Mastodon – Hushed and Grim
Merhaba.
Kuzey Amerika metal piyasası, dünyanın geri kalanından farklı çalışıyor. Oradaki büyüklük algısı, pazarlama ağı, kontratlarda yer alan sayıların sonlarındaki sıfırlar ve endüstriyi endüstri yapan diğer unsurlarla birlikte neredeyse her şey, Amerikan bakış açısının dayattığı şekilde dünyanın kalanından çok daha büyük büyük. Amerika’da meşhur olmak demek dünyada meşhur olmak demek bir anlamda ve kendilerine ait her şeyi de “Amerika’nın en X şeyi,” diye değil, “Dünyanın en X şeyi,” şeklinde lanse etmeleri de bunun bir parçası.
Mastodon, sık sık dile getirip bir turnusol olarak kullandığım LAMB OF GOD, GOJIRA, MACHINE HEAD gibi, sonradan onlara katılan OPETH gibi grupların arasındaki yer alarak 2000’lerde, arka arkaya yediği ağır yumruklara rağmen metalin ayakta kalabilmesini sağlayan isimlerden biri. Rahmetli Chester Bennington farklı düşünüyordu ama işin doğrusu bu. Haliyle bu tarz grupların dinleyici ve piyasa nezdindeki algısı da biraz bozulmuş durumda, çünkü Amerika onları bize yaradanın birer lütfu olarak sunuyor. O kadar büyükler ki asla yanlış yapamazlar, asla çuvallayamazlar gibi gösteriliyorlar ve işler sarpa sardığında bile çarklar çalışıp durumu lehe çevirecek yeni bir düzen ve imaj yaratılıyor bir şekilde.
Bu nedenle de bu gibi grupların albümlerini değerlendirirken kendimi normalde olduğumdan daha tavizsiz, daha tartışmaya kapalı ve sert buluyorum sık sık. Ufak grupların veya şirketlerin gözardı edilebilir durumlarına tahammülüm epey düşük oluyor söz konusu Mastodon gibi bir dev olduğunda. Sanırım bu yüzden de Hushed and Grim‘i anladığımı düşünecek kadar dinledikten sonra -_- şeklini alan surat ifadem, sonraki hiçbir dinlemede de daha minnoş bir şekle bürünemedi.
Mastodon yine bildiğimiz gibi, kapısına çıkan boş övgü cümlelerinden girip albümün uzunluğundan dem vurup aslında doğru dürüst bir fikir belirtmeyen, orta yolcu bir yerde bitirmek istemiyorum bu yazıyı, onlardan zaten tonla mevcut internetin sağında solunda. Grubun Crack the Skye‘dan beri başından eksik olmayan trajedilerin ve vefat haberlerinin farkında olmamak da zor tabii ama ortadaki işe, ürüne bakar dinleyici ve Hushed and Grim dağınık, kopuk, uzun ve sıkıcı bir albüm maalesef.
Bunun temel sebebi grubun pandemide yazdığı tonla şarkının -hepsini mi bilmiyorum ama- çoğunu albüme koyma tercihi. 15 parça ve 87 dakika… Filmini çekseydiniz de onu izleseydik bari kardeşim, diyesi geliyor insanın. Tabii işin aslı süre müre hikaye; bu sayfalarda sıklıkla uzun albümlerin başarısızlığa mahkum olduklarından bahsediyorum ama eminim siz de farkındasınız aslında belirli sürelere çıkıldığında bütünlükten, kaliteden tavizler verilmeye başlandığı için uzak durulması gerektiğini düşündüğümün. Bir de söz konusu Mastodon gibi artık neyi nasıl istiyorsa öyle yapabilecek özgürlüğe kavuşmuş büyük bir grup olduğunda, birilerinin çıkıp elemanları frenlemesi, engellemesi mümkün olamıyor tabii; Mastodon da sonunda nasıl hissedeceğimizi pek umursamadan elinde ne varsa fırlatmayı tercih etmiş üzerimize. Bazıları hedefi tutturuyor elbette ama günün sonunda çalma listelerine girecek, Mastodon’un heybesine atacağı birkaç şarkı dışında pek bir şey sunmuyor Hushed and Grim. Ölümüne Mastodon hayranları bu nicelikten memnunlardır belki ama Leviathan 47, Crack the Sky 50 dakikada neler neler yapıyordu, bir hatırlatmak isterim.
