…And Oceans – The Regeneration Itinerary
Merhaba.

…And Oceans, kariyerinin 2. baharını yaşayan gruplardan bir tanesi. 90’larda kurulup milenyum öncesi Finlandiya’da dönemin hakim black metal prensiplerini benimseyen albümler çıkarıyor, ardından endüstriyel kafalara geçip biraz tepki görüyor 2005’te de dağılıyorlar. 2020’de Cosmic World Mother ile harika bir geri dönüşe imza atıyor, benim de çıktığı yılın albümleri arasında gösterdiğim As in Gardens, So in Tombs ile yeni gelmedik, geri geldik! diyor ve seneler sonra …And Oceans’ı black metal camiasının heyecan verici markalarından biri haline getiriyorlar tekrar. Az buz iş değil gerçekten.
Öte yandan The Regeneration Itinerary duyurulduğunda 7. stüdyo albümünün grubun deneysel günlerine dönüş eseri olacağı haberi, endüstriyel/elektronik dönemini vasat bulan bir dinleyici olarak son iki albüm sayesinde …And Oceans’a hissettiğim heyecanı biraz baltalamıştı. “yeni albümümüz kariyerimizin her döneminden izler taşıyacak,” açıklamasını okurken “hakkınızda hayırlısı olsun karşim,” dediğimi, hevesimin bariz bir şekilde kırıldığını net hatırlıyorum. Mayıs sonu çıkan albümü daha yeni yeni kurcalamamın sebebi de bu biraz.
Gerçekten de The Regeneration Itinerary, son iki albümdeki keskin ve hızlı black metal yaklaşımını korumakla birlikte, EMPEROR, ULVER vari yenilikçi öncülerin cüretkar fikirlerinden ilhamla daha cesur bir karaktere sahip. …And Oceans denilince ilk akla gelen şeylerden biri -hatta ilki- senfonik altyapı ve büyük büyük melodilerle görkemli inşalar; The Regenration Itinerary da bu bakımdan fazlasıyla tatminkar ve son iki albümü sevenleri tümüyle uzaklaştırmayacak kadar tanıdık. DIMMU BORGIR vari bir yaklaşım gösterilen synth. & davul liderliğindeki melodik pasajlar, senfoninin coştuğu epik nakaratlar ve akılda kalıcı tremolo & blast-beat komboları, …And Oceans’ın genlerinde yer alan, grubu güçlü kılan özellikler olarak bir kez daha öne çıkıyor.
Fakat bu defa, daha açılış parçası Inertiae‘nın ortalarında duyacağınız üzere direksiyonu epilepsi tetikleyici ışıklara, birbirinden fantastik tiplerle yeraltı ortamlarında gerçekleştirilen endüstriyel partilere kırmaktan da çekinmemişler. Endüstyirel fikirlerin besteyi ele geçirdiği anlar haricinde Prophetical Mercury Implement, The Ways of Sulphur veya The Discord Static gibi şarkılar neredeyse tümüyle senfoni/synth. hakimiyetinde ilerliyor ve alışageldiğimiz 2. dalga senfonik black metalini başka bir şeye dönüştürüyor. Burada bence Dimmu Borgir’den, Puritanical Euphoric Misanthropia zamanlarından biraz fazla şey kopyalanmış ve bir süre kulağa batıyor ama bu tarz için gidilecek adresler hem kısıtlı hem de bu kadar netken çok da takılmamak lazım belki de. The Discord Static‘in bayağı dans ettirecek ana motifi, sonlara doğru tüm kaydın bozulmaya başlaması gibi fikirlerse bence fazlasıyla başarılı. Ha, ışıkları söndürüp kapüşonu kafaya geçirip black metal dinleme motivasyonuyla bu albümün başına oturanlar için epey ters tepebilecek mevzular tabii, orası ayrı, ama bu saatten sonra da bir albüme girişmeden evvel beklentileri doğru ayarlamak gerektiğini de öğrenmiş olmamız lazım sanki.
Çok dağılmadan, hadi baba kopuyoruz deneyselliğine dalıp ipin ucunu kaçırmadan zengin bir palet sunmayı başarmış …And Oceans. Elbette görkemli, abartılı bir black metal bu ve varoluş sancısını, öfkesini daha çiğ veya minimalist sunan gruplara kıyasla çok daha iddialı. Önceki albümlerdeki daha direkt, keskin stilden biraz uzaklaşıldığı için o kadar çarpıcı ve tahrip gücü yüksek de değil. Ancak bu, başka bir tarz ve …And Oceans da bir-iki pürüz haricinde (prodüksiyon biraz fazla mekanik, 1-2 şarkı kısalsa daha etkili olabilirmiş vs. vs.) hakkını vermiş bana göre. Elektronik unsurlarla tamiri mümkün olmayan bir husumetiniz yoksa veya iyice laubali hale gelmeden önceki o senfonik black metal kralı Dimmu Borgir’i seviyorsanız The Regeneration Itinerary‘e bir şans verin derim. Hatta sırf bir grubun bir yandan 2. baharını yaşarken bir yandan da kendi geçmişini onurlandırışını deneyimlemek için bile kurcalanmayı hak ediyor.
80/100
