Traitor – Exiled to the Surface
Merhaba.
İlk olarak Total Thrash belgeseli için SODOM insanı Tom Angelripper ile birlikte hazırladıkları parçayla Metalperver okuyucusuna tanıtmaya çalıştığım Alman topluluk Traitor, uzun süredir beklediğim yeni albümü Exiled to the Surface‘i paylaştı nihayet. Geçtiğimiz Cuma günü yayımlanan albüm çıktığından beri başka bir şey dinlemiyorum neredeyse ve kendisine bazı laflar hazırladım. Buyurun, içeri geçelim.
Aslında 2004’ten beri aktif ve isim/kadro değişiklikleri sonrasında 2009’da Traitor kimliğini sabitleyip bu zamana kadar 3 stüdyo albümü yayımlamış, tecrübeli denilebilecek bir grup Traitor. Tabii Alman thrash metali sahnesinde çok fazla dev isim olunca aradan sıyrılmak kolay değil ama o devlerin mirasını sürdüren yeni gruplara her zaman ihtiyaç var; Traior da gen diziliminde KREATOR, DESTRUCTION, SODOM gibi gruplardan izler bulunabilecek 80’ler odaklı, agresif ve hızlı bir thrash metal icra ediyor. Zaten daha 3. parçada karşımıza Tom Angelripper çıkıyor konuk vokal olarak.
Rif üzerine rif ile ilerleyen ve agresif yapısını hiç kaybetmeyen albümün ilk bombası Total Thrash ile patladıktan sonra hemen arkasından gelen 66 Exeter Street, Traitor’daki elemanların tek şarkılık cephanesi olmadığını, rif anlamında ellerinin altlarında hayli malzeme bulundurduklarını kanıtlıyor. Tempoyu biraz düşürüp daha Kreator vari bir noktaya çekseler de hiç güç kaybetmeden thrash ateşini harlamaya devam ediyorlar. Ayrıca her dinleyişte istemsizce yaptığım THRASHFIRE – Burak eşleştirmesini daha da güçlendiriyor bu şarkının vokalleri. Andreas Mozer’in vokalini ton ve tavır olarak Burak’a çok benzetiyorum ve galiba bu da Exiled to the Surface‘a daha çabuk ısınmamı sağladı.
Yardır yardır ilerlerken hiç beklenmedik bir anda ve eğer albümü açmadan önce şarkı listesine göz atmadıysanız asla öngöremeyeceğiniz bir şey ile karşılaşacaksınız: WHAM! ve GEORGE MICHEAL efsanesini bilenlerin, bir şekilde aşk acısı çekenlerin marşı haline gelmiş hit parça Careless Whisper, Traitor’ın elinde bir Alman thrash metal marşına dönüşmüş. İlk bir-iki dinlemede çok eğlendiysem ve “I’m never gonna mosh again, the way I moshed with you!” sözleriyle kopsam da sonraki dinlemelerde tadı kaçtı benim için. Ayrıca hala SEETHER yorumunu tercih ederim. Eğlenmişler ve bence güzel de olmuş ama albümün etkisini biraz düşürüp ne oluyor yav, dedirtmiyor desem yalan olur. Biraz riskli bir tercih, kararı dinleyiciye bırakıyorum.
Hemen arkasındaysa ilk olarak 2015 yılında yayımlanan Venomizer albümünde yer alan, fakat herhalde beklenen ilgiyi göremeyince tekrar kaydedilip bu albüme eklenen Teutonic Storm ile thrash fırtınası devam ediyor. Favori şarkım açık ara bu oldu doğrusu ve Creeping Death vari giriş rifine de bayıldım.
Traitor reklam hamleleriyle bir anda meşhur olmaktansa metal ateşini söndürmeden külliyatı genişletmenin peşinde sanırım, çünkü neden bu zamana kadar büyük bir şirketle anlaşıp Avrupa’da thrash devleriyle birlikte turlamadığını anlayamıyorum. Exiled to the Surface sonrası önceki albümlere göz attım ve her biri gerçekten kaliteli thrash eserleri. Progresif olsun, yenilikçi olsun, ters köşeye yatırsın demiyor ve kaliteli thrash metal ile yardırmak istiyorsanız Traitor müziğiyle tanışın bir şekilde. İşe de Exiled to the Surface ile başlayabilirsiniz.
Hem bateri çalıp hem de vokal yapabilenleri takdir etmişimdir ve biraz da garipsemişimdir. Hele thrash davulu gibi yoğun efor isteyen bir müzikte hakkını vererek vokal yapabilmek büyük iş. Sevdiğim noktalarından bir diğeri de hiç de geri plana düşmeyen gürleyen baslar. Müziğin gücünü arttırmış resmen.
Grubu bu albümle tanıdım ve önceki albümlerini de dinledim ve hepsi de kalburüstü işler. Bu zamana kadar radarıma takılmamış olmasına şaşırdım doğrusu.
Öte yandan Careless Whisper olmasa da olurmuş hani. Crisix’in Macarena Mosh’una bir cevap olarak düşünebiliriz belki. 🙂
Bu yıl thrash metal adına fena geçmiyor. Bu rüzgar devam eder umarım.