Dormant Ordeal – The Grand Scheme of Things
Merhaba.
Genç ve bakımlı bir birey için bugün bir Gratis, bir Watsons ne ise, metalin yeraltındaki sonsuz dehlizlerinde gezmekten hoşlanan dinleyici için de Polonya öyle bir şey. Hiç aklında olmayabilir, programına uymayabilir ve hatta onun yüzünden bir yerlere geç kalabilir, işlerini aksatabilirsin ama yürüdüğün yolda karşına bir Gratis/Watsons çıkınca giriyor musun, giriyorsun. Eh işte, Polonya’dan yeni birilerine denk gelince de illa bir bakıyorsun.
Hoş, aslında Dormant Ordeal’ın geçmişi 2005’e kadar uzanıyor. Tek başına başlattığı projede 2008 yılından beri davulu üstlenen Radek Kowal’ın, o tarihten beri üç kişilik bir gruba dönüşmüş durumdaki Dormant Ordeal’ı, ilk albümünü 2013’te yayımlamış ve o dönem radarımdan kaçmış bir ekip. 2016’daki 2. albümü dinleyip beğendiğimi hatırlıyorum ama 5 yıl süren bir sessizlik, Dormant Ordeal adını da unutmama neden olmuş belli ki, çünkü The Grand Scheme of Things geldiğinde ne haberim oldu ne de umrumda oldu.
Kafama tüküreyim.
Bir kez yola koyulunca bir daha istese de duramayacak, durdurulamayacak albümlerden biri bu. Radek Kowal’ın gerçekliğini sorgulatan blast-beat davulculuğu üzerinde, asla tükenmeyecekmiş gibi hissettiren bir enerjiklikte ilerliyor The Grand Scheme of Things. Ne var ki onun için hazırlanmış özel bir yolda, rotası dahilinde dönüp duran sıkıcı bir makineden çok daha fazlası var elimizde; Dormant Ordeal teknik death metalin çapraşık agresifliğini ritmik yapılar içerisinde gömmekle kalmıyor, bir de üzerine son yılların en geçer akçesi olan ahenksizlik, uyumsuzluk kartlarını devreye sokup dissonant severlerin kalbini kazanmayı başarıyor.
Grubun geçmiş işleriyle karşılaştıracak ve gelişimini değerlendirecek kadar hakim olduğumu iddia etmeyeceğim ama neresinden baksanız olgunluk göreceğini bestelerdeki uyum ve hedef odaklı olma hali, tehlikeli bir kimlik kazandırıyor albüme. Nefes aldırmamacasınalıklar, bir süre sonra dinleyiciyi boğmaya başlayabilir tabii ama ULCERATE ve kullarına hakim olan, DECAPITATED‘ın ilk günlerini zihninde Ulcerate manyaklıklarıyla birleştirebilecek hayal gücüne sahip dinleyiciler için değerini artırıyor. Letter to Mr. Smith gibi çok daha ritim odaklı (Decapitated referansının temel sebebidir bu şarkı) işlerle arada bir su molası verse de yanlışınız olmasın; The Grand Scheme of Things sizle arkadaş olmaya çalışan, size karşı pozitif duygular besleyen bir albüm değil.
Çoğunluk rif üzerine rif ve boğucu davul akışına rağmen özellikle gitar, melodik sololar ve temiz partisyonlarla bu kakofoninin sönümlendirilmesinde büyük rol oynamış. John Wick’in şarjör değişimi kadar çabuk ve ivmeyi bozmamaya çalışsalar da hem bu tercihler hem de yukarıda bahsettiğim o ritmiklikten hiç kaçınmama durumu, The Grand Scheme of Things‘i boğucu bir teknik death metal albümünden fazlası yapıyor. Özellikle son sırada yer alan 7:26’lık ağır top The Borders of Our… (üşendim, çok uzun şarkı adı) bile insana yetti be artık tamam hissi vermiyor, albümün sonunu getirirken fenalık geçirecek gibi olmuyorsak bunun sebebi çaktırmadan yapılmış bu minik dokunuşlarla grubun dinleyiciye nefes alma fırsatı tanımasıdır bence. Önceki albüm We Had It Coming‘e nazaran daha melodik ve rahat bu açıdan, kıyaslama tarafında en azından bu kadarını söyleyebilirim.
