Unleashed – No Sign of Life
Merhaba.
Metalin en memur karakterli gruplarından Unleashed, 32 senelik kariyerinin 14. stüdyo albümü No Sign of Life ile bırakın yaşam sinyali göstermemeyi (bkz. albüm ismi), bu işi bırakmaya hiç mi hiç niyeti yokmuş gibi görünüyor.
Her albüm, her grup kendi içinde farklı değerlendirme kriterlerine tabii ve söz konusu Unleashed gibi üç aşağı beş yukarı aynı hissin, aynı müziğin peşinde yıllardır yılmadan, yorulmadan koşan bir veteran için bu kriterlerin sayısı o kadar da fazla değil benim nezdimde. Viking kültürü ve İskandinav mitolojisini death metal ile birleştirme konusunda bir öncü ve lider Unleashed; kariyerinin en çalkantılı yıllarında bile (Warrior, Hell’s Unleashed dönemleri) bildiğinden şaşmadan, vahşi mitolojik unsurları death metalin ölümcül tempo ve ritimlerinde sunarak, tabiri caizse işine baktı. Elbette tamamen dışarıya kapalı ve dünyadan bihaber şekilde değerlendirmek olmaz, ancak No Sign of Life‘ın en büyük rakipleri beş büyük ligdeki diğer takımlardan ziyade Unleashed’in geniş diskografisindeki diğer albümler aslında.
Thrash dolgulu, hep yüksek enerjili ve olabildiğince basit bir bestecilik anlayışıyla yazılmış, zaman zaman Johnny’nin Hedlund’un ilk göz ağrısı ENTOMBED‘u anımsatan death’n’roll serseriliklerinin baş gösterdiği şarkılarda Unleashed’in artık bu işte ne kadar ustalaştığını görüyoruz. Törpülenmesi veya cilalanması gereken pürüzlü yüzeylere yer yok. Unleashed zaten biraz zorlasa çatırdayıp kırılacak kadar eski, neredeyse antika bir iskelete sahip olduğu için kısa, net ama hassas bir işçilikle bakımını yapıp 2021’de de ayakta kalacak şekilde koruyor müziğini. Old school kere old school her şey ama grup prodüksiyon tarafında günümüzün yeni nesil retro grupları gibi 90’lar atmosferi kovalamak yerine modern zamanın nimetlerinden faydalanıp güçlü bir kayıt tercih etmişler; bu da hem biçimi hem de içeriği daha canlı göstermiş.
Mercek altına tutup biraz kurcalayınca ise No Sign of Life‘da yeni sayılmasa da Unleashed için farklı veya taze denilebilecek şeyler de yok değil aslında. Midgard Warriors For Life düpedüz melodik death metal bestesi mesela ve enfes solosuyla daha da gözümüze gözümüze sokuyor melodikliğini. Benzer şekilde Tyr Yields the Sword‘da da grubun blackened tarafını görüyoruz. Ana rif gitaristlerden hangisine ait bilmiyorum ama albümde en sevdiğim şeylerden biri oldu. 2012’de yayımlanan Odalheim ile başlayan Odalheim sagası, ufak değişikliklerle devam ediyoru kısacası. Johnny Hedlund neredeyse 10 yıldır, Ragnarok sonrası yeni dünyayı anlattığı Odalheim adında bir kitap üzerinde çalışıyor ve 2012’de yayımlanan o albümden beri çıkan her albümde aynı konsepti işliyor. Eğer kurcalamak isterseniz klasik İskandinav mitolojisindeki -artık biraz kabak tadı vermiş- hikayelerden daha fazlasını bulabilirsiniz yani sözlerde. Johnny Hedlund’un kariyerinin sonbaharına girmişken hala ateşi diri tutacak böylesi bir fikir bulmuş olması, Unleashed için çok büyük şans.
Güvenilir, stabil ve istikrarlı; bu yüzden de ben dahil pek çokları tarafından bazen hafife alınan Unleashed’in kendine yeni dinleyiciler edinmesi kolay değil. Death metal aldı başını gitti çoktan ve Unleashed mağara adamı müziği üretiyor. Ne var ki hem eski hayranların gözünde hem de belki az sayıda olsalar bile bu tür bir death metal seven yeni dinleyiciler için hala değerli ve kıymetli olabilecek, kaliteli albümler üretebiliyor. Bugün, şu anki bakış açımla da bana yetti galiba bu kadarı. Sanmıyorum ben de bu saatten sonra bir Unleashed albümüne 85-90 puan vereyim ama No Sign of Life, Johnny Hedlund ve ekibine duyduğum saygıyı bir kat daha arttırdı kesinlikle.