Hypocrisy – Worship
Merhaba.
İsveç’in IKEA’dan sonra dünyaya açılan 2. kapısı Peter Tägtgren, HYPOCRISY, PAIN ve en çok da ucu bucağı belli olmayan prodüktörlük işleri sayesinde, uzun yıllardır ekstrem metal dünyasının en önemli figürlerinden biri konumunda. Elini atmadığı, destek olmadığı grup yok neredeyse ve ömrümde hiçbir röportajda, makalede, muhabbette, Peter hakkında olumsuz fikir belirtildiğine şahit olmadım. Belki Hypocrsiy’nin fazla uzayan (8 sene kadar) sessizliğinden yakınanlar olmuştur ama, onun haricinde herkes Peter’e tapıyor adeta.

Bu tapınma halinden bunalabiliyor insan. Herkesin bir beklentisi ve atfettiği bir değer ve sorumluluk olduğunda, gönüllü edinilmemiş yüklerin altında ezilebiliyor, hatta yaptığı işten de sıkılabiliyor insan. Hatta ne yalan söyleyeyim, geçenlerde tam da bu konu hakkında Batu Çetin ile uzun uzadıya lafladıydık. Bu aralar Peter’de de benzer bir durum varmış gibi hissediyorum, çünkü Worship‘i dinledikten sonra zihnimde Peter’in biraz alın lan hadi, al ulan al tamam, gibi bir kızgınlıkla, sitemle, hatta bıkkınla yazdığını düşünüyorum bu albümü. Fikrimi baştan söyleyeyim madem: Worship, Hypocrisy hayranlarını tatmin etmekten ve yaptık işte, mutlu musunuz? demekten başka bir işe yaramamış, güvenli ve sıkıcı bir Hypocrisy albümü.
Sanki her büyük gruba özellikle vuruyormuşum gibi anlayan bir güruh var ama aslında albümleri kendi içlerinde, grupların kendi iklimlerinde değerlendirdiğimizi unutmamak lazım. Hypocrisy, bugüne kadar öncülüğüyle, progresifliğiyle tanınmış bir isim olmadı belki ama istikrarlı diskografisi (Catch 22‘yi ayrı tutalım hadi) içerisinde her zaman heyecan verici, taze ve tutkulu işler ortaya koyabildi. Peter’in üstün prodüktörlük yetenekleri, melodi ve sertlik dengesini sağlama konusundaki becerileri ve elbette benzersiz vokali sayesinde Hypocrisy, death metalin en saygın gruplarından biri oldu 30 senedir. Yani tüm bunların ışığında diyorum Worship sıkıcı ve güvenli diye. Kötü mü? Hayır tabii ki, onu da konuşacağız zaten birazdan. Bu sene yeraltından çok iş övdüysem de biraz da gelene geçene vurdum gibi oldu (bkz. IRON MAIDEN, BE’LAKOR, GOJIRA, MASTODON, TRIBULATION ve daha niceleri) ama bağlamı iyi değerlendirmeliyiz bu yazıları okurken. Üst üste abi sen de hiçbir şey beğenmiyorsun ya, yorumu geldi bu ara, o yüzden bu parantezi açayım dedim. Hadi mola bitti, oyna devam.
Worship, Hypocrisy markasının alamet-i farikalarının tümünü sahip bir albüm. Peter’in her zaman gitarı önde tutan cızırtılı prodüksiyonu, akılda kalıcı melodileri ve müthiş bir kontrol ile müziğin hareketleneceği anları çok iyi seçilmiş bir bestecilik anlayışının yanında sırtını orta tempoya yaslıyor. Kısa bir girizgah sonrası patlayan Worship, ilk dinlemede yapısal olarak bir Valley of the Damned havası yaratsa da o şarkının müthiş patlayıcılığının yanında hayli sönük kaldığı anlaşılacaktır kısa sürede. End of Disclosure ile zaten -albüm açılışı bakımından- kıyaslamak mümkün değil pek. Yine de albümün kalanındaki düşük enerjili, güç tasarruflu modu düşününce fena bir açılış değil Worship.
Alamet-i farika demişken; söz tarafında bir dönem olduğu kadar dünya dışı varlık odaklı veya sosyal mesaj verirken insanı düşündüren akıllıca cümleler kurmuyor Peter. Ne yazık ki ortalama bir Twitter kullanıcısının özgün veya zeki olduğunu sandığı, buna iyi rt gelir, dediği tespit kasmalı, ironi yapmalı cümlelerin sayısı hayli fazla. 20 yaşında olsaydım etkilenirdim belki ama değilim ve 51 yaşına gelmiş Peter’den de biraz daha fazlasını bekledim açıkçası. Farmakoloji endüstrisi yasal etiketiyle piyasaya sunduğu ilaçlarla insanları kontrol ediyormuş, adeta yürüyen ölüler gibiymişiz; vay bu şerefsiz Illuminati elitleri ve uzaylılar birleşip eğitimi, medyayı kontrol ederek bize fark ettirmeden bir kölelik sistemi kurmuş filan… Ne bileyim, her zaman ucuzdu Peter’in sözleri ama bu sefer hiç sallamamış ve Reddit ile Facebook komplo teori sayfalarına girip direkt kopyalamış sanki. 90’larda, 2000’lerin başında eğlenceliydi belki ama şu an biraz cringe artık bu muhabbetler, kabul edelim.
Chemical Whore‘a bayılmadığımı anlamışsınızdır şu sözlerden. Orta temponun death metale çok yakıştığını düşünsem, Peter’in melodik gitarlarını, aradaki minik taramaları çok sevsem de birkaç defa dinledikten sonra albenisi kalmadı benim için. İlk filler Greedy Bastards sonrasındaysa Peter’in oğlu Sebastian Tägtgren’in yazdığı Dead World ile bir kımıldanma yaşanıyor neyse ki. Sebastian, 1998 doğumlu bir kardeşimiz ve belli ki babasında olmayan enerji, kendisinde fazlasıyla mevcut; cayır cayır kesik taramalarla dolu, yüksek tuşeli ve Peter’i vokal açısından ittiren bir şarkı yazmış. 3:05 sonrası hem post-apokaliptik atmosfer hem death metal agresyonu hem de Peter’in maharetleriyle eski Hypocrisy havasını yaşattı sağ olsun. Babadan oğula bir şeyler geçmiş gerçekten de.
Sonraki We’re the Walking Dead ise yine melodik, düşük tempolu ve Fractered Millenium karakterinde bir parça. Hypocrisy’nin bu tür şarkılarını çok sevsem de albümde bunlardan birkaç tane bulunması, kabak tadının baskınlaşmasına neden oluyor. Giderek daha karamsar, daha keyifsiz bir parça haline geliyor We’re the Walking Dead ve özellikle nakaratı gerçekten vurucu ama ne kadar nitelikli olursa olsunlar Chemical Whore, We’re the Walking Dead, Children of the Gray, Bug in the Net gibi benzer karakterde, tempoda ve iskeletteki şarkılar albümü de aşağıya çekiyor. Çok dinledik bunları Hypocrisy’den ve araya bir tane atınca çok keyifli oluyordu ama tüm tabak bunlarla dolu olunca tadı kalmıyor. Aradaki Brotherhood of the Serpent, Another Day gibi tansiyonu yükseltmesi hedeflenen şarkılar da hedefin uzağında kalınca, Hypocrisy kendi ortalamasının altına düşüyor maalesef. Bir tek kapanıştaki Gods of the Underground, temposunun hakkını veren bir coşkuya sahip ama o da 10 şarkı ve 50 dakika kadar geç kalmış durumda.
Hypocrisy’i çok seviyorum ve bu kadar şikayetçi olmak hiç hoşuma gitmiyor ama Worship üzerine de olumlu söylenebilecek şey sayısı çok az. Ne yapayım, 30 senedir prodüktörlüğüyle ortamın tozunu attırmış, AMON AMARTH‘dan MARDUK‘a, IMMORTAL‘dan SABATON‘a bin tane gruba sınıf atlatmış bir ustayı da ne kadar canlı kayıt almış, artık iyice cılızlaşan vokalini nasıl da hacimlemiş öyle diye mi öveyim? Büyük olasılıkla yakın zamanda Klasik Bir Cumartesi köşesine bir Hypocrisy albümü yazar, bol bol övüp kendimi rahatlatırım ama Worship, bu yıl büyük gruplardan gelen birçok albüm gibi biraz hayal kırıklığı oldu. Bu son Hypocrisy albümü olmaz umarım; çünkü böylesi bir efsanenin hayranlar sussun diye yapılmış, kendi diskografisinden kopya çeken, ortalama kere ortalama bir işle bitmesine gerçekten çok üzülürüm.
65/100

Sevdiğiniz çoğu grubu yerse de Metalperver’e destek olmak isterseniz aşağıdaki düğmeye tıklayıp PATREON’a katılmayı düşünebilirsiniz:
Ağır girişmişsin 🙂
Sana bazı konularda hak versem de (güvenli takılmışlar) gayet dinlemesi keyifli, çok sevdiğim A Taste of Extreme Divinity anımsatan tatmin edici bir albüm kanımca. Melodiler şukela, vokaller içine işliyor insanın. Children of the Grave, Dead World, Worship, Gods of the Underground kalbur üstü parçalar.
Albüm genel olarak Hypocrisy kalitesinin altında epey, üç aşağı beş yukarı herkes aynı şeyi düşünüyor gibi zaten içeride dışarıda. Ben de oğlunun yazdığı Dead World’ü, Gods of the Underground’u falan sevdim en çok. Düşük tempolu şarkıların da melodiler güzel tabii ama, bir daha dinlemesem özlemem herhalde hiçbirini.
Her ne kadar albumu dinlerken keyif aldiysam da yazdiklarina katilmamak mumkun degil. Peter guvenli sulardan cikamamis bir turlu ama boyle cok vurucu bir sarki da yok yani. Hani cok eskilere (bir Apocalypse ya da Roswell 47 aramiyorum sonucta) de gitmeye gerek yok. End of Disclosure, Warpath, Hang’em High, Eraser vs gibi hit diyebilecegim parca yok yani.
Hypocrisy’nin ve Peter’in hastasiyim ama bu sefer tatmin etmedi. Lock Up’in albumden sonra zor geri dondum buna zaten haha 🙂
Hypocrisy geçer diyordum ama yılın death metal albümü galiba Cannibal Corpse’a ait olacak. Tompa & Mikael ikilisi sağ olsun yüzümüzü güldürdü ama CC’ninki olacak iş değil ya haha. Asphyx masfiks herkesin önündeler bence.
albüm hayal kırıklığı bro