Marrasmieli – Martaiden Mailta
Merhaba.
Zaman çok hızlı akıyor. Hep bir yetişme telaşı içerisinde olduğumuzdan unutkanlığımız üst düzeyde, bu yüzden de bir gün göklere çıkardığımız isimleri ertesi gün unutabiliyoruz. Bu aralar bana böyle şeyler düşündüren iki olay var: İlki, geçen haftalarda yayımlanan yeni HÄLLAS albümü. 2017 çıkışlı Excerpts From a Future Past‘ın nasıl bir etki yarattığını çok net hatırlıyorum. Bir sonraki dev gruplardan biri olabilecekleri konuşuluyor, Star Rider gibi hit parçalar üzerinden çıldırılıyordu resmen ama 8 Nisan’da yayımlanan yeni albüm Isle of Wisdom‘a dair toplamda 2-3 paylaşım/yorum görebildim ancak. İsimler çabuk eskiyor ve ilk anda bir heyecan dalgası yaratılamazsa bu devirde her şey çok çabuk silinip gidebiliyor. Isle of Wisdom incelemeye değer mi, ben bile emin değilim şu an.
İkinci olay ise Marrasmieli ile ilgili. 2020’nin Ocak ayında yayımladığı ilk albümü Between Land and Sky ile pagan/folk soslu black metal camiasına hızlı bir giriş yapmayı başaran Finlandiya çıkışlı grubun potansiyeli beni ve türü seven birçok dinleyiciyi heyecanlandırmıştı; yeni albümlerini de gerçekten merakla bekliyordum ama Martaiden Mailta‘nın bu kadar sessiz sedasız çıkmasını beklemiyordum doğrusu.
Between Land and Sky ile Hällas kalibresinde bir etki yaratmadı belki Marrasmieli ama tür penceresinden bakınca hakikaten heyecan uyandırmıştı, o yüzden Martaiden Mailta‘yı da bir çırpıda yalayıp yutmak üzere, büyük bir şevkle açtığımı tahmin edersiniz. Farklı, yepyeni bir şey bulmayı değil; aynı güçlü atmosfer ve saldırgan olmasa da enerjik/agresif yapıya sahip bestelerle black metalin yüzü doğaya, tarihe dönük tarafında iyi vakit geçirmeyi bekliyordum. Buna benzer bir arayıştaki her dinleyiciyi rahatlıkla tatmin edebileceğini söyleyerek başlayabilirim incelemeye.
Daha çok fikir, daha yoğun şekilde işleniyor bu defa. İlk andaki çarpıcı etkisi düşükse de dinledikçe açılıp genişleyebilme özelliği daha yüksek. Viski üzerinden anlatmak gerekirse -çünkü neden olmasın- markanın en ticari, imza şişesinden ziyade daha maceracı, az sayıda üretilmiş bir ekspresyon gibi Martaiden Mailta. Farklı fıçılar ve denemelerle zengin bir palete kavuşturulan, içim ve içim sonrası damakta bıraktıkları anlamında her seferinde farklı detaylar hissettiren deneysel bir ekspresyon bu. Daha maceracı, netliği ve keskinliği özellikle azaltılmış Marrasmieli var karşımızda.
Deneyselliği progresiflikle veya inovasyonla karıştırmamak lazım. Zannibal ve Dødkveld ikilisnin sorumlu olduğu toplamda buzukiden klavyeye, akordeondan kemana, çene arpından ukuleleye uzanan enstrüman zenginliği, bu folk tabanlı, yer yer melankolik ve genel anlamda epik müziğin ihtiyaç duyduğu katmanlandırmayı sağlarken dengeli ve folk enstrümanlardan ziyade gitara, bas davuluna, metale odaklı prodüksiyon (ilk albüme göre daha başarılı bulduğumu belirtmeliyim) da meyveli, şekerli tatların arasında alkol keskinliğinin kaybolmamasını sağlamış. Günün sonunda elimizdeki şeyin ne olduğu çok bariz ve folk sosunda atmosferik black metal gerçeği, hiçbir noktada alternatif gerçekliklerle üst üste binmiyor.
Grubun en büyük başarısıysa bu enstrümanları sanki birer satış/pazarlama araçlarıymış gibi bestelerin üzerine sonradan oturtmuş, hadi abi şuraya bir flüt mlüt mandolik falan yok mu bir şeyler, gibi hissettirmemesi. Metal işçiliğiyle folk unsurlar bütünüyle iç içe geçmiş durumda ve bazen anlaşılmıyorlar bile arka planda kaldıklarında; bu da yine detaylarda yakalanan lezzetler üzerinden viski analojisini destekliyor. Kısacası etil alkole hazır viski aroması ekleyip iş yaptığını zannedenlerin ürettiği ucubeden, Vat69’dan, Passport’tan, Jack Daniels’dan hayli farklı Marrasmieli. Pahalı, parasını hak eden ve hassas damaklara göre bir iş çıkarmışlar… Benim canım viski mi istiyor nedir, ne oluyor ya.
Far in the Frozen North, Marrasmieli’nin olgun ve detaycı müziğini deneyimlemek adına en iyi seçenek. Bir Jari Mäenpää obsesifliği hissettirmiyor tabii ama geçişleri, epikliği ve duygu değişiklikleriyle tıpkı WINTERSUN gibi 17 dakikayı aşan süresinde grubun besteciliğinin farklı yönlerini tek tek gösteriyor. Parçalayıp bölerek kıymetini azaltmak istemem ama 5:15 – 6:26 arası gitar solosu, 9:30 civarı patlayan blast-beat, 12:10 civarındaki temiz koro vokalli, BORKNAGAR / ENSLAVED tadındaki pasaj ve kapanıştaki rahatsız edici synth. ve çığlıklar derken şimdiden bu yıl dinlediklerim arasında en sevdiğim parçalardan biri oldu. Grubun üzerine koyarak ilerlediğini görmekse büyük keyif doğrusu.
Öte yandan lafı dolandırmayan, kök melodiler üzerinden ilerleyen ilk albüme kıyasla daha geç açılan yapısı gereği içine girmesi daha zor. Belki de çağımızın her şey hemen oluversinci bakışıyle birleştirince Between Land and Sky kadar sükse yapamaması anlaşılabilir ama bence Marrasmieli, çok başarılı ilk albümünü geçmeyi başarmış. Ben black metalin patlayıcı anlarının deliye dönmüş, kendini kaybetmiş gibi hissettirmesini sevdiğim için Marrasmieli müziğinin sivri anlarında o derece bir kudurukluk bulamamaktan rahatsızım ama bu tip black metali zaten black metalin yumuşak, doğasever, minnoş yönlerini sevenler dinliyor daha çok; haliyle buna takılacaklarını sanmıyorum ama yine de ufacık memnuniyetsizliğimi, eleştirimi dile getirmiş olayım. Bir MOONSORROW gibi kızınca yeri göğü inletemiyor henüz Marrasmieli, umarım ileride o da olur. Zaten bu haliyle bile Martaiden Mailta‘nın tadı, uzun süre damağımda kalacak gibi görünüyor.
86/100
Metalperver’i desteklemek için aşağıdaki düğme üzerinden PATREON sayfasına göz atabilir, aylık abone olabilirsiniz:
Epey beğendim. Büyülü bir havası var. İlk albüme bakacağım şimdi, merak ettim.