Bewitcher – Cursed Be Thy Kingdom
Merhaba.
2019’un en iyilerinden Under the Witching Cross ile Metalperver okuyucusuna tanıştırdığım Portland, Oregon sahnesinin en pırıltılı isimlerinden Bewitcher, 80’lerin serseri metalci ruhunu enfes yansıttığı black/speed metal kırması müziğinde bir kültür ve yaşam biçimi olarak metalin sevdiğim birçok güzelliğini bünyesinde toplamış, bu nedenle de gönlümde ayrı bir yer edinmiş bir isim.
Cursed Be Thy Kingdom‘a geçmeden önce Bewitcher gibi gruplardan keyif alabilmek için 80’ler speed, heavy metal ortamlarına biraz hakim olmak gerektiğini belirtmek lazım yalnız. Biraz sonra okuyacağınız övgü cümlelerini bu bağlamda değerlendirmeli, MERCYFUL FATE‘den VENOM‘a, METALLICA‘dan MOTÖRHEAD‘e uzanan bir aralıktaki çeşitli referans gruplarıyla Bewitcher müziği arasındaki bağlantı noktalarını görebiliyor olmalısınız. Bu perspektif olmadan hiç etkileyici gelmeyecek muhtemelen ve fazlasıyla yanlış değerlendireceksiniz grubu; Bewitcher’ın kimler için müzik yaptığını baştan hatırlatmış olayım da, benden çıksın konu.
Bewitcher’ı ve Cursed Be Thy Kingdom‘ı anlamak için Electric Phantoms‘ı şöyle dikkatlice dinlemek yeterli aslında. 02:45’ye kulak kabartın, ne duyuyorsunuz? 03:00’de giren soloya kadarki o kısacık bölüm için eğer cevabınız Into the Coven ise Bewitcher’ın ruhunu da kapmışsınız demektir. Bu adamlar belirli bir dönemin, belirgin ekollerin müziğini yapıyorlar ve bunu albümün istikrarına zarar vermeyi göze alacak kadar cesur hamlelerle, kör göze parmak seviyesinde hareketlerle göstermekten de çekinmiyorlar. Tıpkı Metallica’nın konser açılışlarında Ennio Morricone‘nin The Ecstasy of Gold‘unu kullanması gibi, Bewitcher da albümü enstrümantal, Western havasındaki Ashe ile açıyor mesela. Bunun bir tesadüf olduğunu hiç zannetmiyorum. Albümün devamında bu Vahşi Batı atmosferini besleyen bir başka şarkı ile karşılaşmamak ve bu nedenle Ashe‘nin biraz boşa düşmesi, Cursed Be Thy Kingdom‘un da tek olumsuz yönü herhalde. Gerçi kasabaya dehşet saçmak üzere, kendilerinden emin bir şekilde tırıs halinde kasabaya doğru at süren kanun kaçakları gibi bir imge oluşturabilirseniz kafanızda, bu da bir şekilde bağlama oturuyor; çünkü sonraki otuz beş dakikada Bewitcher gerçekten de ortalığı yangın yerine çeviriyor.
Şeytan müziği rock’n’roll’un ruhundan beslenen albümde şarkılar arasında nefes alacak hiçbir aralık bırakmamış Bewitcher ve öyle girişle, gelişmeyle uğraşmadan direkt sonuç kısmından oluşan besteler yazmış. Minik bir slide veya davulcunun dört saymasıyla, pat diye şarkılar sayesinde 36 dakikanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor zaten. Şeytanilikten daha da beslenme amaçlı, atmosferik bir orta-tempo parça olmaması da çok yerinde bir tercih bu anlamda. Vokalist Matteo Von Bewitcher, veya bu albümde kullandığı rumuzuyla Unholy Weaver of Shadows & Incantations, “Don’t close your eyes or hold your breath, the night is here,” sözleriyle karanlığın, gecenin çöktüğünü söylerken aynı zamanda da geri dönülemez bir noktaya gelindiğini, bundan sonra dur-durağın olmayacağını duyuruyor gibi, Satanic Magick Attack‘ta. Şarkı isimlerine veya elemanların rumuzlara bakarak bile Bewitcher’ı net bir şekilde anlamak mümkün değil mi zaten? Canlarım benim.
Önceki işlerine göre tempo biraz daha düşük Cursed Be Thy Kindgom‘da. Hem vokalistin kirli vokalleri hem de basit davullar eşliğinde, orta-tempo rock’n’roll rifler ile geçilen bölümlerde zaman zaman TRIBULATION adı da gelebilir aklınıza, ancak Bewitcher’ın çok daha serseri ve punk ruhlu olduğunu söylemek lazım. Karanlık ve doom hislerinin yoğunlaştığı, Tribulation referansının ortaya çıktığı (Infernal Magus of Nocturnal Alchemy’nin -hshahs- bas gitarı sağ olsun) Valley of the Ravens bile üçüncü çeyreğinde devreye giren blues gitarlarıyla özgün bir konuma yerleşiyor zaten. Bewitcher bestelerinin çıkış noktaları aynı olsa da grubun çeşitlilik yaratma adına her parçaya eklediği minik bir detay var mutlaka ve işe de yarıyor kesinlikle. Valley of the Ravens dışında Death Returns…, The Widow’s Blade gibi parçalar da sololarındaki blues etkisiyle Bewitcher’ın bu albüm ile birlikte müziğinde yeni bir fikri daha cephanesine kattığını kanıtlıyor. Bu blues sololarıyla 80’ler ruhu iyice coşmuş zaten ve Cursed Be Thy Kingdom‘ı Bewitcher’ın bugüne kadarki en güçlü işi haline getirmiş.
Bu tür müzikler genelde festivallerde, eş-dost toplanmalarının alkollü ortamlarıyla eşleştiriliyor ve çok da ciddiye alınmıyorlar ama Bewitcher eğlence anlayışını, serserilik ruhunu, şeytaniliği bir gimmick haline getirmeden, sulandırmadan vermeyi başaran ender gruplardan biri. Black/speed metalin black tarafı zayıf kalıyor aslında ama açığı 80’ler aşkıyla kapatıyor Cursed Be Thy Kingdom ve hem sözleriyle hem de üzerine düşünüldüğü her halinden belli besteleriyle bahsettiğim kategorideki parti gruplarından/albümlerinden bir adım öne çıkmayı başarıyor. Türe ilginiz varsa, 80’lerin speed/heavy metalini, şeytani rock’n’roll müziklerini seviyorsanız bu grubu, Cursed Be Thy Kingdom‘ı dinlemediğiniz her gün, boşa yaşanmış demektir.
Black/speed olarak etiketlenen bu müziğin içinde birçok farklı türden çeşni var gerçekten. Kaş çattıran bir ürün olmasını beklerken iyi hissettiren, nerdeyse tebessüm ettiren etkiye sahip. Güncelde pek muadilini sayamayacağınız bir müzik yapıyorlar, bence değerli bir şey bu.
Kritikte bahsedilen grupların dışında Sodom etkileşimi de hissettim bazı kısımlarda.