Ultha – All That Has Never Been True
”What’s lost in the fire I will find in the ashes
of who I used to be, for now I am settled in a world
where it’s always dead with darkness
and alive with light.”
Geri adım yok, teslim olmak yok. Umutsuzluk ve korku ne kadar büyürse büyüsün, bu duyguları paylaştığını bildiğin insanlardan güç almayı reddetmek en büyük güçsüzlük göstergesi. Kitleler, birbirlerine duydukları nefret üzerinden varlıklarını haklı çıkarmanın peşinde koşadursunlar, bireyin hala en büyük derdi ve korkusu yalnızlık. Her şeyin bir gün sona ereceğini bilerek yaşamakla lanetlenmiş olmanın karşılığında tek umudu, bu ızdırap sürecini tek başına geçirmeme ihtimaline tutunmak. Yalnızlığın bir zorunluluk olmadığını bilmek, insanı huzurlu bir ölüme götürecek güvenli bir yolun kapısını aralar mı?
Black metal topluluğu Ultha, son dönemde bu alanda Almanya’nın öne çıkan isimlerinden. 2014’te kurulmalarına rağmen dört split, dört EP ve bugünün konusu All That Has Never Been True ile birlikte dört de stüdyo albümü kaydederek yeraltı ortamlarında hatırı sayılır bir saygınlığa ve tanınırlığa ulaşmış durumdalar. DSBM boyutuna varmasa da hayli can yakabilen bir melankoli hali, atmosferik black metale dair bulutlu ve soğuk bir hava, post-black metale ait daha yenilikçi fikirler ve zaman zaman da death/doom brutalliğinde kapsayıcı, yoğun ve insanın içine işleyebilen bir müzik yaptıkları için de sonuna kadar hak ediyorlar kazandıklarını. Ruhunu satmaya hazır binlerce grubun olduğu bir ortamda kendi kafalarına göre takılmak istedikleri için Century Media gibi bir devi bırakma kararı almaları da ayrıca saygı duyulası. Vendetta adında ufak bir Alman şirketle çalışıyorlar şu an. Haliyle All That Has Never Been True, kendi kendine çıkmış bir albüm ve gözlemlediğim kadarıyla pek çok dinleyicinin gözünden kaçmış durumda.
All That Has Never Been True, 2016 çıkışlı Converging Sins ile başlayan bir trilojinin son bölümü. Grubun imza tınısını oluşturan Andy Rosczyk’in elektronik düzenlemeleriyle açılan Dispel, standart metal enstrümanlarının altının nasıl doldurulduğunu henüz albümün girişinde gösteriyor. Ultha’nın en büyük meziyetlerinden biri işin black metal tarafında daha bilindik yöntemler izlerken bunun altını sıcak, derin synth. eklemeleriyle doldurabilmesi zaten. Aslan payı da Andy’e gidiyor bu noktada. Post-black veya daha modern taraflara işaret edecek şekilde Der alte Feind (Jeder Tag reißt Wunden) parçasının sonunda bir üflemeli solosu (galiba klarnet) da patlatmış ki hiç de öyle biz değişiğiz brom, diye yapılmış bir iş gibi tınlamıyor. Zaten hemen arkasına ilk dört-beş dakikası tamamen atmosferik ve tremolo gitar ile elektronik düzenlemelerden ibaret Bathed in Lightning, Bathed in Heat ile aslında ne kadar 90’lar, ne kadar kök bir anlayışa sahip olduklarını da gösteriyorlar. Bu parçadaki feryat figan vokalin ana melodiye ne kadar yakıştığını söylemeden geçemeyeceğim; melankolinin tavan yaptığı parçada ciğer sökülüyor resmen. 2022’de favori black metal parçalarımdan biri oldu bile. Bir tek Andy’nin prodüksiyonuna alışmakta zorlandığımı söylemem lazım yalnız; davulu duymakta zorlandığım albümlerde ister istemez tadım kaçıyor biraz ve gitarın, basın, elektroniğin bu kadar yoğun olduğu albümde kaynıyor davullar çoğu zaman ne yazık ki.
Konsept olarak yazının başında da ipuçlarını verdiğim üzere her şeyin bir sonu olacağı düşüncesi üzerinden ilerleyen albümün hiçbir anı nefes aldırmak, boşluğu doldurmak veya belirgin başka bir amaç doğrultusunda yazılmamış. En küçük partisyon bile önünü ve arkasını besleyecek, dinleyicinin dikkatini dağıtmayacak biçimde düzenlenmiş; neredeyse bir saat süren bir işte doldurma hissi vermeden atmosfer-agresyon dengesi kurabilmek çok büyük bir başarı. Atmosferik black metal müziğini depresif black metal vokalleriyle birleştirmek ise başlı başına çok iyi bir fikir. Biri gitar-vokal, biri bas-vokal görevindeki Ralph Schmidt ve Chris Noir ikilisinin çift vokal saldırısı, tekdüzeleşmenin önüne geçtiği gibi bir sonraki bölümde şarkının nasıl bir duygu-duruma gireceği konusunda da insanı meraklandırıp konsantre halde tutuyor.
Kapağı yüzünden gene geldi değişikler önyargısına kapılmayın lütfen ve eğer atmosferik black metale ilginiz varsa mutlaka bir şans verin. Ultha’nın şu ana kadar yaptığı işlerdeki eski-yeni dengesi çok doğru ve iki tarafın hayranlarını da kendine çekebilecek güce sahip olduklarının kanıtı All That Has Never Been True. Taviz vermeden, bu çizgide devam edeceklerini de şirket değişikliğiyle kanıtladılar benim gözümde. Bu saatten sonra Ultha da tıpkı ULTAR ve ULTHAR gibi evladımdır artık… Ulan keramet isimde mi yoksa ya. Yok lan olur mu öyle şey.