Selbst – Despondency Chord Progression
Merhaba.
Black metalin yalnızca bir form, biçim şeklinde ele alınmasındaki dışarıdan bakabilme halinin avantajlarını yadsıyamamakla birlikte, derinlerden gelen birtakım duygulardan beslenerek ortaya çıkan, kişisel meselelerin üzerine gitmek için black metali bir silah olarak kullanan, her anında o ateşin sıcaklığını hissettiren versiyonları daha çekici bulmuşumdur. En kışkırtıcı, en rahatsız edici olma motivasyonu da güçlü elbette, ama içerisinde samimi, şahsi bir şeyler bulunan black metalin yeri apayrı.
Bu anlamda son dönemdeki favori black metal marifetlerinden bir tanesi Selbst benim için. 2020’de yayımladığı Relatos de Angustia‘nın kritiğinde ülkesinin durumundan da etraflıca bahsettiğim Venezeulalı N. (Jhonathan Villamizar), imkansız koşullar altındaki kendi topraklarında daha fazla hayatta kalamayacağını anlayıp Şili’ye yerleşmek zorunda kalmış, deyim yerindeyse gurbetçi bir müzisyen. Ülkesinin durumu, yaşam kalitesinin düşüklüğü, geleceğe dair umut ışığına yer bırakmayan o korkunç ekonomik koşullar, Selbst’in yaptığı black metale de doğrudan yansıyor elbette. Biraz da şahsi bir çeviriyle Umutsuzluğun Akor Dizileri olarak okuyabileceğimiz yeni albüm ismine bakarak da Selbst’in ruh halini tahlil etmek mümkün.
Bu ruh halinin black metal biriminden karşılığı, canhıraş vokalin bazen melodik, bazen de ahenksiz gitarlar üzerindeki isyanı şeklinde özetlenebilir. Eminim bu tanım aklınıza birilerini getirmiştir. Ben de Selbst’i fazlasıyla GAEREA‘ya ve son albümünde müziğini sadeleştiren DEATHSPELL OMEGA‘ya benzetiyorum. Temiz vokal, eski albümlerde death metale varan anlar, deneysel yaklaşımlar Selbst’i ayrıştırmayı sağlayan bazı unsurlar olarak öne çıksa da genel hatlar ve hissiyat bakımından Selbst’in ruhu, bu isimlere hayli yakın. Tek kişilik ve Güney Amerika’ya sıkışmış bir proje olmasaydı, özellikle Portekizli grubun son dönemde yaptığına benzer bir patlamayla kapağı sağlam bir şirkete atıp ciddi anlamda ses getireceğine inancım tamdı… Ta ki Despondency Chord Progression‘ı (DCP) dinleyene kadar.
Önceden biraz daha net bulduğum Selbst müziği, artık daha çetrefilli bir karaktere sahip. Tek kişilik projelerin düştüğü girdapların hiçbirine düşmeyen N.’in hem bütünlüklü, hem tek bir fikre kapılıp gitmeyen hem de çeşitli zıtlıklarla kendini zorlayan bir besteciliği var. Bu, övgüye mazhar olduğu kadar kafa karıştırıcı da olabiliyor. Bazen post-black metal çizgisine, deneysel taraflara kayan bu beste anlayışı, DCP‘de dalgalı bir ruh hali ve keskin müzikal geçişlere neden olmuş. Açılış parçası La Encarnación de Todos los Miedos daha direkt, net bir black metal ortaya koyarken arkasındaki parçada black metali geçtim, metal ile dahi pek ilgisi olmayan solo gitar dakikalarca kendi başına takılabiliyor. Third World Wretchedness melankolinin dibine vururken Chant of Self Confrontation, ismiyle müsemma bir biçimde kişisel yüzleşmeleri temiz vokalin arkasına gizlediği despot gitarlarla gerçekleştiriyor. Between Seclucion and Obsession ise neredeyse tüm süresini klasik gitarla geçirirken temiz vokal, ancak son bölümde metal vitesine geçiyor. Bu inişli çıkışlı seyir hali, kimi dinleyiciler için konsantrasyon kaybına yol açabilir tabii ama oradan oraya savrulmakta bir sorun görmeyen ben keyifle dinliyorum albümü. Kaldı ki zaten dolu bir palete sahip olsa da renkler birbiriyle uyumsuz değil ve günün sonunda N.’in çizdiği manzara gayet net aslında.
Umutsuz, üzgün ve melankolik tınladığı kadar dissonant severlerin kulaklarına birer parmak bal çalacak bir düzensizlikte ilerleyen gitarlar, DPC‘nin bel kemiği. Ne varki bu kemik o kadar da kuvvetli değil, çünkü iki yönde de sonuna kadar gitmiyor. Bazı anlar fazlasıyla zincirsiz, agresif tınlarken bariz bir sıcaklığın yayıldığı, basit bir melodinin hükmünde geçen dakikalar azımsanmayacak kadar uzun. Biraz ondan, biraz bundan hali albümün en eleştiriye açık tarafı bence ve bu özelliğinden bağımsız değerlendirmek, çok kolay değil. Birçok yabancı mecrada ahenksizliğin içinde açtırılan çiçekler ve benzer betimlemelerle hunharca övülmüş ama açıkçası ben bir önceki albümü hala Sebst’in zirvesi olarak görüyorum. Yine de bu isme yabancıysanız ve elle tutulur bir ruha sahip, çok içten bir black metal dinlemek istiyorsanız Selbst’e mutlaka bir şans verin isterim. İşe buradan başlamanızda da bir sorun yok. Hatta zaman tanıdıkça albümün büyüyeceğine eminim. Sadece merceği black metal üzerinden alıp biraz daha genişletmeyi talep ediyor, o kadar.
kritiği okumaya başlarken albümü dinlemeye başladım, kritik bitti, albümde 5. şarkıdayım ve şimdiden 3’ünü likeladım. keşif için teşekkürler!
Afiyet olsun, önceki albümün kritiğine de bak mutlaka, o albüm daha da başarılı bence.