KritikSohbet

Klasik Bir Cumartesi: Gorement – The Ending Quest

Merhaba.

Klasik Bir Cumartesi, aslında hem metale yeni başlayan dinleyicilere bu uzun yolculuğun başındayken yapı taşı olmuş albümleri tanıtıp geçmişin unutulmasını önlemek hem de çoğunlukla ekstrem ve yeraltı takılan Metalperver’in biraz daha okunmasını sağlamak gibi amaçlarla yazdığım bir köşe. Bugün ise bu bakış açısına asla uymayan, bu köşede şu ana kadar yazılmış 150’nin üzerindeki albüm arasında en az okunacaklar arasında olması muhtemel bir yapıttan bahsedeceğim. Olsun varsın; bulutsuz gece göğünde bir an parıldayıp sonsuza dek yok olan bir yıldızın ışığı gibi sadece bir albüm yayımlayıp ortadan kaybolan Gorement için değer.

Şimdi biraz geçmişe dönelim ve İsveç’te, İngiltere’de, Finlandiya’da, Avrupa’da olan bitenleri konuşalım. İşe de PARADISE LOST, AT THE GATES, ENTOMBED, AMORPHIS, ve DISMEMBER ile başlayalım. İlk albümünü 1990 – 1992 aralığında yayımlamış beş grup, hem kendi ülkelerindeki hem de kabaca 90’lar Avrupa death metalinin belirleyici, bayrak isimleri arasında gösteriliyorlar. Melankoli, crust ve death metal tansiyonunu dengeli bir biçimde kurgulayıp kendilerine ait, dünyanın geri kalanının taklit etmeye çalışacağı bir formül yaratan bu grupların her birinin bugün birer efsane olarak anılmasının temel sebebi, büyük ölçüde 90’ların başında yaptıkları ilk bir-iki albümlerine dayanıyor. Elbette her biri maceradan maceraya atılıp tarz değişikliklerine gitti; dağılan, ölen, bozanlar oldu ama günün sonunda bu isimlerin sahneye etkisi ve kalitesini tartışmak, biraz cahilce olur. Tabii bir de Gorement’ın aksine, yakaladıkları başarıyı sürdürebilme kabiliyetlerini ve kariyerlerini devam ettirmelerini de gözardı etmemeliyiz.

Neyse, konu dağılmasın. Bildiğiniz üzere sonradan bu isimlerin arasına katılacak DARK TRANQUILLITY, IN FLAMES ve At the Gates’in malum değişimiyle birlikte 1995 sonrasında İsveç daha melodik ve farklı bir death metal anlayışını benimseyecek ama henüz vakit erken ve gece yarısına iki dakikadan biraz daha fazla zamanımız var. İlk olarak 1989’da, farklı bir isimle (Testicle Perspirant) yola çıkan Gorement’i etkileyen gruplar bu melodik krallara göre çok daha sert, vahşi ve yıkımcılar. Öyle ki demo günlerinde goregrind etkilenimli, daha çiğ bir müzik yapıyorlardı. 1990-1992 dönemindeyse muhtemelen yerel dükkanlarda, okullarda ve ortamlarda bir önceki paragrafta bahsettiğim beşlinin albümleri konuşulup dinlenmeye başlayınca Gorement müziğinde de bariz bir değişim gerçekleşiyor. İyi ki de gerçekleşiyor, çünkü bu değişim sayesinde ortaya bir erken dönem İsveç death metali şaheseri çıkıyor.

İlk ve tek albümleri The Ending Quest‘in çıkış tarihi 1994 ortası olarak görünse de aslında ondan 15 ay önce, Şubat – 1993’de kaydedilmiş. İçerideki demo günlerinden gelen iki parçayı da düşününce tam manasıyla bir 90’lar başı albümü yani. Entombed’un o umursamaz crust havasını, Paradise Lost’un duygusal, yıkık damarını, At the Gates’inThe Red in the Sky is Ours zamanının blast-beat odaklı agresif yapısını, Amorphis’in esrarengiz atmosferini ve çok daha fazlasını taşıyor. Tek şanssızlığı 1994 gibi hem İsveç hem İskandinavya coğrafyasının tümünde black metalin öne çıktığı bir senede yayımlanması ve kadrosunda Tomas Lindberg, Greg Mackintosh veya GOD MACABRE (bir başka tek albümlük cevher) ile bir şaheser yazan, son günlerde penisine hakim olamayıp At the Gates’ten kovulmasıyla gündeme gelmiş Jonas Stålhammar gibi bir yıldız barındırmaması. Ancak aldanmayın; klasik İsveç death metalinin tüm özelliklerine sahip The Ending Quest‘in eksiği yok, fazlası var!

