Earth Rot – Black Tides of Obscurity
Merhaba.
Metalperver’in sıkı takipçileri arasında gösterebileceğim, aynı zamanda bizi Patreon‘da da destekleyen sevgili typo şövalyesi Özden’in önerisiyle radarıma aldığım Earth Rot’un yeni albümü Black Tides of Obscurity‘i inceleyeceğim bugün. Epeydir aklımdaydı ama biraz da üşeniyordum, vesile olduğu için Özden’e teşekkürler.
2013 sonu – 2014 başlarında, Avustralya’da kurulmuş bir death/black metal topluluğu olan Earth Rot, 6 Mart’ta yayımlanan bu yeni albümüyle kıtaları aştı gerçekten de. Öncesindeki iki albüm hakkında dış basında hatırımda kalan bir habere, incelemeye rastladığımı hatırlamıyorum ama Black Tides of Obscurity, kayda değer pek çok mecrada (naçizane önerim her albümü pohpohlayan, şirketlerin reklam araçlarına dönüşmüş Kerrang‘lara, Metal Injection‘lara, Loudwire‘lara itibar etmemeniz yönünde) yüksek puanlar aldı ve özellikle Avrupa’da ses getirdi. Bakalım Orta-Doğu’ya etkileri nasıl?
Kararmış, ışığı sönmüş death metal. Bu tür neden bu kadar revaçta, oturup incelenmesi gereken bir hale geldi iyice. Neredeyse her hafta, death metali çeşitlendirmek için black metal yöntemlerine başvuran yeni bir grup çıkar oldu. O yüzden çıktığı gibi bu kadar övülmesi beni biraz şüphelendirmişti başta ama Earth Rot, çeşitlendirme konusunda sırtını sadece black metale yaslamakla kalmamış Black Tides of Obscurity‘de; psikodeliye, blues’a kadar götürmüş bu işi.
Kabaca İsveç usülü death metal ile agresif black metal arasında gidip gelen albüm, her death metalcinin sesini kilometrelerce öteden tanıdığı meşhur HM-2 pedalının eşsiz tınısıyla yükselen harhar rifler ile keskin tremolo melodiler eşliğinde geçilen black metal bölümlerinden oluşuyor ağırlıkla. Ancak Earth Rot, aralara farklı türlerden esinlenen ilginç şeyler katmayı ihmal etmemiş. Bir açılış şarkısı olarak biraz coşkusuz bulduğum Dread Rebirth bile, Black Tides of Obscurity‘nin her gün dinlediğimiz şeylerden daha farklı olduğunu hissettiriyor. Ortasındaki ağır tempolu psikodelik bölüm ve müthiş solodan bahsediyorum elbette. Finali ise dümdüz black metal ile yapıyor Dread Rebirth ve Earth Rot’un zengin paletini gözler önüne seriyor.
New Horns’un blues solosu, Towards a Godless Shrine‘ın MELECHESH vari Orta-Doğu ritimleri derken çeşitlilik iyice şahlanıyor. Üstelik de bunu her geçişte groove hissini kaybetmeden, akılda kalmayı başararak yapıyor ki herhalde albümün en büyük artısı bu zaten. Fakat bu noktada, sadece bu üç şarkı özelinde bile grubun hem bütünlüğü korumakta hem de atmosferi sabit tutmakta biraz zorlandığını söylemem lazım. Kaotik değil ama belirli bir yere de oturmuyor tam. Ayrıca albüm konsept ama açıkçası müzik konseptin çok önünde olduğu için hiç çaktırmıyor şarkıların bağlantılı olduğunu. Bu da bir eksi bana kalırsa.
Fakat Unparallel Gateways to Higher Obliteration ile aradığım, istediğim blackened death metal çizgisini yakalıyor Earth Rot. Hemen arkasındaki Ancestral Vengeance ise benim için albümün yıldızı. Hem çeşitlilik hem de agresiflik açısından muazzam şeyler oluyor. Sıf bu parçayla bile gönlüme girdiler gibi bir şey oldu zaten, hshah. Serpent‘s Ocean da black-thrash yakınlığıyla bir diğer favorim oldu. İlk yarıda tam oturtamadığı her şeyi ikinci yarıdaki şarkılarda müthiş uyguluyor Earth Rot. Cüng cüng eden basın öne çıktığı The Cape of Storms‘tan (gerçi burada bir ara ipin ucunu iyice kaçırıyor Earth Rot yalnız; sen BETWEEN THE BURIED AND ME misin kardeşim?) tutun da son sırada yer alan ve atmosferi dışında metal ile hiç alakası olmasa da kabaran suların arasından şeytani bir Cthulhu varyasonunun çıkışını resmeden kapakta yakalanan o anın fon müziği tadındaki Out in the Cold‘a kadar her şarkı ayrı birer canavar.
Bazı incelemelerde çok fazla old school death metal referansı gördüm ama gitar tonları dışında osdm dinleme beklentisiyle açarsanız hayal kırıklığı olabilir bence. Mind Killer gibi enfeslikler barındırsa da Black Tides of Obscurity‘in black metal ile teması, Cthulhu’ya keçi kafası yerleştirecek kadar yakından ve yoğun gerçekten. Yakın dönemden SULPHUR AEON‘un atmosferini hatırlayalım mesela; SLUGDGE delilerinin ritim çeşitliliğiyle birleştirelim; BEHEMOTH‘un akılda kalıcılığını ekleyelim; DISMEMBER gibi ağır topların gitarlarını kullanalım bir de… Şimdi düşünüyorum da, bu formülden zaten kötü bir şey çıkması imkansızmış zaten.
Bence Black Tides of Obscurity çok iyi bir albüm, orası kesin. Fakat Earth Rot’un biraz kendini kontrol etmesi gerektiğini, fikirlerini törpülemeye ihtiyaç duyduğunu da düşünmüyor değilim. Bazen grup kendi dehası içinde kayboluyor gibi ve bu da atmosferi, albümün bütünlüğünü zedeliyor. Bir sonraki albümde daha odaklı gelirlerse yıkıp geçerler muhtemelen; ben heyecanla beklemeye koyuldum bile.
Yaw ben vokali hiç mi hiç beğenmedim. Bir de dediğin gibi çok karışık kafalar. Unparallel Gateways to Higher Obliteration ve Towards a Godless Shrine güzel şarkılar.