Spurv – Myra
Merhaba.
Daha da eve kapanılan, düşüncenin keskin kıvrımlarının erimeye başladığı, nasıl geçtiği pek hatırlanmayan günlerde fon müziği olarak her zaman gri renk ile özdeşleştirebildiğim, net bir his ve tavrın temsilcisi olmaktan ziyade dinleyenin kendi anlamlandırması gereken, uçucu albümleri tercih ediyorum. Bu anlamda yılın albümlerinden biriyse Norveçli enstrümantal rock grubu Spurv’un Haziran ayında yayımladığı Myra.
2015’de çıkan ilk albüm Skarntyde’e denk gelenler var mı bilemiyorum ama Spurv epey hüzünlü bir müzik yapıyor ve harikulade albüm kapağındaki geyiğin gözünün içine bakarak dinlemelik, öylece dalıp gitmelik bir albüm Myra. Enstrümantal post-rock albümlerinin pek çoğu için benzer şeyler söylenebilir elbette ama Spurv özellikle daha melankolik bir yapıda. Ayrıca akıcılık konusunda türdeş pek çok isimden bir adım daha önde duruyor. Elli dakikaya yakın süresinin son bölümlerinde temposu biraz düşmesine rağmen Myra, bu işin üstadları sayılabilecek EXPLOSIONS IN THE SKY gibi, RUSSIAN CIRCLES gibi, CASPIAN gibi isimlerin hemen altında, onlardan çok da uzağa düşmeyen bir müzikle Spurv’ü epey yukarılara taşıdı benim için.
Tabii böylesine büyük isimlerle boy ölçüşebilmek kolay değil ve Spurv gibi daha rüştünü ispat etmesi için çok şey yapması gereken bir grubu hemen öyle türün büyükleri arasına koyacak değiliz. Yine de Spurv’ün hiç de öyle amatör kişiler tarafından yürütülen bir proje olmadığını göstermek için, grupta yer alan isimlerden iki tanesini şuraya iliştiriverelim; 1998 yılından beri ULVER ile çalışan müthiş ses mühendisi ve prodüktör Tore Ylwizaker ve yine 2009’dan beri Ulver ile sahneye çıkan, grubun son albümü The Assassination of Julius Caesar’da yer almış Ole Aleksander Halstensgård. Piyanist Ole-Henrik Moe ve kemancı Kari Rønnekleiv’in katkıları da yadsınamaz ama ULVER gibi standartı göklerde duran bir gruptan iki müzisyeni barındırıyor olması bile Spurv’e karşı olumlu bir önyargı oluşturuyor zaten ve Myra da beklentileri büyük oranda karşılıyor.
Nüfus patlamasının yaşandığı ve iyi bir gitar ile bir elma bilgisayar satın alıp ortalama bir müzik yazılımını başlangıç seviyede kullanabilen insanların kendi müziklerini birbirlerine övüp durdukları garip bir varoluş düzlemi olan post-rock dünyasında Spurv’ün en büyük başarısı, insanı şaşırtabilen besteler yapabilme hünerine sahip olması. Açıkçası Og ny skog bæres frem biraz sıradan bir açılış parçası ve bu anlamda talihsiz bir tercih. Fakat hemen arkasından giren Fra dypet under stenen ile kendi karakteristiğini yansıtmaya başlıyor Myra ve beklenmedik dönüşler barındıran uzun besteler yaratabilme kabiliyetiyle bir anda gölgelerin arasında bir çıtırtı duyan geyiğin pür dikkat haline benzer bir şekilde albüme kulak kesiliyorsunuz. Nasıl şey yaptım ama. Ya yemin ederim az değilim.
Tıpkı bu parçada olduğu gibi bazen heyecanlı davullar ile hızlı bir kovalamaca anının çoşkusu yaşanırken bazen de hemen arkasından giren Hviler bekkenes sang gibi bestelerle çok daha dingin, huzurlu ve sessiz bir atmosfere geçiliyor. Bu anlarda müzikteki ULVER etkisi biraz daha ön plana çıkıyor ve neredeyse film müziği tadında bir hava yakalıyor albüm. Elektronik ögeler belirginleşiyor, yaylılar devreye giriyor ve Myra, anlatısını daha da güçlendirerek finale götürüyor izleyiciyi. Pardon dinleyiciyi.
Kapanışı yapan Allting Får Sin Ende, Også Natten, aynı zamanda albümün zirvesi. Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olan Alman filozof MARTIN HEIDEGGER’den alıntılarla açılan ve ardından grubun bütün enerjisini boşalttığı parça, Myra‘yı olduğundan daha iyi gösterecek kadar güçlü bir şekilde kapatıyor albümü.
Hiçbir şeyin sonsuza dek aynı biçimde kalamayacağı düşüncesiyle oluşturulmuş, yalnızca yorgun zihinlerin hararetini alacak türden bir fon müziği olacak şekilde değil, kendi söyleyecek sözleri olan ve düşündürtebilen, yine de günün sonunda kaybolmuşluk hissini daha da besleyen iyi bir albüm Myra. Tüketimin azaldığı, dingin veya bir nebze melankolik zamanlardaki eşlikçiler arasına rahatlıkla girdi ve bir süre de orada kalacak gibi.
80/100