Knife – Knife
Merhaba.
Almanya’da metal her daim güncel ve aktif. KREATOR ve SODOM gibi ekstrem metal tarihine yön vermiş iki grubun (HELLOWEEN ve BLIND GUARDIAN ikilisinden de gidebiliriz gerçi ama bugün daha it, daha köpek metalcileriz) yarattığı büyük kültürel mirasın yansımaları tabii; genç gruplar, bundan 30-40 sene öncesinden ilham alacakları, onlar yaptıysa biz de yaparız, diyebilecekleri gruplar görebiliyorlar ülkelerinin geçmişinde. Bizdeki gibi PENTAGRAM‘ın alt grup ezdiği bir ortam da yok belli ki. Velhasıl son yıllarda SPACE CHASER gibi, KNIFE gibi kaliteli serseriliğin elçiliğini yapan genç genç gruplar çıkarıyor Almanya ve ben bundan elbette ki çok memnunum.
2019 yılında kurulan Knife’ın genç bir kadrosu var. Çoğu elemanın MILKING THE GOATMACHINE‘den bildiğim Ferli Thielman dışında tüm elemanların ilk grubu ve bu heyecan, müziğe de yansıyor büyük oranda. Black metal, speed metal, punk ekseninde, 80’lere öykünen bir müzik ile Knife, genç bir grubun yapması gerektiği gibi isyancılıktan, anarşiden, devrimcilikten beslenerek enerjik, atik bestelerden oluşan ilk albümü Knife ile yeraltı serseriliklerinin övüldüğü ortamlarda kendine kemik bir kitle edinmeyi başardı bile.
Mühimmat kemeri, deri ceketli bir figürün karanlık bir ormanda, yer yarılmalı, kurt çağırmalı ayini şeklindeki albüm kapağından da anlaşılacağı üzere, Knife’ın niyeti baştan belli. Bol bol VENOM ve MOTÖRHEAD övülecek tahmini, Knife müziğini anlamayı büyük oranda kolaylaştırıyor. Arada tabii ki memleketlisi dev thrash gruplarından esinlenilmiş anlar var ama müzik üzerine konuşacak pek bir şey gerçekten de aslında. Sesi sonuna kadar açıyor, biraları pıstlatıyor ve keyfimize bakıyoruz genel olarak. Dolambaçsız, süssüz, net ve keskin (çünkü bıçak!), karanlık bir 80’ler speed metal/punk kırması var elimizde.
Knife’a dair en sevdiğim şey ise sanki canlıda çok coşturacak bir grup izlenimi vermeleri oldu. AURA NOIR vari bir canlılık var albüm kayıtlarında ve belli ki prodüksiyon masasında fazla zaman geçirmeden, mümkün olabildiğince organik bir kayıt olsun istemişler; bu da sanki hücum kayıt alınmış bir albüm hissi veriyor ve bu türün olmazsa olmaz o leş, umursamaz samimiyeti körüklüyor. Grup elemanlarının topluca haykırdığı nakaratlar (bu arada gerçekten iyi nakarat yazıyor grup) da serserilik dozajını, punk ruhunu yükseltiyor.
Inside the Electric Church ve muhteşem nakaratıyla White Witch – Black Death, punk şov I am the Priest üçlüsü favorimken açılış parçası Behold the Horse of War,1989 enstrümantal ara faslı ve Sword Loser‘ı atlamaya başladım bir süre sonra. 12 şarkı ve 37 dakika uzun görünmeyebilir ama bu tip bir albümde ben olsam 9-10 parça ile 30 dakika hedeflerdim galiba. Sonlara doğru keskinliğini kaybetmeye başlıyor bıçak biraz.
Geniş ve doğru ilhamlar, başarılı bir uygulama ve samimi hissettiren bir kayıtla, son dönemde 80’lerin serseri gruplarına/albümlerine öykünen yeni gruplar arasında Knife’ı da takip edilesi bir isim kıldı benim gözümde. Bir HELLRIPPER, bir BEWITCHER veya INCULTER kadar karanlık, brutal veya agresif değiller belki ama biraz daha rock’n’roll taraftan bakıp hayli eğlenceli bir albüm yazmayı başarmışlar. Stilistik olarak ayrıldıkları net kısımlar olsa da bu üç isme (BÜTCHER‘i de unutmayalım hatta, dört olsun) yakın bir noktadalar yani bence. Aynı gazı ve coşkuyu sürdürürlerse bu 80’ler retro black/thrash/speed furyasında işin punk tarafını da boşlamayan bir grup olarak kendilerine özel bir yer edinmeyi başarabilirler. Takipteyim.
82/100
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp PATREON’da aramıza katılabilirsiniz: