Artificial Brain – Artificial Brain
Merhaba.
Teknik death metalde çoğunlukla gözardı edilen, fakat aslında en önemli görevi üstlenen enstrümanın bas gitar olduğunu düşünmüşümdür. Uyumsuz, yani dissonant anlayışta, yahut şovmenlik ve akrobasi üzerinden klavyesi üzerinde gezip duran etkileyici bir gitar işçiliği, hızı teknikle birleştirip insanın kafasına beton çivileri çakarken bunu estetik hareketler zinciriyle hipnotize edici bir gösteriye dönüştürebilen davul veya canlı – cansız pek çok varlığını acısını, öfkesini ve diğer duygularını birebir yansıtan derin, cehennemi bir vokal; bunların arasındaki boşluğu dolduracak, eserin tonunu ve ruhunu, atmosferini belirleyecek güçlü bir bas gitar yoksa hepsi havada kalıyor. Steril, mekanize ve bağ kurulamaz karakteri yücelten düşünceler, müziğini bu şekilde kurgalayan gruplar da var tabii ama güçlü bir bas gitarın yaydığı o sıcak ve tekinsiz hava, ciğerlerde farklı türden bir etki yaratıyor.
Bu yüzden de müziğinde bas gitara önemli bir yer veren ve atmosferini sıcak tonlar üzerine kuran Artificial Brain, teknik/progresif death metal türünde en çok dikkate aldığım isimlerden biri. 2011’de kurulan Amerikalı grubun bugüne kadar yaptığı iki albümün death metal parantezi içerisinde black metal atmosferi, dissonant tekinsizliği, teknik duyarsızlığı ve progresif kafa bulandırıcılığıyla sentezlenmiş bestelerden oluştuğunu da eklerseniz böyle bir grubu kaale almamam zaten imkansız. Ne var ki enflasyona meyletmeye müsait fikirlerin arasındaki dengeyi tutturmak hiç kolay değil ve Artifical Brain bu zor görevi başarmanın sınırlarında gezdiyse de ne heyecan uyandıran debut Labyrinth Constellation ne de sonraki Infrared Horizon, “işte budur!” dedirtmemişti bana.
Haziran ayında yayımlanan Artificial Brain ise, hem farklı fikirlerin dengeli sunumu, hem bütüncül atmosferi hem de grubun olgunluğuyla Artificial Brain’in diskografisindeki en güçlü albüm. İlk albüm bakın ne çok rif yazdık tadında; ikincisiyse karanlık atmosfere kendini fazla kaptırmış bir haldeyken bu defa aklındakileri sahaya doğru şekilde yansıtmayı başarmışlar ve ortaya etkileyici bir iş çıkmış.
Öncelikle kurucu üye ve vokalist Will Smith’in 2021’deki beklenmedik (bizim için yani) ayrılığı ve sonrasındaki gelişmelere odaklanmamız lazım, çünkü Artificial Brain‘in kimliğini oluşturan ana unsurlardan biri vokal. Will Smith’in bu çatı altındaki son performansı tek kelimeyle korkutucu ve gerçekten cehennemin dibinden yükseliyor gibi. Kayıtlarda katmanlandırma işlerine destek atan, canlıda 2. vokal görevi gören gitarist Dan Gargiulo’nun yanı sıra kimi şarkılarda bu ikiliye eşlik eden Luc Lemay (GORGUTS), Mike Browning (MORBID ANGEL, NOCTURNUS, AFTER DEATH), gruba uzun yıllardır canlıda vokal katkısı veren Paulo Henri Paguntalan (ENCENATRAKH) ve teknik death metal piyasasında herkesin önünde ceket iliklediği prodüktör/müzisyen/akıl hocası Colin Marston (saydırmayın şimdi, çok var) ile vokal departmanında işler hayli karışık. Albüme de doğrudan yansımış ve hem kaotik, hem zengin hem de tutarlılığı hiç bozulmayan bir vokal ile albümün sürükleyiciliği kat be kat artmış durumda. Çoğunlukla diğer enstrümanlara odaklanılır bu türde ama Artificial Brain‘i sadece vokalleri için bile dinleyebilirsiniz defalarca.
Prodüksiyondan da sorumlu olan Colin Marston (gitarda da var), bir blackened dissonant technical progressive death metal albümünün nasıl duyulması gerekiyorsa öyle duyulmasını sağlamış diyeceğim sadece. Bu yılki fantastik debut albümlerden birine imza atan AEVITERNE‘den de tanıyabileceğiniz Samuel Smith’in bas gitarının dolgunluğuna, bu keşmekeş içerisinde karambole gidebilecek davulların duyulabilirliğine, tümüyle kozmik veya karanlık olmaktansa sıcak ve insansı bir atmosfer tercih edilmesine bayıldım açıkçası. Özellikle davul o kadar gerçek ki, bazı blast-beat saldırıları sırasında trampetin can verişini bile duyabiliyorsunuz. Celestial Cyst‘in 2:45 civarlarında trampet tonu dramatik bir şekilde değişiyor. Bilinçli bir tercih mutlaka ama ben kayıtta trampetin geberdiğini, fakat davulcu Keith Abrami‘nin “sikerler!” deyip devam ettiğini düşünmekten daha çok keyif alıyorum.
A Lofty Grave‘de olduğu gibi küçük melodi kırıntıları şeklinde başlayıp bir Cthulhu kabusuna fon müziği kakofonisine dönüşen synth. oyunları, Tome of the Exiled Engineer‘ın dissonant sevdası uğruna brutallikten taviz veren neredeyse melankolik havaları daha gaddar işler bekleyenlerin modunu düşürebilir belki ama ben albümün gövde kısmında böyle sarsıcı, yorucu parçalar olması fikrini sevdim. Üstelik bu ikilinin çıkışında sizi Embalmed with Magma gibi neredeyse ULCERATE seviyesinde bir hayvanlık bekliyor ki her seferinde kamyon çarpmışa çeviriyor beni bu şarkı.
Kariyerinin ortasında kendi adını taşıyan bir albüm çıkarmanın bir deklerasyon olduğunu, grubun kendini yeniden tanımladığını veya “biz buyuz ulan, alayına isyan!” gibi bir başkaldırı anlamı taşıdığını biliyoruz. Her albüm bu yükün altından kalkamayabiliyor ama Artificial Brain, bu meydan okumanın altını doldurmayı ve Artificial Brain ismini bir basamak yukarı çıkarmayı başarmış.
Öte yandan yorucu, yıpratıcı ve takibi zor olduğu için genele hitap etmesi çok zor. Özellikle bu tarzı sevmeyenler için ayrıştırması, tutunup dinlemeye devam etmeyi sağlayabilecek bir şeyler bulması da hiç kolay değil. Açık söylemek gerekirse ben de her seferinde sonuna kadar gelemeyebiliyorum ama şu blackened dissonant technical progressive death metal fikri kulağınıza cazip geliyorsa, 45 dakika boyunca ahenksiz, ne zaman nerenize vuracağı belli olmayan korkunç bir şeyden dayak yemek istiyorsanız 2022’den kaçırmamanız gereken bir albüm Artificial Brain.
87/100
Metalperver’de olan bitenden memnunsanız aşağıdaki düğme üzerinden PATREON’a ulaşıp aylık aboneliğinizi başlatabilirsiniz: