Marduk – Memento Mori
Merhaba.
Bir tespit yarışına dönen sanal kimlik edinme mücadelesi, gerçekliğin sivrilik ve ilklik çabası altında ezilmesine neden oluyor. Metal medyası, kendi gündemi ve çıkarı doğrultusunda yeni çıkmış herhangi bir albüme senenin en iyisi demekte hiçbir sakınca görmezken müzisyenler ve gruplar, orada bir yerde kendine bir yer edinmeye çalışan ya da sadece dikkat çekmek isteyen bağımsız yazarlar veya Twitter (pardon, X) kullanıcıları tarafından çok çabuk alaşağı da edilebiliyorlar. Önemli olan konuya yeni bir bölüm, sohbete bir şey katmak değil; yeter ki arkasında üç-beş kişinin toplanabileceği bir şeyleri ilk sen söyle!
Böylesi bir ortamda istikrar yakalamak, uzun süre önde kalabilmek çok zor. Sonsuz sayıda grup, geçmişte yapılanların üzerine bir şeyler koymaya çalışarak veya süslü reprodüksiyonlarla yarışı kızıştırırken kendi içlerinde de bu toksik ortamda nefessiz kalmamak için mücadele ediyorlar. En ufak bir yanlışın karşılığında tırpan ve meşalelerle sosyal medya kapılarınıza dayanılabilir. Hele bir de kıyısından köşesinden dahi olsa kimi hassas, hakikaten önemli meselelerde adınız geçmişse birçok grup için bu, yolun sonu anlamına gelebilir.
Bu konunun sonu yok ve girdikçe genişleyecek, o yüzden kabaca böylesi bir ortamda MARDUK‘un 30 küsür yıldır nasıl değişmez bir sabit olarak durabildiğini, nasıl bu kadar etki edebildiğini ve nasıl bu kadar SÜPREMŞAH kalabildiğini anlamakta çok zorlanıyorum diyerek sadede geleyim. Siz nesiniz ya böyle gerçekten.
Norveç black metalinin eski yüceleri birer birer zamanın kum tanelerine karışır, black metalin eski yöntemleri her gün daha da demode bir hale gelirken Marduk herkesin ve her şeyin üzerinden bakıyor. Tam 33 senedir, hiç ara vermeden buradalar ve Viktoria ile Memento Mori‘nin arasındaki beş yılı saymazsak ortalama iki senede bir albüm çıkararak dev postallarıyla ayak basmadık yer bırakmayana kadar yola devam edecekmiş gibi görünüyorlar. Kadro kaç defa değişti, kaç defa çok ciddi ithamlarla suçlandılar, kaç defa geri dönülmesi zor hatalar yapıldı ve kaç defa o paramparça olmaları gereken patlamış, darmadağın olmuş siperin içinden sağ salim çıktılar, artık hatırlamıyorum bile. Şöyle bir düşününce 2023 senesinde, yukarıda kısmi bir fotoğrafını çektiğim ortamda Marduk gibi bir grubun varlığını sürdürebilmesi imkansızmış gibi hissettiriyor ama ben artık inanıyor ve biliyorum ki yarın bir gün gelir fikirlere dahi kurşun işler, bu Morgan ve Mortuus ikilisine bir şey olmaz kardeşim.
Bir Marduk albümünün sunabileceği tüm detayları ve bundan biraz daha fazlasını barındırıyor Memento Mori. Beş senelik boşlukta yine kadro değişiklikleri yaşandıysa da son 20 senenin esas ikilisi Mortuus ve Morgan, Marduk’un milenyum sonrasındaki yeni vizyonunu yüksek kalibreli mermileri yaylım ateşiyle etrafa saçmak suretiyle dünyaya göstermeye devam ediyor. Grubun ruhsuzlukla itham edildiği yıllar çok geride kaldı zaten ve Blitzkrieg için tüm şartlar sağlanmış durumda.
