Thy Darkened Shade – Liber Lvcifer II: Mahapralaya
Merhaba.
Satanist propagandanın yeni nesil dinleyicide pek karşılığı yok gibi artık. Söz konusu black metal olduğunda diyar, mizantropi ve nihilizmin hükümranlığında ve bu saatten sonra dümdüz keçi överek bir yerlere varmak kolay değil. Elbette felsefi boyutta mesajın karşılığı hala var ama mesajı iletirken de artık daha zeki, ergen isyankarlığından ziyade oturaklı bir temele dayandırılmış fikirleri ikna edici cümlelerle aktarmak lazım. Eğer ille de satanizm diye bağıracaksanız en azından müzik tarafında black metalin güncel normlarına uyarak bir denge kurmak şart.
Yunan gnostik topluluk Thy Darkened Shade, anti-kozmik satanizm mesajını kör göze parmak biçimde ifade ederken progresif black metal denilen ve aslında kimsenin ne olduğunu tam bilmediği, -kendimi de işin içine katarak söylüyorum- biraz yanlış kullanılan bir etiket altında çarpıcı, ihtişamlı bir müzikle, car car bağırıp “şeytanspor oleey!” çeken primitif tayfaya kıyasla çok daha olgun ve ağırbaşlı bir imaj çiziyor. 1999’da kurulup ilk albümünü ancak 2012’de yayımlayabilmiş, bu haliyle üretkenlikten hayli uzak bir isim olsa da bir şekilde kemik kitlesini koruyabilmesini sağlayan yegane özelliği de bu zaten.
2014’te yayımladıkları Liber Lvcifer I: Khem Sedjet‘in devamı Liber Lvcifer II: Mahapralaya, 9 yıllık bir aradan sonra geldi ve hem grubun kendi halindeliği hem de yeraltı plak şirketi gibi gerekçelerle pek ses getirmedi. Oysa ki bu yıl içerisinde dinlediğim en kaliteli albümlerden biri ve fazla da uzatmadan hızlıca övmelere başlıyorum müsaadenizle.
İlk parça Luciftias, bozuk bir vokal ve çirkin melodiler eşliğinde yol alırken iki kişilik günahkarlık komisyonunun gövde gösterisi de başlıyor. Müziğin merkezinde yer alan perdesiz bas gitar, çarpık ve grotesk bir ayinin ekstaz anlarında armonik gitarlarla mükemmel bir kontrast oluşturarak Thy Darkened Shade’in alametifarikasını da ortaya çıkarıyor. Bas gitar, black metalin yeteri kadar beslenemediği dolgun bir meme; ağzını dayayıp emebilen birkaç ismin diğerlerine nazaran nasıl gürbüzleşebildiğini de gözlerimizle görüyoruz an be an. “Yüce Lucifer!”, bu defa tiz sesler çıkaran cılız bir iblis değil, aksine cehennem ateşlerinde pişen günahlarla hayli dolgun bir varlık.
Bas gitarı ne kadar övsek az ama vokal çeşitlilğine vurgu yapmadan Liber Lvcifer II: Mahapralaya‘nın hakkını veremeyiz. Ana vokalist The A, tiz çığlıklar ve kükremeler konusunda hayli mahir ama albümü daha da etkili kılan kendisine eşlik eden Semjaza‘nın temiz vokali. Bir de bu ikiliye koro tarafında eşlik eden konuk müzisyen Herc’in müziği daha epik noktalara çeken katmanlı işçiliği devreye girince karanlık bir müzikale dönüşüyor albüm. Her parçada, hatta parçaların içerisinde de sağlanan vokal dinamizmi, sözlerin çiğliğini ve hatta bana sorarsanız bayağılığını da kurtaran bir unsur. Tek bir sesten, tekdüze bir vokalden duyunca kısa sürede bayabilecek şeytan övgüleri, sanki bir tarikat tarafından yapılıyormuş havası yaratan kalabalık bir vokal ekibi tarafından dillendirilince daha ikna edici tınlıyor. Belki de ben biraz yolluyumdur bu konuda, bilemiyorum.
Konuk vokal demişken bir diğer çok önemli konuğa da değinmek lazım. Davulda gruba eşlik eden insanı size tarif etmeye nereden, hangi grubundan başlasam bilemiyorum. Hani dünyanın gelmiş geçmiş en iyi teknik death metal albümlerinden biri olan Epitaph var ya mesela… OBSCURA diye bir azmanlık var hani. Ne bileyim, ALKALOID var. Akıl hastalığının notalara dökülmüş hali BLOTTED SCIENCE var ya da… Hala davuldaki şahsın Hannes Grossmann olduğunu çıkaramadıysanız biraz eksiksiniz demektir arkadaşlar. Bu paragraftaki isimlerle birlikte kendisini güzelce hatmedin, sonra devam edin kritiğe. Black metal davulcuğu sınırları çerçevesinde taş gibi bir performans çıkarmış Grossmann. Kütür kütür bas davulu ve bas prodüksiyonu sayesinde dolu dolu tınlıyor davulları. Daha canlı ziller duymayı isterdim ama bu da devede kulak bir eleştiri şu aşamada.
Bir black metal albümünde çatır çutur enstrüman övüyor, atmosferden ya da insanın içine işleyen karanlığın tonlarından bahsetmiyorum gördüğünüz üzere. Bu bile başlı başına Liber Lvcifer II: Mahapralaya dinlemek için yeterli motivasyonu sağlamalı aslında. Öte yandan Thy Darkened Shade’in kusursuz bir iş çıkarmadığını da belirtmek lazım. 62 dakikaya yayılan albüm bir noktada işin suyunu çıkarıyor. İlk üç-dört darbede zaten can çekişmeye başlayan düşmanını 30 kere daha bıçaklayıp olayı iyice tatsız bir şeye dönüştürmenin, etrafı batırmanın alemi var mıydı sevgili Thy Darkened Shade? Sonlara doğru ben bile yoruldum açıkçası ve her ne kadar harika şeyler çalsalar da bazen kendilerini fazla kaptırdıklarını, bu aşırı çalma hevesinin parçaların bütünlüğünden, atmosferinden yediğini düşünüyorum.
Dalınç hali yaratan bir enstrüman akıcılığıyla birlikte tutkusu bir an olsun azalmayan uzun soluklu bir şeytan övgüsü için Liber Lvcifer II: Mahapralaya, şu ana kadar bu sene içerisinde çıkmış en iyi albümlerden biri. Teatral, hatta vokalleriyle neredeyse senfonik denilebilecek yaklaşımına rağmen akılda kalmayı, uzun süresine rağmen konsantrasyonunu büyük oranda korumayı başarıyor. Umarım bir sonraki albüm için 8-10 sene bekletmezler, çünkü Thy Darkened Shade’in kapasitesi hakikaten çok yüksek.
Benden geçmiş galiba bu tarz müzik. Eskiden herhalde bunu Hellrippera tercih ederdim, şimdi Hellripperdan çok daha fazla keyif alıyorum.