Bastard Grave – Diaroma of Human Suffering
Merhaba.
Death metal kadar rahatça genişleyip açılan başka bir metal alt türü yok sanırım. Birçok farklı unsurun rahatlıkla yedirilebildiği, geleneksel kalanın bile modern takılmak isteyen kadar taze bir şeyler sunmaya rahatlıkla devam edebildiği, modlanmaya çok açık, açık kaynak kodlu bir oyun gibi adeta death metal. Canımsın death metal.
Niye death metale yükseldim bilmiyorum ama çok da coşmadan 2012’de kurulmuş İsveçli Bastard Grave’in geçtiğimiz günlerde yayımlanan yeni albümü Diaroma of Human Suffering‘e geçelim. İsveç dendi, death metal dendi; Piç Mezarı diye bir gruptan İnsanın Izdırabının Diyaroması diye bir albüm… Bunun nereye varacağını görüyorsunuz, değil mi?
Bastard Grave dolambaçsız, zorlamasız ve old school damarını sonuna dek besleyen dokuz besteyle, insana ENTRAILS‘in son albümünde yaptığı gibi baygınlık geçirtmeden, İsveç death metali sevenlerin keyifle geçireceklerine inandığım bir otuz yedi dakika sunuyor.
Çamurun, bataklığın içine saplanıp öfke nöbeti geçiren vahşi bir hayvanı anımsatan Rickard Persson, açılış şarkısı Life in the Sewers‘ın aşırı old school giriş riflerinin ardından, doğanın geri aldığı büyük bir şehrin unutulmuş kanalizasyon borularından yükselen derin mi derin vokaliyle ilk intibayı derhal grupla oturup bir çay içme isteğinin hasıl olduğu bir seviyeye çekiyor zaten… Hadi itiraf edeyim; o çok tanıdık gitar tonları, Rickard’ın hörhör vokali, kötücül bir solo ve arkasından yine 90’lar kokan ağır bir kapanış ile Life in the Sewers sona erdiğinde ben zaten albümü sevmiştim çoktan, haha.
Karada yaşayan en büyük memelilerden bazılarından oluşan koca bir sürünün biraz ağır ama güçlü adımlarla, tozu dumana katarak üzerinize doğru koşturduğunu düşünün; Translucent Visions böyle bir şarkı işte. Bas gitarist Maria’nın katkısı enfes gerçekten ve albüm boyunca gümbür gümbür ilerleyen bas, özellikle Drowning in an Ocean of Bile ve isim şarkısı Diorama of Human Suffering‘de iyice filler tepişirken ezilen çimenlerle empati yaptırıyor insana.
Son olarak da her ne kadar daha düşük tempoda kalsalar da gitarların AUTOPSY ve DISMEMBER‘ın ilk albümlerine öykündüğü ipucunu bırakayım. Zaten bu büyük bir spoiler sayılır başlı başına ve aslında bu tip bir albüm için daha fazlasını söylemeye de pek gerek yok. 90’ların başında bam-güm death metalciliğinde ortaya konan şeyler hoşunuza gidiyorsa Diorama of Human Suffering‘i sevmeme ihtimaliniz sıfıra yakın bana kalırsa. Tabii biraz kendinden bir şey katıp işi keyifli bir 90’lar nostaljisinin ötesine götürebilselermiş daha da tatlış olurmuş ama o da kendi bilecekleri iş.