Carcass – Despicable [EP]
Merhaba.
2010’ların açık ara en kaliteli ve etkili metal albümlerinden birine imza atarak muhteşem bir geri dönüş gerçekleştiren İngiliz ekstrem metal devi Carcass, yeni EP haberi verdiğinden beri içimizde bir huzursuzluk, bir efendime söyleyeyim keyifsizlik, bir tatsızlık, böyle kekremsili… Anladınız.
Neden peki? Çünkü Surgial Steel üzerinden yedi sene geçti ve böylesine güçlü bir eserden sonra gruptan beklentimiz çok yüksek; bu zaten cepte her şeyden önce. Esas mevzu ise aslında bu yıl Carcass’ın yeni albüm yapacağı haberini verip sonrasında hayatın pek çok alanına yaptığı gibi müzik endüstrisinin de içinden geçen pandemi süreci nedeniyle yeni albüm fikrinin 2021’e ertelenmesi. Tabii albüm haberini alan hayranlar olarak özel bir sinyalle uykudan uyanan kripto ajanlar gibi birdenbire ayıldık; artık boş bırakmak olmaz 2020 senesini. Haliyle ortaya yeni bir EP fikri atıldı ve albüme girmesi zor görünen besteleri biraz daha derleyip toplayarak, tabiri caizse ağızlara bir parmak bal çalarak ortalığı sakinleştirmeyi amaçladı Carcass. Böyle bakınca Despicable zaten sahaya çıkmadan golü yemiş oldu.
Sosyal medyada, çevremde hiç beğenilmedi bu EP ama dış basında yorumlar müthiş olumlu (paralar yatmış mecralarını saymıyorum tabii). Bu kadar pozitif yorum sonrasında, biraz da gömer geçerim belki, eğlence çıkar, diye düşündüğümden Despicable‘a geri döndüğümü, yoksa incelemek için zerre gündemimde olmadığını söyleyebilirim. Hatta yukarıda bahsettiğim şekilde biraz zorlama halleri ve büyük beklentiler nedeniyle Despicable‘ı ilk dinlediğimde EP’nin adıyla müsemma olduğunu düşünüp bir kenara fırlattığımı, hatta eş-dost ortamında unutalım bence, yokmuş gibi davranalım bile itiraf etmem gerekiyor. Tabii bol biralı, bol metalli ortamlarda ileri geri konuşmak bir metal severin favori aktivitesidir ve bu tip ortamlarda edilen lafların bağlayıcılığı olmaz. Şimdi izninizle bir güzel yutuyorum o lafları, çünkü Despicable hiç fena değil!
Sabit blast-beat ve melodiler üzerinden ilerleyen, yapısal olarak daha derli toplu bestelere alışkın olduğumuz melodik death metal türünde “o işi geçeceksin!” diyerek tamamen kafasına göre takılan Carcass, kendi içinde orayan oraya savrulup duran çılgın besteler yazmış. Ekstrem metal gitaristleri arasındaki yer her zaman özel yere sahip Bill Steer’in NWOBHM ve blues ilhamlı gitarları zaten Carcass’ı çok farklı bir pozisyona taşırken bir de tutarlı olmak, dinleyiciyi ritim/melodi anlamında gütmek gibi motivasyonlar ortadan kalkınca hakikaten de ilk dinlemelerde bileti kesilip gönderilmeye müsait bir EP Despicable. Carcass müziği için bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama bu defa dinledikçe açılan, farklı bir Carcass var önümüzde.
Albüme girecek kadar iyi olmadıkları düşünülen besteler bunlar aslında. Bu gözle bakınca zaten alttan almaya meylediyorum ben ve çok da öyle yerin dibine sokulacak bir hali yok zaten. Sanırım Carcass’ın ne kadar değişken ve devinim seven bir grup olduğunu unuttuk son dönemde ama ekstrem türlerin en leşlerinden goregrind’a ilham vermiş, aynı zamanda da pek çokları için tarihteki ilk melodik death metal albümüne imza atmış, yani iki uçta da faaliyet gösterip ikisinde de enfes işler başarmış bir grup Carcass. Depicable da grubun bu yönünü öne çıkarıyor fazlasıyla.
Her parçada hem bir ekstrem metalcinin kontrolsüz gazını hem de odaklı bir melodik death metalcinin yumuşaklığını görebiliyoruz. Şu şarkının şurası demeyeceğim ama ille de kıyaslayıp referans vererek anlatmak gerekirse Heartwork ve Swansong zamanına daha yakın bestelere sahip Despicable. Aynı zamanda onlarda olmayan ekstra bir metal tarafı olduğunu da belirtmek gerek. Eksi yönleri ise dağınıklık, dengesizlik ve üzerine oturmuş birer iskelet, omurga hissettirememesi. Bu nedenle de bir türlü su akıp yolunu bulmuyor; kıvrıla kıvrıla dolanıp eriyor sanki. Ancak şarkıları beğenmeyebilir, yeterince metal tınlamadıkları veya çok dağınık oldukları için eleştirebilirim ama Carcass teknik açıdan zirvede, bu çok net ve bu da beni heyecanlandırıyor.
Dört parçanın dördüne de hayran olmadım. Hatta açılıştaki The Living Dead at the Manchester Morgue, resmen AMON AMARTH – The Pursuit of Vikings rifinin varyasonu gibi ve bunu aşamıyorum, haha. Fakat IRON MAIDEN yazsa çıldırarak dinleyeceğim Bill Steer melodilerini, Jeff Walker’ın kendisiyle atışarak yaptığı enfes vokalleri (Slaughtered in Soho) ve Carcass’ın zekasını gözardı edecek değilim. Bu EP beni şu açıdan rahatlattı: Eğer Carcass bu parçaların albüme giremeyeceğini düşündüyse haklı; bence de o kadar güçlü besteler değiller. Fakat bu bestelerden bile anlaşılıyor ki gününde bir Carcass hala her maçın favorisi; neyin ne olduğunun, yazdığı bestelerin farkında ve muhtelemen 2021 yılında içimizden geçecekler.