine alışmayı sağlarken albümün ağır topu Gnosis de grubun matematiğindeki netliği, sürünün avını çevrelerken sergilediği kusursuz disiplini gösteriyor. Saldırı başladığındaysa etraf kan gölünde dönerken o katı disiplinin soğukluğu, yerini vahşi ve çiğ bir sıcaklığa bırakıyor.
Black metal davulları, thrash metal gitarları ve duvarları sarsan break-down kısımlarıyla birden fazla saldırı yöntemi kullanıyor Russian Circles. Adrenalin sonrası yorgunluk anlarıysa albüm için yazılan ilk beste olan kapanış parçası Bloom‘daki gibi çok daha sakin, hatta neredeyse uyuklanılan anlar yaşatıyor. Vlastimil ve Betreyal gibi iki canavarın arasındaki Ó Braonáin adlı ara faslına bile tam ısınamamışken Bloom parçası, gider ayak tadımı kaçırıyor her dinleyişte.
Açıkçası Russian Circles’ın hep agresif, o cazır cuzur bas gitarın öne çıktığı, davulların kükrediği zamanlarda etkili olduğunu düşündüğüm için Bloom gibi EXPLOSIONS IN THE SKY tarzı isimlere daha çok yakışacak uçucu, uykulu bestelerden çok keyif almıyorum ama albümün buna ihtiyaç duyduğunu da yadsıyamıyorum elbette. Fakat Gnosis‘in son bir dakikasında dönen biten şeyleri grubun bu tarz yavaş parçalarının toplamına tercih ederim açıkçası.
Bir de tabii konfor alanı gibi, türün iç dinamiklerini nereye taşıdıkları gibi perspektifler var ki oralardan bakınca Gnosis, bu harika müzisyenlerden oluşan harika grubun artık türü ileri taşımak gibi bir amacı olmadığına işaret ediyor. Birkaç albümdür zaten taze fikir sayısında düşüş yaşıyorlar ama ben Russian Circles özelinde hayranların bu yönde bir beklentisi var mı, ondan da emin değilim doğrusu. Yine de türün tecrübeli bir dinleyicisi olarak o kadar da coşamayışımın, kendimi kaybedemeyeşimin nedenlerinden biridir; bahsetmek lazımdır.
Belki kısa süre sonra şirketin törpülettiği o diğer parçaları da duyar ve tüm hikayeyi birleştirince aklımızı oynatırız, bilemiyorum ama bu haliyle de Gnosis enstrümantal, post-metal etiketli işlerden hoşlananları fazlasıyla tatmin edebilecek bir iş. Çok dinleyip çok tükettiğim için sağına soluna kulp takmaktan çekinmiyorum belki ama işin aslı piyasada bu işi Russian Circles kadar iyi yapabilen grup sayısı o kadar da fazla değil; kıymetlerini bilelim.
83/100
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğme üzerinden PATREON’a ulaşabilir, aylık abonemiz olabilirsiniz:
Müzikle uğraşıyor olsam yapmak isteyeceğim tarz müzik. Tüm albümlerini beğendim. Yılın güzel keşiflerinden biri oldu benim için.