Yerli Pazarı: Epitaph – Songs That Remain Unsung
Merhaba.
Bazı yazıların sonuna “…Sadece belirli bir kesime hitap etse de…” gibi notlar düşerken aslında o kesimin üstünlüğünü iddia etmiyor, sadece çoğunluğa kıyasla söz konusu eseri anlama konusunda kültürel açıdan daha uygun durumdaki kişileri ayırmaya çalışıyorum. Yazının satır aralarında bahsi geçen grupları bilenlerin, eserin konu aldığı mevzulara ilgi duyanların, kulakları belli fikir ve pratikleri tecrübe etmiş olanların daha doğru değerlendirmelerde bulunabileceğini ifade etmeye uğraşıyorum; çünkü kültür olmadan her şey havada kalıyor ve Türkiye’de çoğunluk hemen hemen her konuda zırcahil yorumlar ve sözüm ona tespitlerle bir konu, olay veya eser hakkında kel alaka sonuçlara ulaşmayı ülkenin bir normu haline getirmek için çabalasa da, bunun doğru olmadığını savunuyorum.
Duodenum ve Leviathan; bu iki ismi Metalperver’in sağında solunda daha önce mutlaka görmüşsünüzdür. Yasir Çatal ve Burak Bostancıoğlu, ne zaman tanıştığımızı hatırlayamadığım kadar uzun süredir birlikte olduğumuz iki dost metalperver. Yazılarımı ilk okuduklarında onlar herhalde lisede okuyorlardı, ben de üniversiteden mezun olalı birkaç sene olmuştu en fazla. Anca bir-iki konserde yüzyüze görüşebildiysek de metal bağı sayesinde devamlı birlikteyiz buralarda. Yanlış biliyorsam düzeltirler, onların tanışıklıkları da Metalperver üzerinden galiba. Yıllar içerisinde her anlamda büyüyüp serpildiler, cayır cayır müzikler dinlediler, kulaklarını, enstrümanlarını geliştirdiler ve bir noktada dinlemek yetmemeye başlayınca Epitaph gibi eklektik ve “Sadece belirli bir kesime hitap eden,” bir grup kurup akıl almaya bile başladılar. “Sana ne oluyor kardeşim?” diyebilirsiniz isterseniz ama ben hayli gururluyum açıkçası.
Gururluyum, çünkü 2 Haziran’da yayımlanan Songs That Remain Unsung, tam da bir Metalperver okuyucusunun anlayıp takdir edebileceği türden bir albüm. Enstrümantal post-metal etiketi altında sunulsa da post-metal denildiğinde aklınıza gelen bayrak isimlere kıyasla hayli karmaşık, progresif ve sınırların ötesinde. Yasir ve Burak, dissonant müziğe hayran, müziğin insanı hırpalamasından keyif alan iki manyak ve hırpalama sırası bizde dercesine intikamcı şarkılar yazmışlar.
Temiz gitarın atmosferik açılışını hızlıca rahatsız noktalara çeken kazımasyon fikirler, tonu belirleyen açılış parçası Una Segunda Oportunidad Sobre La Tierra üzerinden Epitaph müziğinin ruhunu özetliyor. Kapıyı camı indirerek konuya dahil olan The Nerve to Break the Statue of Impotent Rage, yüksek temposunu HYPNO5E vari geçişlerle süslerken 1:22 itibariyle Yasir, gitarıyla dövüşmeye başlıyor ve Epitaph’ın özgün tadı da kendini göstermeye başlıyor. PORTAL, DEATHSPELL OMEGA, ULCERATE gibi uyumsuzluk krallarından ilham alan bu gitarın virajlara kaçla gireceğini kestirmek zor; fakat özellikle 2:30’a kadar geçen o yaklaşık bir dakikalık süreye sıkıştırdığı fikirler sayesinde müziği şarampole yuvarlamayacağını garanti ediyor. 2:30 sonrasıysa bana MadenÖktemErsönmez üçlüsünün funky caz atışmalarını anımsatan enfes bir pasaj geliyor ve henüz onun tadı damağı terk edemeden patlatılan blast-beat, benim için sihirbazın ellerini takip etmekten yorgun düşüp şovun tadını çıkarmaya karar verdiğim anı simgeliyor.
