Deserted Fear – Doomsday
Merhaba.
Post-modern kavramlardan simulakrum ve simulakrayı çok seviyorum. Gerçeğe ulaşma aracı sananların aksine aslında hakikatin gizlenmesi üzerine olan bu kavram, gerçeğin simüle edilmiş bir versiyonunu göstererek asıl olanı saklamayı anlatır. Bilgisayar oyunlarında veya web sayfalarında insanı giriş sayfasına gönderen ev ikonlarından tutun da pornografik görüntülere kadar birçok şey, aslında var olmayan bir gerçeğin simüle edilmiş yeni bir temsil ile gerçek sanrısına dönüştürülmesidir. Yakın zamanda Matrix IV’ü izleyip bin türlü pişmanlık ve mutsuzluk ile sarmalandığım, biraz kendime geleyim diye de hızlıca ilk Matrix filmine ve haliyle de simülasyon, Baudrillard dünyalarına geri döndüğüm için konuya buradan girmek istedim. Ha bir de, Deserted Fear’ın da koca bir simulakrum olduğunu düşündüğüm için.
2007’de kurulan ve üç kişilik orjinal kadrosunu günümüze kadar korumayı başaran Alman melodik death metal topluluğu Deserted Fear, hep uzaktan takip ettiğim bir isim oldu. İlk iki albümden sonra 2016 civarında Century Media çatısı altına girdiler ve şirketin işçi gruplarından biri olarak hayatlarına devam ediyorlar. Çok basit, sıklıkla İsveç – Göteborg taraflarından ilham alan bir melodik death metal anlayışına sahipler ve güçlü prodüksiyon imkanlarıyla kanıtlanmış beste formüllerini birleştirip konfor alanında takılan albümler üretiyorlar. Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan Doomsday de güvenli, hatta simüle edilmiş gibi hissettirecek kadar steril ve gerçeğin öngörülemezliğinden uzak bir yapıda.
İlk albümlerindeki brutallikten uzak, güçlü duyulsa da pek sert denilemeyecek Doomsday tamamı birbirinden kopuk, hemen hemen aynı tempoda ve benzer formüller takip etmesine rağmen birleştiğinde yeni bir anlam üretemeyen bestelerden oluşuyor. Albümle hiçbir ilgisi bulunmayan senfonik/epik bir girizgahtan sonra çiftkrosoğlu davullar ve AMON AMARTH‘tan AT THE GATES‘e, daha safkan death metal gruplarına kadar İsveç dolaylarından bolca beslenen şarkılar başlıyor. Bu arada albümün bonus versiyonunda bir In Flames yorumu bulunduğu (Artifacts of the Black rain) notunu da düşeyim. İlk şarkı için yeterince çarpıcı ve enerjik bir yapıda girse de Part of the End kısa sürede yolunu kaybediyor ne yazık ki. 4:25 civarında davullar durulduğundaysa kapanış bölümü olması gereken yer bir buçuk dakikaya yayılınca baştaki coşku da yok oluyor hızlıca.
Idols of Triumph ile -core tabanlı ritmik (ve bu yüzden epey tezat) bir melankoli dalgası sürerken 2. tekli Follow the Light That Blinds, vokalist Manuel Glatter’ın şarkı ismini öfkeyle haykırmasıyla açılıp albüm ortalamasının üzerinde bir tempoya çıkarak şaşırtıyor. Glatter’ın Tompa etkili vokalleri, albümü belirli bir agresiflik düzeyinde tutuyor zaten ve performans açısından tekdüzeliğine rağmen Doomsday‘in güçlü taraflarından biri. Solo gitarist Fabian Hildebrandt (albümün prodüktörü de aynı zamanda) ise Doomsday‘i hak ettiğinden daha fazla dinlememi sağlayan esas etmen. Yukarıda saydığım isimlerin eski albümlerini dinleyen, sevenler için hem melodik, hem agresif hem de melankolik gitarcılıkta kaliteli bir iş çıkarmış Hildebrandt. Özellikle düpedüz eski bir Amon Amarth bestesi tınlayan Reborn Paradise ile birleşme sonrası At the Gates havaları estiren Fall From Grace‘te çaldığı şeyleri sevmemek, eğer bu grupları seviyorsanız çok zor.
Ne var ki aslında Deserted Fear, bu grupların da yapmadığı bir şey yaparak sınırların dışında çıkmadan çeşitlilik gözetme prensibini tümüyle gözardı ediyor. Haliyle ilk bir-iki dinlemede başka gruplarla benzeşmesinin yarattığı olumlu hava, ilerleyen dinlemelerde benzeştiği grupların hiç bu kadar sıradan ve düz olmadığı farkındalığıyla beraber kayboluyor. Teknik açıdan başarılı, fakat ruhu ve karakteri olmayan çarpık bir kopya gibi Doomsday.
6. sıradaki At Its End ara faslıyla ikiye bölünen albümün 2. kısmında farklı ne var da bölmek istemişler anlamadım ama ortasında çat diye melankolik orta tempoya bağlasa da başta güzel roketleyen The One Desire‘ın sonuna doğru benim de pilim, tahammülüm tükeniyor. Hildebrandt’ın prodüksiyonunu ve gitarları (davullar dümdüz gerçi) kutlarım ama toplamda zerre ikna edemedi beni Doomsday. Buna harcayacağım zamanı gider türü ciddiye alan, gerçekten albüm yapma tutkusuna sahip, yukarıda da bahsettiğim kaliteli grupların eski albümlerini tekrar çevirmeye harcarım mis gibi. Yok ben Cypher karakterliyim, gerçekler umrumda değil diyorsanız o da sizin bileceğiniz iş.