Wolfbastard – Hammer the Bastards
Merhaba.
Bugün yine itin köpeğin can yoldaşı bir grup çekip çıkardım yeraltından. Alkole ve kavgaya düşkün, fırsatını buldu mu bolca Şeytan öven, nükleer savaş çıksa da şu uyduruk hayatlarımızın final bölümü sağlam olsa bari diye geyik çeviren, vatana millete hiçbir faydası olmayan, hatta body shaming de yapalım hadi, kel ve sakallı, bira göbekli adamlar tarafından yönetilen Wolfbastard’ı black metal ile crust punk evliliğinden doğan piç çocukların erken yaşta yoldan çıkmasına ön ayak olmak üzere faaliyetlerde bulunan yasa dışı bir örgüt, olarak tanımlayabiliriz kabaca.
İngiliz topluluk 2012’de kurulmuş ve Hammer the Bastards grubun 3. stüdyo albümü. Önceki ikiliyi nasıl ıskalamışım bilmiyorum ama üç albümü birleştirince toplam 80 dakikalık bir diskografi çıkıyor, haliyle yetişmek ne çok vaktimi aldı ne de uğraştırdı. Kaldı ki üçü de birbirinin aynısı gibi zaten.
Kapağında gölgeler arasında tuttuğu bir çekici bir rahibin bıngıldak bölgesine nakşetmek üzere hazır bekleyen bir figür bulunan, şarkı listesinde Nun Krüsher gibi (rahibe öğütücü diyelim buna), Pissing on the Sacred Ground gibi (kutsal toprağa işemek diyelim buna da) isimlere sahip parçalar bulunan bir işten bekleyeceğiniz üzere sinirli, alkollü ve kontrolsüz besteler ile, hızlı bir albümle karşı karşıyayız.
Tremolo ve d-beat; Wolfbastard besteleri çok büyük oranda bu iki teknik üzerinden şekilleniyor. Grubun black metal/crust tavrını bırakmadan tempoyu hiç düşürmemesi (bir tek Graeveyard Slag ve albümün isim parçasında ufak dalgalanmalar var) güzel. Serserilik tavrını ve elimdeki air-birayı (boğaz nanay, soğuk bir şey içemiyorum) bir an bırakıp ciddileşmem gerekirse Buckfast Blasphemies, Death Creeping In, Drag me to Hell, Fear the Exxxekutioner ve Pissing on the Sacred Ground beşlisi, toplamda neredeyse aynı şarkı. Hepsi aynı punk gitarlarını (içlerinden iki tanesi bunu bas ağırlıklı şekilde yapıyor) çalarken yardırmasyon bir tempoda nefret saçıyor etrafa. Athena Gökhan’ın bile bugün tekrar itlik yapmak için stüdyoya girse ilk aklına gelecek fikirlerle ilerleyen bu parçaları kaç kere dinler, ne kadar keyif alırsınız bilemem ama olay biraz da elemanların kafasına girmek, derdi tasayıp unutup kendinizi salmak ile ilgili olduğundan zannetmiyorum ki birisi Wolfbastards dinlerken grubun yaratıcılığını, tazeliğini sorgulasın. Ben sorgulamıyorum en azından, o kadarını söyleyebilirim.
Öte yandan grubun iyi taraflarına bakacak olursak müziği bölen soloculuklara girmeden, giriş-çıkışları uzatmadan, kısacası zerre kastırmadan yağ gibi kayıp giden bir albüm yazmışlar. Gürül gürül duyulan bir bas gitar dışında ne besteler ne de kayda dair söylenecek kayda değer bir şey yok, her şey olması gerektiği gibi ve olması gerektiği kadar. Lo-fi ve çiğ prodüksiyon, zayıf bestelerin açığını kapatıyor belli bir ölçüde. Basitlik, homojen bir dağılım ile handikap olmaktan çıkıp Hammer the Bastards‘ın karakterini yansıtan bir özelliğe dönüşmüş ve yarım saatin sonunda tek bir parça dinlemiş hissiyle birlikte black metal/crust açlığımın yatıştığını hissediyorum; bu da bana yetiyor.
Hızlı ve öfkeli, çiğ bir şeyler arıyorsanız Hammer the Bastards işinizi görecektir. Yalnız bu tür işler ya eş-dost ortamında alkollüyken ya da konserde tepinirken etkisi katlanan işler ve evde oturduğunuz yerde ancak belirli bir ölçüde tesir edebiliyor. O noktada da devreye yaratıcı fikirler, tür için kompleks sayılabilecek düzenlemeler giriyor ki Wolfbastards’ın umrunda değil bunlar. Haliyle Wolfbastards gibi grupları konuşur, değerlendirirken neyin peşinde olduklarını da unutmamak gerek diye düşünüyorum. Yoksa zaten açalım sabahtan akşama kadar MOTÖRHEAD dinleyelim, Wolfbastard gibileri de taş yesin. Olur mu öyle? Olmaz tabii.
Offf, harika bir kesif oldu. Tesekkurler Metalperver, itlik ve serseriligin vazgecilmez adresi!
\m/\m/\m/