Kritik

Demiser – Through the Gate Eternal

Merhaba.

Salgın işinin suyu çıktı iyice. Zaten her şeyin normal olduğu sıradan bir günü bile yönetmekte güçlük çeken, ajandasında kendi cebini doldurmaktan başka madde bulunmayan insanlardan kriz anında hızlı kararlar alıp toplumun refahı için çalışmalarını beklemek enayilikten başka bir şey değil tabii ama insan kendisine “Oğlum onların parası bizimkinin on katı ediyor ya, cebinde 1000 dolarla gelse yani düşünsene bi… Çekin şu Hilmi’leri Selçuk’ları şuradan kardeşim, toplayın etrafı!” gibi bir mantıkla kendi vatandaşına eve alerjili misafir gelince odaya kapatılan köpek muamelesi yapılacağını da tahmin edemiyor. Kim ne zaman sokağa çıkabiliyor, son saniyede ve ancak birisi yapılan açıklamaları derleyip bir Excel tablosuna dönüştürdüğünde anlayabiliyor, borç içinde yüzerken arada kafayı kaldırıp “Mafya babası bakalım bugün ne açıklama yapacak?” diye etrafa bakınıyoruz. Kafamda bu düşüncelerle Minnesotalı Demiser’ın ilk albümü Through the Gate Eternal‘ı açtığımda “Şeytan ruhunu ele geçirdi, istediğin kadar dua et sahte tanrılarına!” diye haykırıyor suratıma; ben ise ruhumu kaptırsam bile markete gidip iki bira alamıyordum iki üç gün öncesine kadar.

Gördüğünüz üzere biraz tatsızım, çünkü öyle bir ruh halindeyim ki ayıla bayıla dinlediğim, bana çok iyi gelen black/thrash metalin kaliteli örnekleri, depresif, intiharperver müziklerden daha çok canımı sıkıyor artık. Ülke üzerime üzerime geldikçe sevdiğim birkaç arkadaşımla bu it-köpek müziklerini dinleyip kafayı buluyor, kısa bir süreliğine de olsa kaçabiliyordum ama artık o da yok. Bu ve bunun gibi birçok uyduruk ve ucuz zevki bile yaşayamıyor olmanın siniri, hayata tutunmaya dair maddi manevi her şeyin stresiyle birleşip Covid-19 bokunun can korkusuna ekleniyor ve black/thrash metalin yılmaz savunucusu ben, ucuz alkol ve Şeytan övmem gereken yerde meczup gibi size ağlıyorum.

İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına; aslında tatsızlığımın bir sebebi de Demiser sanırım. Amerikalı black/thrash topluluğunun ilk albümü Through the Gate Eternal, bu aralar taze black/thrash bulamayışımın da çaresizliğiyle, tekrar tekrar dönüp baktığım bir albüm. Ne var ki defalarca dinlememe rağmen hala tam sindiremediğimi, sarılırken şöyle sıkı sıkı bağrıma basamadığımı hissediyorum. Bir şeyler eksik gibi sanki. Bir bakalım madem.

Öncelikle enfes bir açılış ile başlıyoruz bu itlik seansına: Through the Gate Eternal, AURA NOIR mirası pull-on / hammer-off oyunlarıyla bezeli bir ana rife, hızlı davullara ve serseri bir vokale sahip ki zaten iyi bir black/thrash için bu üçü yeterli oluyor çoğu zaman. Demiser ise ayağını gazdan çekmek yerine thrash dozunu arttırıp bir de enfes solo yaslıyor ve ardından da gideren incelen bir tremolo‘yu break-down‘a evirip iyice topluyor puanları. Çok yüksekten açılıyor albüm bu isim şarkısıyla; ancak hayal ettirdiklerinin yarısına bile ulaşamıyor devamında ve insanın tadını kaçırıyor fazlasıyla.

2. parça Offering‘in girişi çok uzun tutulmuş ve gazı biraz söndürüyor. Neyse ki 69-70 saniye geç olsa da ana rifini tanıtıp dört saydırmaya başlıyor ve tanıttığı rif yeterince keskin olduğu için aylak girişini unutturuyor. Sonrası biraz fazla chugga chugga ama yine solosunda ve akılda kalıcı, eşlik edilebilir nakaratında puanları topluyor. Bu iki şarkıdan sonraysa hızlıca düşüşe geçiyor Through the Gate Eternal ve bir çırpıda, koştur koştur geçilen o kapıların arkasında çok da tamah bir şey olmadığı günyüzüne çıkıyor.

