Antrisch – Expedition II: Die Passage
Merhaba.
Black metal söz konusu olduğunda doğa, birincil bir ilham kaynağı. İnsan ve doğa ilişkisi üzerinden sayısız kurgu mümkün. Doğanın öfkesi karşısındaki çaresizlik, kendini yenileyebilme kabiliyeti üzerinden arındırıcı düşünceler, bir parçası hissetmek üzerinden varoluş anlamlandırmaları, av-avcı çatışmaları veya dinginliğindeki sükunet; örnekler çoğaldıkça farklı müzikal ve duygusal karakterlerde çeşit çeşit black metal ile kulaklarımız şenleniyor senelerdir. Tabii tarihten örneklere, gerçek hikayelere odaklanıldığında daha da çarpıcı, insanı etkileyen albümler de gelebiliyor. 2020’de kurulmuş ve Metalperver’in PATREON destekçilerinden Ayşe’nin isteğiyle ilk ve -şimdilik- tek albümünü inceleyeceğim Alman atmosferik black metal ekibi Antrisch de arktik keşif yolculuğuna çıkan bir grup insanın doğa karşısında yaşadığı çaresiz mücadeleyi konu edinen, hayli atmosferik ve güçlü bir müzik icra ediyor.
2021’deki İlk EP Expedition I : Dissonanzgrat sonrası 2023’ün Nisan ayında yayımlanan Expedition II: Die Passage, İngilizce sözlere sahip olsaydı ve biraz eli kolu uzun bir şirketten dağıtılsaydı muhtemelen 2023 listelerinde sık sık denk geleceğimiz bir albüm olacaktı. Tıpkı KAUAN (özellikle Ice Fleet) gibi, bambaşka bir temaya sahip olsalar da müzikal ve atmosfer anlamında yakın bulduğum 1914 veya KANONENFIEBER gibi Antrisch de gerçek hissettiren, elle tutulabilecek atmosfere sahip ve müzikal olarak da bu isimlerin gerisinde kaldığını söylemek zor.
Esinlendiği gerçek olayı kabaca özetleyeyim öncelikle: Yüzbaşı Sir John Franklin ve Yüzbaşı Francis Crozier’in komutası altında, İngiliz donanmasına bağlı HMS Erebus ve HMS Terror, 1845 yılında uzun soluklu olması beklenen bir keşif seferine çıkıyor. Kutup haritalandırmasında önemli rol oynaması beklenen sefer, Britanya’nın doğu kıyılarından başlayıp İskoçya açıklarından yavaş yavaş Kuzey Kutbu’nun Kanada sularında yer alan zorlu Kuzeybatı Geçidi’ne doğru ilerlediğinde 100 civarı gemi çalışanı ve 20’den fazla kıdemli subaydan oluşan kafile, Victoria Boğazı civarlarında buzların arasına sıkışıp kalıyor. Baharla beraber erimesi beklenen buzlar erimiyor ve 17-18 ay süren buz esareti sırasında açlık, türlü türlü hastalık ve konserve gıdalardan gelen kurşun zehirlenmesi, psikolojik sorunlar, hatta bazı bulguların işaret ettiği üzere yamyamlığa kadar varan sebeplerle ölümler başlıyor. Geriye kalan bir avuç insan da kaderlerine terk edildiklerini bilerek civar adalara veya Kanada’nın içlerine doğru ilerlemeye çalışsalar da onlardan da geriye kimse kalmıyor. Yıllar sonra yapılan araştırmalarda hayatta kalan son 30-40 denizcinin ölmeden önce gemilerden 400 km mesafedeki anakaranın kuzey kıyılarına kadar ilerlediği bulunuyor… Franklin’in Kayıp Seferi olarak tarihe geçen bu trajik olay, Expedition II: Die Passage‘da tüm ürkütücülüğü ve ölümcüllüğüyle enfes bir black metal albümüne dönüşüyor.