Daha ilk şarkı bu ama o kadar çok şey oluyor ki, kaçırılmasın diye her biri hakkında bir şeyler söyleyesi geliyor insanın. Tüm bu fikirler bir çorba halinde de sunulmuyor üstelik; “dur ulan, biz post-metal yapıyorduk evet,“ diyerek yapılan ana motif dönüşleriyle, bestenin belkemiğini oluşturan ritmik bölümlerin tekrarıyla ayakta tutuyor dinleyiciyi Epitaph. Pereat Mundus‘un 2:18’indeki patlama, Fiat Ars‘ın tamamı ve daha nice sevdiğim detayla uzatabilirim ama bence prodüksiyon tarafından bahsetmek, bir DIY projesi olan Epitaph için daha hayırlı olacak.
Yabancı tabirle bazen over the top tınlayan davullar, özellikle davul dinlemeye yatkın biri olarak beni yoruyor bazen ama elinin altında program olunca yazdıkça yazası geliyor insanın; bu, kaçması zor bir tuzak maalesef. Tam zamanlı bir davulcu bilgisayar başında durup sen yazarken arada parmaklarına bageti indirip “İnsan çalacak bunu, az yaz biraz az!” demediği sürece sonsuz olasılıklar denizinde kaybolmak işten bile değil. Bir de ne yaparsanız yapın hem trampet vuruşlarında hem de zillerdeki o mekanikliği kıramıyorsunuz ve post-metal gibi organik, nefes alan bir müzikte biraz bozuyor işin ruhunu. Ev imkanlarındaki prodüktörsüz kayıtları yerden yere vurmanın anlamı yok; zaten günümüzde evde de stüdyo kalitesine yaklaşan işler çıkarmak mümkün ama hem mekanik davulun gözardı etmesi mümkün olmayan soğukluğu hem de ufak tefek pürüzler nedeniyle Songs That Remain Unsung‘da bir-iki kılçık boğaza takılıyor. It Takes a Lot of Valium to Not Hear the Cracks, Everywhere‘in 4. dakikasında kısacık bir konuşma var mesela ve şarkı ismini tekrarlayıp tam çıkacağı sırada mikrofon sesleri geliyor. Kulaklıkla dinlerken 04:03’teki o gürültüyü fark ettim ve artık duymazdan gelemiyorum. Bilerek de bırakılmış olabilir tabii.
Çıkış noktasındaki fikirler ve beste kabiliyeti açısından Epitaph bence post-metalin taze, yeni fikirli temsilcilerinden biri olarak kıymetli bir yerde duruyor. Enstrümantal müziği sadece bir dinlence, rahatlama aracı gibi düşünmüyorsanız Songs that Remain Unsung‘in sunacağı birçok şey var. Bir fikir kalabalığından, geçişlerdeki sıklık yüzünden bazen boğaz kısmı bir türlü kafadan geçmeyen bir kazak hissi uyandırdığından söz edilebilir belki ama müzikle dolu, tutkusu yüksek bir iş bu. Bir debut çalışması olduğunu da düşününce Epitaph için heyecandan, beklentiden başka bir şey oluşturmadı bence. Umarım tek albümle kalmazlar da dinleyip dinleyip kendimce gururlanmaya devam ederim.
Neredeyse 15 senedir yazılarını okuduğum, müzik zevkimin şekillenmesinde en önemli insanlardan birinden kendi albümümüz hakkında bir şeyler okumak beni inanılmaz duygulandırdı. Mükemmel bir sürpriz oldu, çok teşekkürler abi <3
Çıktığından beri kimseden eksileri ya da artıları hakkında pek bir yorum alamadık albüm hakkında. Bu şarkı güzel ya da çok güzel olmuş devamdan başka. Bu kadar detaylı, yazarken/kaydederken düşündüğümüz her detayın fark edilmiş olduğunu görmek pamuk gibi yaptı sabah sabah beni.
Son olarak şunu söylemek istiyorum; Metalperver Discord sunucusunda insanları DSO sevmemenin suç olduğuna inandırdığımız günlere dayanıyor tanışıklığımız Duodenum ile. Hem böyle bir manyak ile tanışmama yardımcı olduğun hem de yıllardır bağırmalı müziğin bayraktarlığını yaptığın için teşekkürler.
Metalperver Connecting People
sen o 15’i çok dedin, az incelt onu bak biz hep geleceğiz. Cansınız. :’)
Burağın yorumunu ben yazmışçasına katıldım cümlesi cümlesine. 2017’den beri takip ettiğim bir sitenin incelemesinde kendi ismimi görmek bayağı disosiyatif bir deneyim haha. Hem yazı için, hem de kritiklerinizle müzik zevkimi şekillendirdiğiniz için çok teşekkürler kendi adıma da.