Gaerea – Coma
Merhaba.
Portekizli Gaerea‘nın son son 5-6 yıla damga vuran black metal gruplarından biri olduğunu söylemek çok da yanlış bir ifade olmaz. Unsettling Whispers ile kimsenin bilmediği, potansiyelli bir grup olarak yola çıkıp çok kısa aralıklarla çıkardıkları Limbo ve Mirage sayesinde Avrupa piyasasının değerli isimlerinden birine dönüşmelerine canlı canlı tanık olduk. Bu süreçte onları Avrupa sahnelerinde iki defa izleme şansına sahip oldum ve birinde bardaktan boşanan yağmura, diğerinde ense yakan güneşe rağmen seyircinin tutkusu ve iştahıyla Gaerea’nın mantar bulutunun çapının büyüyüşünü birebir gözlemledim de. Bu yükseliş, katışıksız bir duygu aktarımı, sahne performansı ve imaj gibi unsurların yadsınamaz etkisiyle birlikte aslında düpedüz kaliteli müzik üretmelerinin sonucu. Grubun müzikal tercihlerine getirilebilecek subjektif yorumlar ve poseur saçmalıklar bir yana, herhalde kimse Gaerea’nın kötü veya yetersiz black metal besteciliğine sahip olduğunu düşünmüyordur.
Öte yandan Gaerea’nın başarısının çok özel bir sır veya başkası tarafından tekrar edilemeyecek biriciklikte unsurlarla sağlanmadığı da ortada. Halihazırda ziyadesiyle kişisel bir müzik olan black metal, grubun beyni Guilherme Henriques’nin önderliğinde daha da derinlere sirayet edebilen bir duygusallığa kavuşarak insan oluşunun tüm dertlerini ciğer söken bir seviyede dışavuruyor, pek çok metalperverin bu müziğe bağlanmasındaki ana etken olan isyanı dinleyicinin kemiklerinde hissetmesini sağlayarak duygusal boşalımlara olanak tanıyor. O vokal kendini paraladığı, iki gitardan biri ses duvarı örüp öbürü türlü taramalarla yaraların kabuklarını yolduğu sürece Gaerea’nın metal piyasasında bir karşılığı olacak, çünkü insana ait duyguları deşmeyi çok, çok iyi biliyorlar.
Metal gruplarının bir yerlere gelebilmek için dişleriyle tırnaklarıyla kazıyan, belli amaçlara sahip yapılar olduklarını unutuyoruz bazen. Başarıyı yakaladıktan sonra ona tutunmak için formülize eleştirilerine açık, fakat yeterliği ispatlanmış tekrar yollarına saptıklarında yoğun tepkiler verebiliyor, kızabiliyoruz. Bu çok doğal bir şey elbette, fakat bir noktada onların da anlaşılabilir kaygılara, benzer maddi ve varoluşsal sorunlara sahip olduklarını unutmamak lazım. Gaerea, elbette bir noktada vitesi düşürüp deyim yerindeyse oto-pilot açacak, kendini konforlu bir alana yerleştirecekti; görünen o ki Coma, önceki işleriyle yeterli irtifaya ulaşan Gaerea’nın kemer ikaz ışıklarını söndürdüğü, servis arabasını koridora çıkardığı bir albüm olarak geçecek kayıtlara.
Önceki albümlerdeki canhıraş ızdırap halinin, yoğun duygusallığın ve saf öfkenin törpülendiğini görüyoruz Coma‘da. Grubun kimlik değişimine gittiğinden söz edecek düzeyde net bir müdahele değil bu, yalnızca daha rahat dinlenilebilir olma arzusu veya başlardaki o yoğun ateşin harının başarıyla birlikte biraz azalması olsa olsa. Dinlediği şeyde yoğunluğu en tepeye koyan, dayaktan keyif alan black metal dinleyicisi için kötü bir haber olduğunun farkındayım, ancak Gaerea’nın kimliğini kaybetmeden ve eski tabirle davayı satmış gibi görünmeden gerçekleştirdiği bu hafif kaymanın temellerine odaklanmak daha mantıklı.
İlk olarak albüm kapağından yapılabilecek post-black metal çıkarımları, şarkılar ilerledikçe beste yapılarında da ayyuka çıkarak grubun Coma‘da ortaya koyduğu vizyonu net şekilde gözler önüne seriyor. Girizgah (intro) ile bağlı The Poet’s Ballet‘in geçişlerinde, World Ablaze‘de, isim parçası Coma‘da, Wilted Flower‘ın post-rock çizgisine kayan orta bölümünde ve kabaca albümün tamamında post takılı tür örneklerinin savunmasızlığı, Coma‘ya da daha önce Gaerea’dan pek içli dışlı olmadığımız farklı bir kimlik kazandırmış. Temiz vokaller, katmanlı gitarlar ve bu beste tercihleriyle Gaerea, ateşli duygusallığını aktarmada biraz daha dramatik fikirlere yöneliyor gibi. Kimi anlarda son dönem BEHEMOTH‘unun teatral taraflarına bile göz kırpılıyor ki aslında bunlar, Gaerea seviyesi bir gruptan hiç istemeyeceğim hareketler aslında. Neyse, şimdilik geçişin yumuşaklığı ve bestelerin doğal akışları içerisinde yeniyor ama gelecek adına biraz kaygılandığımı da belirtmem lazım.
Öte yandan bence bu tip bir yönelimin çıktılarını daha efektif kılacak en önemli unsur olan prodüksiyon tarafında Mirage‘ın izinden gitmeleri, Coma‘nın temel dezavantajlarından birini oluşturuyor. Post-rock/metal pratikleri, ferah ve nefes alan prodüksiyonlardan beslenirken Gaerea yoğun duygularını baskılanmış bir ses duvarıyla aktarmayı tercih eden bir grup olageldi. Belki zaten müzikte hafif bir değişim söz konusu, prodüksiyona da el atarsak sound komple bozulur ve yanlış anlaşılırız endişesiyle hareket etmişlerdir, bilemiyorum, fakat bu tip bir müziğin çok daha canlı, organik bir masabaşı dokunuşuna ihtiyaç duyduğu kesin. Rahatlıkla HARAKIRI FOR THE SKY vari bir gruba yakıştırılabilecek Wilted Flower gibi parçalarda prodüksiyon, ciddi anlamda kulağıma batıyor.
Coma, hiç de kötü bir albüm olmamakla birlikte Gaerea’nın nesini sevdiğimi bir kez daha hatırlamamı sağladı diyebilirim. Grubun duygusallığını, melankolisini hiç vites düşürmeden, hatta inadına daha da büyük bir eforla saldırarak aktarmasına tutulmuşum ben. Hal böyle olunca Coma‘daki vites düşüklüğü biraz tadımı kaçırıyor ve her ne kadar hala Gaerea özünü rahatlıkla duysam, hissetsem de bir Limbo veya Mirage gibi bağrıma basamıyorum. Bununla birlikte özellikle yeni dinleyiciler için Coma çok iyi bir giriş albümü ve aynı zamanda black metalin daha törpülenmiş, duygusal yanlarına ilgi duyan post-black metal dinleyicisi için de kaliteli bir alternatif olduğu aşikar. Hayır o kadar da seviyorum ki namussuzları, çok bir şey de diyesim gelmiyor fark ettiyseniz. Umuyorum bir sonraki albümde eskiden olduğu gibi duygusallığı kuduz bir saldırganlıkla verme yoluna geri dönerler. Lütfen öyle olsun.