Maurice Wilson (o da 1934’te Everest’e tırmanmaya çalışırken hayatını kaybeden bir pilotmuş) rumuzlu vokalist Christian Wolf, Antrisch’in atmosferine hayat üfleyen önemli bir role sahip. Alman, özellikle post-black metal temsilcilerinde (AGRYPNIE mesela) sık denk geldiğimiz bir tutku ve fiziksellikle seslendiriyor parçaları. Canhıraş çığlıklar, yakarışlar, histerik konuşmalar ve mırıldanmalarının tamamında yavaş yavaş hem beden hem de akıl sağlığını kaybetmekte olan, ıssızlığın ortasına düşmüş çaresiz birinin ruh halini çok çok iyi yanstıyor. Mikste de özellikle önde tutulmuş biraz; daha gitar odaklı kayıtlara alışık olanlar ve dil bariyerini aşamayanlar için bir handikap olabilir ama Almanca da olsa, arkasındaki hikayeyi bilmeseniz (bu yazıyı okuduktan sonra imkansız tabii) de Wolf’un seslendirdiği karakterin pek iyi durumda olmadığını hissedeceğinize eminim. Özellikle black metal vokalistliğinden sıyrıldığı anlarda çok da edebi, hatta teatral bir hava katıyor albüme.
Çok dinlediğimde soğuk ısırığı yaralanması yaşayacağıma dair ciddi endişeler taşımama sebep olan buz gibi gitarlar, hem alışageldik atmo-black temposunun üzerine çıkıyor hem de çok daha dinamik bir işçilikle yelpazeyi genişletiyor. Temiz gitar geçişlerindeki keskinlik, Exodus‘taki gibi melodik tekrarlar, doom metale kaymalar ve sıkça tapping tekniğine başvuran minik sololar çok doyurucu. Dondurucu bir kar fırtınası tadındaki blast-beat‘lerle birleştiğinde her şey yerine oturuyor Antrisch müziğinde zaten. Klasik bir atmosferik black metal albümüne nazaran çok daha müzik müzik bir iş Expedition II: Die Passage, onu söyleyebiliriz rahatlıkla. Tahtaların gıcırtıları, sonar sinyallerin yankıları, rüzgar sesleri ve diğer tüm eklentiler de tam dozunda ve yerinde. Çok iyi bir prodüksiyon.
Parça parça üzerine eğilecek bir iş olmasa da kapanıştaki enstrümantal 68° 15′ N 98° 45′ W – 68° 54′ N 98° 56′ W‘in ayrı bir etki bıraktığını söylemem lazım. Belki diğer parçalarda vokalin fazla önde olmasıyla da ilgili olabilir ama şöyle gözlerimi kapatıp kendimi o uçsuz bucaksız buzun ortasında, tüm parmakları morarmış ve hipotermiye daha fazla dayanamayıp kendini ölüm uykusunun kollarına bırakmak üzere olan bir denizcinin yerine koyduğumda bu parçanın yarattığı final etkisi inanılmaz. 3:30 sonrasındaysa resmen o tremolo gitar ölümün elinden çekip alıyor insanı. Vay arkadaş.
Büyük oranda insanın kendi kendine tecrübe etmesi gereken bir albüm ama Expedition II: Die Passage‘ı olabildiğince anlatmaya çalıştım. Almanca sözler ve vokalin gruptan rol çalması dışında -ki o da bağlama oturuyor aslında işte- kusursuz; fakat bu da önemli bir etken olacak pek çok dinleyici için mutlaka. Hikaye anlatıcılığının her türlüsüne bayıldığımdan ve tek başına, konsantre olarak, sağındaki solundaki detayları kurcalayarak albüm dinlemeyi seven biri olduğumdan Antrisch daha ilk albümünden hafızama kazımayı başardı kendini. Tarihten bir başka trajedi çekip bu yoğunlukta mı devam edecekler yoksa bir sonraki sefere çıkmadan önce dümeni daha güvenli sulara mı kıracaklar bilmiyorum ama hemen yanıbaşlarında bulacaklar beni, orası kesin.