Blitzkrieg‘in olmazsa olmaz dört unsurundan iyi araziyi gitarlar, iyi hava desteğini atmosfer, iyi lojistiği vokal ve iyi eş güdümü de davul olarak eşleştirirsek hakikaten Marduk’un önünde duracak bir güç olmadığı anlaşılıyor. Hiçbir zaman savaş çığırtkanlığı yapmasa da savaşın dehşetini olabilecek en amansız ve saf haliyle yansıtmaya çalışan, bir çeşit topyekun taarruz temsili sahneleyen grup, bunu ne kadar iyi başardığını da Plague Angel‘dan Panzer Division Marduk‘a, Frontschwein‘a kadar çeşitli örneklerle kanıtladı defalarca. Atmosfer ve ruh tarafındaysa Mortuus’un vokali ve giderek daha aktif bir rol edinmeye başlayan bas gitarla birlikte ruhani tarafın dinamik aralığı da hayli genişledi. Wormwood’un Unclosing the Curse‘lerini, As A Garment‘lerini, Rom:512‘nin PRIMORDIAL destekli Accuser/Opposer‘larını şöyle bir hatırlayalım bu noktada.
Böyle bir hafıza ile yaklaştığımızda Memento Mori‘de de birtakım deneysellikler, ani tempo değişiklikleri yaşanabileceği ihtimalini cepte tutmuş oluyoruz. Marduk usulü işitsel katliam, çok yükseklerdeki standartlarını koruyarak ilk üç şarkı boyunca çift vurup tek sayarken Shovel Beats Sceptre ile gelen ilk vites değişimi, enfes sözlerle birlikte albüme derinlik katıyor. Ölümlülük ve güce olan açlık, hayat denilen şeyin kırılganlığı ve saltanat asası / kürek sembolleriyle harika bir beyhudelik özeti çıkarıyor. Önden paylaşıldığında çok bayılmamıştım ama üç parçalık hayli kanlı bir çatışmanın ardından içe dönüp ne yapıyoruz biz, neden buradayız, bunca kıyım ne için? dedirtmesi sayesinde ne kadar anahtar bir rolü olduğunu anlamaya başladım.
Hemen arkasındaki Charlatan ise Marduk’un neden yıllara meydan okuyabildiğini daha iyi anlamayı sağlıyor. Morgan’ın imza melodileri, askeri bir ritim tutturup neredeyse hiç bozmayan trampet (1:01 mesela) ve 1:40 civarı gelen düşüşle birlikte öne çıkan, bununla yetinmeyip 3:00 civarına kısa ama enfes bir de solo yerleştiren bas gitar ve hemen arkasından ölümcül bir hız ve keskinlikle devreye giren blast-beat… Marduk, dünyanın en dinamik bestelerini yazan, şarkı yazımına progresif bakan bir grup değil kesinlikle ama zamanla ne kadar sağlam bir evrim geçirdiklerini, adaptasyon becerilerini görmek adına Charlatan‘ın özel bir şarkı olduğunu düşünüyorum.
En Panzer Division Marduk tandanslı Coffin Carol, yine bir kez dinleyince bir daha unutması kolay olmayan gitarları sayesinde Year of the Maggot, bir an olsun elini tetikten çekmeyen Red Tree of Blood derken Morgan&Mortuus ikilisinin bu beş seneyi boş geçirmediğini görüyoruz. Önceki albümlerde kimi parçalar standart kalıpların etrafında fazla dolaşıyor, imza gitar manevralarından yoksun parçaları hatırlamak için hafızayı zorlamak gerekiyordu ama Memento Mori‘deki her şarkı, bir başka hayranın favorisi olabilecek kadar yoğun ve kaliteli.
Son sıradaki As We Are‘ı ise başta ismi nedeniyle hiç yakıştıramamış (Marduk gibi bir gruptan Şebnem Ferah şarkısı gibi isimli bir şey beklemiyor insan tabii) olsam da hem ENTOMBED efsanesi L.G.Petrov‘un -çok büyük olasılıkla son kez- duyduğumuz vokali, hem beklenmedik gitar solosu hem de orta tempolu, hafif dramatik ve melankolik yapısıyla çok iyi bir kapanış gerçekleştiriyor. Bu arada Blood of the Funeral ile birlikte bu parçadaki gitar solosunun da Mortuus’a ait olduğunu, bas gitarları da onun çaldığını ve bestelerin de Mortuus imzası taşıdığını belirtmiş olalım. Mortuus’u olan kazanıyor işte gördüğünüz üzere.
Toplama bakınca Frontschwein başyapıtını ayrı tutmak kaydıyla Plague Angel‘dan bu yana çıkmış en iyi Marduk albümü olarak değerlendiriyorum Memento Mori‘yi. Bir gün Marduk da düşürecek asasını ve birileri üzerine kürekle toprak atacak ama o güne daha çok ama çok var.
Büyüksün Marduk.