Alestorm – Seventh Rum of a Seventh Rum
Merhaba.
Korsanlık tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski. Halbuki popüler dizi-film işlerinde korsanlığı ya yağmacı Viking kabileleri (ki orada da esas mevzu o değil) ya da 16. ve 17. yüzyıllarda Tortuga Adası üzerinde İngiltere ve Fransa’nın hakimiyet kurma çabaları üzerinden görüyoruz yalnızca. Barutun icadından önce savaş ve korsanlık bambaşka şekillerdeymiş tabii ve taşla sopayla yapılan bir savaşı ekranda izlemek topların, silahların patladığı kaotik bir çatışmayı izlemekten çok daha sıkıcı ama ben o dönemki korsanlığı daha çok merak ediyorum açıkçası. İmkanlar daha kısıtlıyken; denizcilik denilen şey ha bu denizdir seviyesindeyken birileri çıkıp hayatını denizde, ticari ve askeri gemilere saldırarak geçirmeyi tercih ediyor. Bildiğin delilik.
Korsanlar da afedersiniz canı götünde, bir kadının tatlı dokunuşlarından uzak (sadece seks değil konu ki askerlik yapanlar adam adama ortamda libidonun ne kadar çabuk kaybolabildiğini bilirler), sürekli hastalıkla ve yoğun fiziksel/psikolojik stresle, kendi içlerindeki çatışmalarla geçen bir hayatta çareyi kafayı kurtarmakta bulmuşlar ki çok haklılar. Sonunda malımdan veya canımdan olmayacağım garanti edilmese dahi bir gün gerçek bir korsan barında, gerçek korsanlarla yarınlar yokmuş gibi içmeyi çok isterdim, çünkü hakikaten onlardan daha iyi partileyecek başka bir ekip gelmiyor aklıma.
Böyle bir şey mümkün olmadığından buna en yakın seçenek, alkol düşkünü arkadaşlarla toplanıp Alestorm dinlemek galiba.
Kaptan Morgan ve aşağılık faresi Aşağılık Steve, bir kez daha karşımızda. 2007’de kurulan İskoçyalı Alestorm, tarzını ve yöntemlerini neredeyse hiç değiştirmeden eğlenmeye açık, umursamaz metalcileri alkol koması garantili korsan partilerine davet etmeyi sürdürüyor. Folk/power metal şeklinde özetlenebilecek müzikleri küçük detaylar dışında ilk günden beri aynı ama hayatta her şey giderek daha karmaşık, zor ve yoruculaşırken bazı şeylerin aynı basitlikte kalmasının insanı rahatlatan bir tarafı var. Grubun bu umursamaz tavrı birkaç senede bir yeni bir albüm gelsin de hep aynı şarkılarla sarhoş olmayalım, gibi bir motivasyon dışında beklentileri hayli düşürdüğü için her yeni albümde dinleyicisini tatmin etmeyi başarıyor genelde. Mis gibi formülünü, tertemiz kitlesini bulmuş, işine bakıyor Alestorm.
Bugüne kadar hiç Alestorm incelemememin sebebi de bu biraz. Her yeni şarkısı önceki albümlerden bir şeyleri andırdığı ve aynı motiflerin, aynı kalıpların etrafında -tıpkı bir sarhoş gibi- dönüp durduğu için Alestorm’u ciddiye alamıyorum bu anlamda. “Yo-ho-ho!”, “Aaargh!” veya penis şakalarıyla özetlenebilecek şarkı sözleri de (Yo! Ho! Stick a cannonball up your cunt / Yo ho! Put your dick in a blender) yardımcı olmuyor pek. Bir de grubun vokal/klavye sorumlusu Christopher Bowes’un ırkçı, misojenist takılması durumları var (diğer grubu Gloryhammer‘dakilerle grup konuşmaları sızmıştı; evlerden ırak). Velhasıl Alestorm sevmek benim için pek kolay değil.
Tabii bu dinlediğim şarkılardan keyif almama engel değil ve yeni albümde de Magellan’s Expedition‘dan power metal coşkusunun tavan yaptığı Return to Tortuga‘ya veya albümün isim parçasına kadar (çok kötür bir isim ya) birçok şarkıya eşlik ederken hayli eğleniyorum. Sözleriyle insanı utanç kuyularının dibine yollasa da Cannonball‘un 8-bit oyun kafasındaki açılışı, P.A.R.T.Y‘nin aklımdan çıkmayan akordeon tonlu klavye melodisi gibi detaylar, albümü birden fazla dinlememi sağlayan unsurların başında geliyor. Ayrıca yukarıda saydığım birçok sebepten ötürü grubun havasına girmek ne kadar zorsa müziğe hakimiyetlerini takdir etmek de bir o kadar kolay. Sırf Under the Blackened Banners‘da (bir WATAIN şarkısıymış gibi geliyor kulağa ama değil) dönen gitar-klavye sololarını dinlemek bile kafi gelecektir.
Uzatacak da bir şey yok aslında; olması gerektiği gibi aşağılık ve abartılı, rezil sözleri gözardı etmeyi, işini ciddiye alan bir vokalistin eksikliğini umursamamayı, kendinizi bu banal mizaha kaptırmayı ve kendini sürekli tekrar eden şarkı yapılarından keyif almayı başarabilirseniz Alestorm müziğinden zevk almamanız için hiçbir sebep yok. Her albümleri üç aşağı beş yukarı aynı olduğu için bugünün konusu Seventh Rum of a Seventh Rum da bir istisna değil. Ne var ki dış basında veya dinlenme sayılarında da görebileceğiniz üzere edgy olacağım derken zekası giderek gerileyen grubun formülü tesirini giderek yitiriyor, bu da bir gerçek.