Malumun beyanı olacak ama Hushed and Grim, adından da anlaşılacağı üzere Mastodon’un serseri, alkollü, kadın popolu zamanlarından ziyade Crack the Skye dönemi gibi biraz daha içe dönük, melankolik ve karamsar ruh halini yansıtan, gri tonlarda bir eser. Yalnız ne Crack the Skye‘daki ince, katmanlı ve zeki bestecilikten eser var ne de o albümdeki bütünlükten. Sadece atmosfer biraz benziyor diye gemilere atlayıp Hushed and Grim gezegeninde kolonileşmek ne kadar iyi bir fikir, bilemem ama ben daha o kadar da sıkılmadım Crack the Skye‘dan, açar açar dinlerim. Kaldı ki Hushed and Grim, tam olarak hangi duyguyu merkeze oturttuğunu, nasıl bir ruh haline bürünülmesi gerektiğini de göstermiyor bir türlü (çünkü kendi de emin değil); yani Crack the Skye karşılaştırmaları veya onun üzerinden yapılan güzellemeleri zerre anlamadığımı söylemem lazım. Pain with an Anchor, Teardrinker, Sickle and Peace, Savage Lands gibi parçalarla Peace and Tranquillity, Dagger, Gobblers of Dregs mıregz ne alaka ya. Bir yas hali, ölümün soğuk elinin kavrayışındaki donukluk vs. var tabii olmasına da, o kadar dalgalı ve dengesiz ki albümün sona erdiğinde çok şükür bitti, dışında bir şey düşünemiyorum ben. Zeki olmaya kasmayan dümdüz sözler de yardımcı olmuyor pek.
Öte Yandan Mastodon gerçekten de Mastodon tabii. Kişisel favorilerim olarak açılış parçası, son bölümüne doğru alternatif rock parçasına dönüşüp şaşırtan, nedense albümde hayli nadir bulunan enfes Brent sololarından birine sahip More Than I Could Chew, standart Mastodon chugging‘leri ile dolu Savage Lands ve Gigantium gibi parçalar, mihrabın yerli yerine durduğunu, hatta Mastodon’un hala yeni şeyler denemeye açık olduğunu görmek için yeterli. Dediğim o bol katmanlı, zekice ve bir sonraki ölçüsü kestirilemez bir yaratıcılıkta veya heyecanda değil hiçbir şarkı ama Mastodon’un ölüsü buysa ölüsü de yetiyor bazen gerçekten. Gerçi o tepeleme doldurulmuş pazar sepetlerinden de, içindeki giysileri karıştırıp tek tek kurcalamaya vaktiniz ve sabrınız varsa mutlaka sağlam bir şeyler çıkıyor. Ne bileyim.
Ben Hushed and Grim‘in önemli veya anımsamaya değer, Mastodon denilince ilk aklımıza gelecek iki-üç albümden biri olacağını düşünmüyorum. Mastodon değil de Bastodon yapsaydı, gibi pencerelerden bakınca Hushed and Grim‘in şu ankinden daha parlak görünebileceğine de inanmıyorum hatta. Mastodon böyle istemiş, etrafındakiler de zaten pandemi var, zaten adamların menajerleri öldü vs. diye salmışlar. Ortaya da dağınık, kopuk ve özellikle Mastodon diye yatıp kalkmıyorsanız büyük ihtimalle dinlerken sıkılacağınız bir iş çıkmış. Be’lakor yazısından kopya olacak ama; bir-iki parçasını aldım koydum cebe, gerisi sizin olsun.
Albümü ilk dinlediğimden beri albüm ile alakalı yaşadığım en büyük sıkıntı bir bütünlük bulamamamdı. 87 dakikalık bir eser var ortada ve duyurulduğundan beri aklımdaki en büyük korku Mastodon müziğinin 87 dakika boyunca dikkatimi tutup tutamayacağıydı. Ben kesinlikle kötü bir iş olduğunu düşünmüyorum ortada, formasını koysan gol atacak efsane forvetler gibi bir grup bence Mastodon. Ama 87 dakikalık bir albüm çıktığı zaman birbirleriyle daha tutarlı bir iş bekliyor insan. Crack the Skye karşılaştırmalarına hiç katılamadım. Her şarkı kendi içerisinde kıymetli ama bir araya koyulduğu zaman albümden çok Greatest Hits gibi bir hal aldı benim için. İlk kez bir Mastodon albümü için 80’in altına iniyorum ve 77 ile sonlandırıyorum. (Albüm kadar dağınık bir yorum oldu)