80’ler göndermeli rifleri ve taramadan vazgeçmeyen hızlı yapısıyla bir çırpıda akıp gitse de geride de hiçbir şey bırakmayan Deathstrike ile ilk çatlak oluşurken arkasından gelen Raw Fucking Vomit ile orta tempoya geçiliyor ve aslında grubun daha ağır, daha atmosferik tarafta ne yapacağını merak ettiğim için, ayrıca 4. parçaya gelmişken baş gösteren çeşitlilik ihtiyacını karşılayacağını umduğum Raw Fucking Vomit de ortalama kuyusunun derinliklerinde kaybolup gidiyor. Albümün B yüzüne geçerken giren iki dakikalık atmosferik ara faslı, yine ikinci yarı için umutlandırsa da grup bildiği formülü uygulamaya devam ederek ortalama rifleri standart thrash ritimleriyle yutturmaya çalışmaya devam ediyor. Sanki ağabeylerinin iyi işlerine bakıp şarkı trafiği, albüm içi düzenlemeler ve rif kalıplarını örnek alıp benzer bir şey çıkarmak istemişler ama konu büyük markanın sağlam mobilyasını mahallenin marangozuna yaptırmaya çalışmaya benzemiş. İlk bakışta iki ürün birbirine benzese de arada dağlar kadar fark var. Bu noktada da Demiser nere, bir dönemin SODOM‘u, Aura Noir, DESTRÖYER 666 gibi gruplar nere demek zorundayım. 80’lere yaklaştığı noktada daha da geriye gidip ilham noktasını METALLICA, MOTÖRHEAD, VENOM gibi yerlere çekiyor ki Deathstrike veya Warfuck Demonlust rifleri bana sadece “neden daha çok Motörhead dinlemiyorum ya ben,” dedirtmekten başka bir işe yaramadı açıkçası.

Zaten sadece bu türe bayılanların uzun uzadıya şans verip değerlendireceği bir albüm ve onların da birkaç tur dinleyip detaylarına hakim olduktan sonra geri döneceklerini sanmıyorum pek. Albümde yer alan sekiz parçadan bir-iki tanesini çalma listelerine eklenir, hayat devam eder gibi hissediyorum. Umarım bir sonraki albümünde formülden biraz daha uzak, biraz daha özgün ve kendi havasını yakaladığı bir iş çıkarabilir Demiser. Takipçisiyim.

66/100


Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

2 thoughts on “Demiser – Through the Gate Eternal

  • Çok uzun süredir mutsuzum ve çoğu kişide olduğu gibi bunun en büyük sebebi yaşamak zorunda olduğum(uz) ülke. Müziği genelde zor zamanlarımı atlatmak için hep bir kaçış mekanizması olarak kullandım ama son bir haftadır canım hiçbir şekilde müzik dinlemek istemiyor. Ayıla bayıla dinlediğim, modumu her zaman yükselten albümleri bile 2 şarkı dinledikten sonra kapatıyorum. Müzik dinlemek bile bazen sınıfsal olabiliyor. Tüm bunları düşününce senin yaptığın işi gerçekten takdir ediyorum. Geçenlerde bir düşündüm de galiba dünyada yapmak isteyeceğim en son iş bu olabilir. Tüm bu hengamede akıl ve ruh sağlığını korumaya çalışıp, sürekli yeni çıkan albümleri takip etmek, haftada 3-4 kritik yayınlamak ve sitenin diğer işleriyle uğraşmak gerçekten çok zor bir şey olsa gerek.
    Son 1.5 senedir her gün düzenli olarak takip ediyorum burasını; lağım çukuruna dönmüş, tam bir akım çöplüğü olan sosyal medyadaki anlamsız kavgaları ya da hükümetin sürekli hayatımızı daha kötü bir hale getirmeye yönelik aldığı kararları okumak yerine her gün buraya geliyorum eski ve yeni kritikleri okuyarak kafamı dağıtmaya çalışıyorum ve yeni müzikler keşfediyorum. Hazır mevzusu açılmışken ben de biraz içimi dökeyim ve teşekkür edeyim dedim.

    Yanıtla
    • “Sevmesen yapılacak iş değil” diye bir ifade vardır ya, tam o işte. 🙂 Sağ olasın, ben teşekkür ederim. Zaten tek teselli, üç aşağı beş yukarı herkesin benzer bir süreçten geçtiğini biliyor olmak herhalde.

      Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.