Djevel – Naa skrider natten sort
Gelenekçiliğin ölgün görünen suları, tekinsiz bir sisle kaplıdır. Derinlerde yatan dehşetleri gizleyen bu sis perdesini aralayıp 90’lara doğru kürek çekmek isteyen kara kalpli maceracıları bekleyen tehlike yalnızca ruhlarını emip boş birer kabuk haline gelmelerine neden olacak yüce eskilerin hayaletleri değil, o derin sularda hayatta kalmak için yeni yöntemler geliştirmiş, evrilmiş ve devrilmemiş ulu yenilerdir de. Black metal, eline her gitar alanın becerebileceği bir iş değildir ve geleneklere bağlı kalmaya çalışmak, ortaya yeni bir şey koymak kadar zordur.
Bu diyarda kurt ile köpeği, av ile avcıyı birbirinden ayıransa elle tutulmaz, gözle görülmez; fakat en karanlık düşüncede ve en tekinsiz düşlerde hissedilir. Bazı black metal albümleri var ki rutubetli zindanların zifir odalarında peydah olurken içlerine bu düşüncelerin, bu düşlerin özünden birer parça gömülmüştür sanki. Çalanın ruhu, enstrümanın özüyle birleşir. Kendini adamış birkaç mürit, önünü alamayacağı bir gücü açığa çıkarır. Nadide bir karanlık parçacığı, etrafında yaşama dair ne varsa emip yok etmek üzere, meydana gelir.
İşte Naa skrider natten sort tam da böyle bir albümdür benim için. Gecenin karanlığa teslimiyetini müjdeleyen Şeytan (Djevel), Norveç black metalinin yüce eskilerinden biriymişçesine rahat, kan emici bir vampirmişçesine geçmişin kalın sisine istediği şekli verebilecek kadar muktedir. Naa skrider natten sort‘u her dinlediğimde içimdeki ışık biraz daha kararıyor. Ağırbaşlı, kendinden emin bu iblise karşı bir çare yok. Tüm dünya duysun! Ben, Djevel’e teslim oldum!
Bir albümü belirli bir döneme aitmiş gibi duyurmanın türlü yolu var ama onu o dönemin bir parçasıymış gibi hissettirmek, kuantum büyücüsü gibi bir şey değilseniz imkansız bir iş olmalı. Djevel ise bunu zahmetsizce başarıyor 10., 20. dinleyişin ardından dahi hala nasıl becerdiklerini tam anlayamadığım için kafayı yemek üzereyim. Tanker som rir natten ile ay ışığının altında daha soğuk, daha melankolik ve atmosferik bir black metal anlayışı benimsediğini, değiştiğini hissettirmişti zaten ama Kvitrim mi bir şeyleri değiştirdi, yoksa Trånn Ciekals & Faust ikilisi ruhlarının satış işlemlerine dair kalan tüm prosedürleri tamamlayıp bütünüyle peyk varlıklara mı dönüştüler bilinmez, 2022 listemi darmaduman etti resmen. Yeni Misþyrming çıkana kadar dinleyebildiğim kadar çok dinlemek için uykumdan feragat edebilecek noktaya geldim neredeyse.
Salyalarımı silip fanboy cümlelerimi bir kenara bırakacak olursam şeylerin nedenlerine dair mantıklı olduğuna inandığım açıklamalarım var tabii ki. Neden ta 8. albümünde bir gruba bu seviyede bağlandığımı izah edeyim derhal:
2018 ve daha da gerisinde çiğ, hadi belki saldırgan denilemese dahi agresif bir black metal üretiyordu Djevel. Buna uygun bir şekilde de ilk günlerinden beri tiz, jilet keskinliğinde gitarlar ve sıcak prodüksiyon tercihlerinde bulunuyordu. Mannevond (KOLDBRANN, URGEHAL), Erland Hjelvik gibi yırtıcı, vahşi vokalistlerle çalışınca ortaya böyle işlerin çıkması doğaldı elbette. 2020’de ekibe katılan Kvitrim ise oturaklı, buyurgan bir vokale sahip. Bu tok, görece pes tondaki vokal ise Tanker som rir natten‘de Djevel’i farklı bir yere çekmişti hatırlarsanız. Ne var ki o tiz gitarlar, cehennemi prodüksiyonla beraber belirli ölçüde yerini korumuş, hatta Kvitrim’in vokaliyle tezat yaratıp albümün tek “meh!” yanını oluşturmuştu.
