Hellripper – Warlocks Grim & Withered Hags
Merhaba.
2020’nin en iyi albümlerini belirlerken 18. sırada yer verdiğim The Affair of Posions ile yakın dönemdeki en sevdiğim, en heyecanla takip ettiğim isimlerden biri haline gelen Hellripper, kurulduğu 2014’ten bu yana yayımladığı 3. albümüyle karşımızda.
İskoç James McBain’in tek kişilik projesi black/speed metal harmanı paçoz bir müziği tümüyle 80’lerden ilham bulan bir atmosferde sunuyor. İlk iki albüm itibariyle tamamen o dönemi yansıtmaya çalışıp bu işin altından büyük bir başarıyla altından kalkan McBain, bu defa biraz daha yaratıcılık ve dinamizm katarak standart, hareket aralığı dar bir black/speed metal projesinden fazlasını yapabileceğini göstermek istemiş gibi. Stilistik açıdan baktığımızda hala yağlı saç&deri ceket&ucuz alkol kombiniyle alabildiğine şeytanperver takılsa da Warlocks Grim & Withered Hags, bugüne kadar çıkmış en farklı ve zengin Hellripper albümü olarak diğer işlerinden sıyrılıyor.
Hali hazırda metale dair yeteneğine ikna olmuştum zaten ama black metalin ilk iki dalgasını, NWOBHM melodilerini, speed metalin hızını, reverb şovu mağaramsı prodüksiyonu, hatta ve hatta folk tınılarını bir arada kullanıp tüm bunlardan anlamlı bir eser yaratabileceğini söyleseler inanır mıydım, bilemiyorum. Birbirinden farklı yapılarda seyretse de günün sonunda 80’ler sonuna işaret eden karanlık bir atmosfer kuran bestelerin her birinde McBain’in ciddi kafa patlattığını hissetmek mümkün.
Açılışı yapan ve şimdiden defalarca dinleyip ana rifini yılın rifleri arasına aldığım The Nuckelavee‘in bildiğimiz şeyler algısı, henüz 3. parçada (aynı zamanda isim şarkısı) devreye gaydanın girmesiyle bozuluyor örneğin. Gaydanın bu kadar keskin bir şekilde, direkt ana melodi unsuru olarak kullanılmasına ayrıca bayıldığımı belirtmeliyim. Tabii sırf bu tip yan unsurlarla zenginleştirme yoluna gitmemiş McBain. Hemen hemen her şarkıda bir solo veya solo parçacığıyla gitarda kendini geliştirdiğini de gösteriyor. Black’n’roll temposundaki hızlı parçalardaki kısacık anları teknik numaralarla süsleyip gitar tarafında da hayli doyurucu bir işçilik çıkarmış. Albümün en ilginç işlerinden, 8:31 süresiyle epik kapanış Mester Stoor Worm‘un örnek gösterebilirim mesela. I, The Deceiver gibi power chord‘lar eşliğinde ilerleyen ve açıkçası kısa süre sonra beni baymaya başlayan bir-iki pürüz de yok değil ama toplama bakınca canavar gibi çalmış McBain kardeşim.
Bu arada sürekli tek kişiden bahsediyorum ama hakikaten de Hellripper’a dair her şey McBain’in elinden çıkıyor. Canlıdaki destek dışında tüm enstrümanları kendi besteleyip çalıyor ve her ne kadar Peaceville Records‘un imkanlarından faydalansa da kayıt tarafını da kendi hallediyor. Bu açıdan bakınca da tek kişilik projelerin 90’lardan günümüze gelirken ne kadar geliştiğini görmek ad… Ya nasıl tek kişi oğlum bu kadar iş ya. Biz bir enstrümanı çalamıyoruz doğru dürüst, sen nasıl yahu bu kadar.
Daha önce 26 ve 29 dakika civarlarında takılan Hellripper, süreyle birlikte niteliği de yükseltmeyi başarmış kısacası. Hala karanlık, hala paçoz ve serseri; fakat bu defa çok daha incelikli ve dinamik. Ben bu tarzda aklın ve yaratıcılığın rafa kaldırılıp alkol komasına yakın duran işleri daha çok sevdiğimden önceki albümü hala bir adım önde tutuyorum ama bir eleştirmen olarak objektif değerlendirince Hellripper’ın sınıf atladığı açıkça belli oluyor. Tahmin edilebilirlik hala bu müziğin ve Hellripper’ın baş düşmanı; özellikle sürekli farklı bir şeyler arayan yeni nesil dinleyiciler üzerinde o kadar büyük bir etki yaratamayabilir bu açıdan ama bir black/speed metal albümü ne kadar değişken olabilirse Warlocks Grim & Withered Hags de o kadar zorlamış sınırları, hakkını vermek lazım. Daha önce bir black/speed metal albümü dinleyip yeterince zeki bulmadıysanız belki bir şans daha verebilirsiniz bu anlamda. Ha, zaten türün takipçisiyseniz kendinizden geçerek dinleyeceğinize eminim. Hellripper son yılların en heyecan verici, en tutkulu serserilik mümessillerinden biri; kendinizi bu kaliteli paçozluktan mahrum bırakmayın.
Ağır gibi gözüken ama akıp giden bir albüm olmuş bu dönemde çıkan albümleri ayrıca bir severim.
20 yaşındayım. sizin dediğiniz gibi henüz bir enstrümanı doğru dürüst çalamazken insanların benim yaşımda neler yapmaya evrildiğini görünce içim biraz sıkılmıyor değil. hayvan gibi iyi albüm olmasının bir etkisi de bu işte.