The Grand Scheme of Things eğer birkaç hafta daha erken çıksaydı (3 Aralık’ta yayımlanmış) sene sonu listemi zorlardı diye tahmin ediyorum ama hem zayıf prodüksiyonu (özellikle melodi ayrıştırmak, bas duymaya çalışmak epey güç ne yazık ki) hem de öne çıkan bir/birkaç parça bulamadığım için çok iyi ama çok daha iyi olabilirmiş, şeklinde, biraz da buruk bir sevgi duymama neden oluyor. Bununla birlikte Dormant Ordeal’ın bir sonraki albümünü çok daha heyecanlı ve meraklı bir şekilde bekleyeceğime de eminim.
Budur! Nefes aldırmayan death metal dünyanın en iyi müzik türü ve Dormant Ordeal mükemmelen başarmış bunu. “Albümün ortasına orta tempo groovy bir şarkı koyalım da millet az nefes alsın insan dinleyecek bunu” gibi abuk subuk bir düşünceye kapılmadan baştan sona yardırmışlar. Nefes alma kısımlarını da şarkıların orasına burasına sokuşturmak gibi bir kurnazlıkla çok overwhelming olmasının da önüne geçmişler. Albümü dinlerken change.org’da bütün müzik türlerinden bütün albümlerde en az %70 blast beat yapılsın, tatatatatalı klasik müzik dinleyelim diye kampanya başlatmak istiyorum. Baştan sona süper albüm ama Bright Constellations ve Sides of Defence benim için yılın şarkılarından.
Yalvarımım başka “Nefes Aldırmayan Death Metal” öner. Hav, hav!
Şöyle bir düşününce bir çırpıda aklıma gelenler şunlar:
Narcotic Wasteland – Delirium Tremens: Nile eski gitaristi Dallas-Toller Wade’in fazlasıyla underrated death-thrash metal grubu.
Hate Eternal – Son albümleri hariç herhangi bir albümü. Son albümü de çok iyi ama daha insancıl ve merhametli diğerlerine göre. Benim favorim Infernus, genel olarak da en sevdiğim albümlerden biri.
Of Feather and Bone – Sulphuric Disintegration
Nile – Those Whom The Gods Detest: Büyük ihtimal biliyorsundur da yine de yazalım çünkü neden olmasın. Sanırım en acımasız albümleri bu.
Bunların dışında death metal olmayan ama aşırı stimüle ettiği için dinlerken mest olduğum albümler:
Marduk – Panzer Division Marduk ve Plague Angel
This Gift is a Curse – A Throne of Ash <3 <3 <3
Nordjevel – Necrogenesis
Trap Them – Crown Feral
Black Breath – Sentenced to Life
Misery Index – Rituals of Power
The Drip – The Haunting Fear of Inevitability
Funeral Mist albümleri
Napalm Death – Time Waits for No Slave ve Smear Campaign
Deathspell Omega – The Synarchy of Molten Bones
Nails – You Will Never Be One of Us
Antaeus – Condemnation
Serocs – The Phobos / Deimos Suite
Lock Up – Necropolis Transparent
Anaal Nathrakh – In The Constellation of Black Widow
Implore – Alienated Despair
Enepsigos – Wrath of Wraths
Svartidauthi – The Flesh Cathedral
—
En sevdiğim, en fazla keyif aldığım müzik tarzı olduğu için yazdım da yazdım. Başka tavsiyesi olan varsa buyursun feyiz alalım.
Bright Constellations haddinden fazla iyi bir şarkı