Vettehymer‘den (2018) beri grupla çalışan ses mühendisi Ruben Willem, bu defa Kvirtim’i ve orta tempo, ağırbaşlı besteciliği en doğru şekilde yansıtan enfes bir prodüksiyonla Djevel’e bir seviye daha atlatarak grubu 90’ların devleriyle kıyaslayabileceğimiz bir yere getirmiş. Benim açımdan Naa skrider natten sort‘un en büyük farkı bu. En geride dursa da hep duyulabilen bas gitarın derinliği, belli-belirsiz synth. düzenlemelerinin katmanlılığı, vokal & gitarın uyumlu tonları ve Faust’un saf black metal davulculuğu ilk kez böyle homojen birleşiyor. Albümün kusursuz atmosferini yaratan bu bana kalırsa. Diğer Djevel albümlerinden birer parça açıp 5-10 saniye dinlerseniz farkı siz de duyabilirsiniz zaten, öyle “vay be adam neyi fark etmiş!” gibi bir şey değil.
Tabii bu aslında işin yarısı, hatta belki de üçte biri. Esas iş müzisyenliğin kendi ve o konuda Djevel’in black metal mahirliği üzerine pek bir tartışma olamaz. Ciekals’ın tremolo gitarcılığı işi şova dökmüş durumda. Naar Taaken Tetner‘in 2:35’indeki patlayıcılık, Naa Skrider Natten Sort‘un ana motifini oluşturan, çıplak ve tam haliyle ilk kez 2:50’de giren ve 4:45 itibariyle Faust’un ride zilleriyle iyice yükselen o nefis rif, I Daudens Dimme Natt‘ın hemen açılışında yer alan ve ilk duyduğumda “hayır, bu yeni yazılmış olamaz!” diye haykırdığım, sanki tüm Norveç black metalini özetliyormuş gibi hissettiren rif… Toplam 30 saniye ayırıp şu üç rife baktıktan sonra bile Trånn Ciekals’a hakkını teslim edersiniz muhtemelen.
Öte yandan Djevel’in tek silahı tremolo atağı değil ve tabii ki sakın o 30 saniye üzerinden bir karar vermeyin. Trånn Ciekals folk etkili, yüzü doğaya dönük akustik pasajlar yazma konusunda da çok hünerli. Bir de bunları bazen ilahi tadındaki vokalleriyle birleştirip günahkar oğlu günahkar bölümler yazıyor ki işte o noktada artık yapacak hiçbir şeyim kalmıyor. Eskinin pagan geleneklerini öne taşıyan, alabildiğine hıristiyanlık düşmanı sözler (Metal-Archives’dan kopyalayıp Google Translate’e yapıştırın en azından), Norveççe olmasına karşın arkasındaki nefreti, eskiye özlemi sonuna kadar hissettiriyor. Ayıla bayıla dinlediğim bir kısmı kabaca çevirdim hatta:
“Karanlık ve soğuktur bizim yatağımız,
gökyüzümüzde ay soğuk ve soluk peçesiyle İsa’nın nefesini keser.
Bu karanlığın kalbindeyken, İsa çok uzakta!
Ağaçların arasında Şeytan dans eder.
Rüzgar, dikenler ve boynuzlar hakkında bir şarkı taşır.
Sis çöktüğünde, yolumuzu görürüz,
bulutlar kapandığında kuzgunlar İsa’nın mezarının üzerinde gezinir.
Nefretle ağırlaşmış bir taşın altında, sonsuza dek unutulmuş!
Bu nefretle, dünyayı keskin bir şekilde (sülfür fırçalarla) resmedeceğiz!