Nedir mesela fazlası? Yalnızlık, ümitsizlik ve geçit vermez bir karanlıkla örülü sözler yetmiyormuş gibi bir de Dance of December Souls ayarında fısıltılı vokalli, soğuk melodilere sahip doom/death şarkıları örneğin. KATATONIA‘nın o albümü Nisan – 1993’te kaydettiğini düşünürsek Gorement’ın yeteneği daha iyi anlaşılabilir. Tabii daha detaycı tayfa için orada koca bir TIAMAT duruyor ama Gorement’ın tüm bu grupların güçlerini kendinde toplamaya çalışan bir film kötüsü olduğunu düşünmek saçma geliyor bana. Çocuklar (bugün amca olmuşlardır tabii) İsveç’in özünü o kadar iyi yakalamışlar ki, ağzımı açıp tek kelime edemiyorum.

My Ending Quest‘in melodik, ağır gitarları tonu belirlerken 2:05 civarında bir anda vitesi yükseltip derin brutal vokal eşliğinde blast-beat‘e geçtiği sırada, elemanların her anın üzerine düşündüğünü de anlıyorsunuz geçişi sağlayan minicik bas gitar oyunu sayesinde. Vale of Tears‘ın saf death metal saldırganlığıysa My Ending Quest‘teki o melankolik melodilerin yalnızca oltanın ucundaki yem olduğunu hissettiriyor. Bir kurt sürüsü gibi her yönden etrafı sarıp çemberi daraltıyor Gorement: Düşük tempo melankolik gitarlar! 90’ların testere tonlarıyla cazır cuzur death metal rifleri! Kısacık davul geçişleri ve groove! Dipsiz kuyulardan yükselen derin brutal vokal! Eh, buna can mı dayanıyor, dayanmıyor tabii.

Almanya’da alınan kaydın klasik Dan Swanö Unisound tarzından hafifçe farklı oluşu bile Gorement’ın ekmeğine yağ sürüyor. Entombed – At the Gates aşkının meyvesinin yakarışlarını (The Memorial) duyup delirdikten sadece iki parça sonrasındaysa kadife perdelere sarılıp ağlaya ağlaya ucuz şarap içme isteği uyandıran yıkıklıktaki doom/death marşı Sea of Silence‘ı dinlemenin coşkusu; 2:57 süren Human Relic‘in geleneksel İsveç death metal besteciliğini hızlandırılmış kursa çeviren bas-davul uyumu derken artık sakin sakin yazımı yazabilecek noktayı geçtiğimi, camı açıp “ULAN NE KADAR İYİ YAA!” diye bağırmaya çok yaklaştığımı hissediyorum. Ben kendimi kaybetmeden kapatalım.

Harika sözleri, bir İsveç potpurisi tadındaki besteleri ve kusursuz atmosferiyle The Ending Quest, İsveç death metalinin ilk günlerini sevenin kendine bir borç olarak bilmesi/dinlemesi gereken bir şaheser. Gorement ne yazık ki zamansız bir grup olamadı ama geride zamansız bir albüm bıraktı. OSDM denilince sadece ucuz stüdyoda bol biralı kafalarla alınmış çamurlu kayıtları düşünmüyor, yukarıda bahsi geçen isimlerin ağırbaşlı klasiklerini başucunuzda tutuyorsanız The Ending Quest‘i de mutlaka dinleyin, dinletin.

100/100


Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğme üzerinden PATREON’a ulaşıp aylık aboneliğinizi başlatabilirsiniz:

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

4 thoughts on “Klasik Bir Cumartesi: Gorement – The Ending Quest

  • Bayraməli Məmmədov

    Yalnız,Paradise Lost ve Amorphis isveçli değil ki.

    Yanıtla
    • Çok haklısın. İsveç’ten girip İngiltere’den çıkar, dönemin Avrupa’sını özetlerim diye düşünerek başladığım paragraf hızlıca götü başı dağıtmış. Düzelttim, teşekkürler.

      Yanıtla
  • Ya bu album o kadar onemli bir album ki 90’lar death metali icin. Nihilist’in demolari kadar onemli bence. 90’larin ikinci yarisinda sirf bu albumden etkilenip kurulmus grup coktur. Bu siradan gidersek bir sonraki album de Dark Recollections olabilir 🙂

    Yanıtla
  • KüçükLebowski

    O yılların doom etkileşimli death metal ortamına bayılıyorum. Kısıtlı bir döneme sıkışmış olarak kaldı, grupların kendileri zamanla farklı tarzlara evrildiler ve günümüzde retro anlayışla albüm çıkaranlardan da bu sulara giren pek olmadı yada ben bilmiyorum/hatırlayamıyorum. Birbirine benzeyen belli ki epey etkileşim içinde olan albümler var o yıllarda. İlk dönem Amorphis, Sentenced, Tiamat, Paradise Lost ve Cemetary albümleri aynı kaynaktan saçaklanmış dereler gibiler. Remastered sürümünü daha bir beğendim albümün. Kritiği yazıldığı iyi olmuş, elinize sağlık.

    Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.