Sis adımlarımızı gizleyecek,
haç babasının asla ayak uyduramayacağı bir yolculuk!”
Bu sene birbirinden farklı karakterlerde birkaç enfes black metal albümü dinledim. Bunlardan biri Orta Çağ ve melodi odağındaki VÉHÉMENCE‘tan gelmişti mesela. Bir diğeri değişip dönüşerek şaşırtmaya devam eden, her eserinde dinleyicinin zekasını zorlayan DEATHSPELL OMEGA‘dandı. Cthulhu kabuslarına kusursuz soundtrack albümleri yazan BLUT AUS NORD yine ruh sağlığımla oynadı örneğin. Varoluş ızdırabını, anlam arayışını isyankar bir çığlığa dönüştüren GAEREA beklentileri bir kez daha aşmıştı. PANZERFAUST, tetralojisinin yeni bölümünde özgürlüğe bir adım daha yaklaştırdı insanı. Endonezyalı, kimsenin pek tanımadığı bir çocuk çıkıp PURE WRATH adı altında ülkesinde yaşanan, soykırım seviyesindeki katliamları anlatıp hem farkındalık yarattı hem içimizi dağladı… Daha sayarım belki birkaç tane ama ne kadar sayarsam sayayım hiçbiri Djevel’in yaptığını yapamadı. Djevel, Naa skrider natten sort ile black metalin nasıl olması gerektiğini, bu müziğin kalbinde nelerin yattığını, neden black metali bu kadar çok sevdiğimi tekrar anlamamı sağladı.
Abi bazen yazdıklarınızı okurken yazının içinde yaşamak istiyorum ya. Elinize sağlık.
Çok teşekkürler, böyle yorumlar okumak büyük keyif <3
Yıl sonu listemi altüst etti resmen, daha bunu nereye koyacağımı bilemiyorum bir de Misþyrming albümü geliyor. Son birkaç seneki tatmin etmeyen albümlerden sonra bu sene değil en iyi 10 en iyi 20 albümü sıralamakta zorlanıyorum resmen. Mükemmel kritik eline sağlık abi
Sağ ol karşim.
Şaka maka bu sene daha yüksek puan verdiğim bir albüm olmadı. Bence 90’larda çıksa bugün çok net klasikler arasında anıyorduk. Amacı doğrultusunda Naa skrider natten sort’tan daha net, hedefi tam ortadan vuran bir albüm dinlemedim ki bence de 2022’de özellikle yeraltında enfes albümler çıktı. Djevel danalığının Aralık ayının başında gerçekleşmesi ve bir-iki aydır kafamda kurmaya çalıştığım listenin içinden geçmesiyse bonus resmen haha. Millet Gaerea, DSO vs. ile kıyaslayıp Misþyrming’in işi kolay değil diyordu, Djevel resmen jeton atıp araya girdi.
Mükemmel kritik eline sağlık Korhan abi.
Djevel, Faust ile kazandığı ivmeyi gruba önceki albümde katılan bassçıyla beraber daha da arttırdı. Bence Tanker som rir natten ile beraber grup kendi karakterini yakaladı. Her yeni çıkan albümün incelemesinde 90ların efsanelerinden verilen referanslar da ciddi bir şekilde azalıyor mesela bu kritiği yazarken bu defa herhangi bir referans vermeye ihtiyaç duymamışsın sen de Korhan abi. Chant vokalleri, gece hissiyatını, pastoral pasajları ve atmosferi filan oldukça spesifik bir şekilde kullanıyor .
Sağ olasın. Kesinlikle katılıyorum, Kvitrim’in gelişi hem çiğ/atmosferik geçişini sağladı hem de pastorallik üzerinden bir olgunluk ekledi gruba.
Güzel kritik olmuş gerçekten elinize aklınıza sağlık. Black metal denince akla gelen şeylerin birçoğu kaliteli bir biçimde sunulmuş. Geçen yılki albüm de çok iyiydi, arkadaşlar ilham kuyusu bulmuş olmalı.