Dool – Here Now, There Then
Merhaba.
Zihnimin açık ve berrak olduğu o nadir anlardan birinde, Golden Serpents‘ın tempo kazandığı solo bölümünü dinlerken Dool müziğinin TRIBULATION‘a ne kadar benzediğini düşündüm. Sonra aklıma Dool’un -şimdilik- son albümü Summerland‘in miks-mastering işlerini Tribulation ile de çalışan efsanevi prodüktör ve CULT OF LUNA insanı Magnus Lindberg’in yaptığı bilgisi geldi. In Her Darkest Hour‘un ilk yarısı, albümün hit parçası Oweynaget‘in gitarları derken bu benzerlik düşüncesi daha da derinlere kök salmaya başladı ve gördüğünüz üzere yazıyı buradan açmaya karar verecek kadar da sağlamlaştı. Dool gerçekten de ilginç bir topluluk ve doğru noktalardan tanımak, tanıtmak gerekiyor.
Ben aslında Dool’u Duality Productions sayesinde tanıdım. Doğru, DEVIL’S BLOOD‘u ve hermafrodit/interseks müzisyen (aslında bu kimsenin umrunda olmaması gereken bir bilgi ama müziğine doğrudan etki ettiği için vermek zorundayım) Ryanne Van Doorst’un yaptığı işlerden haberdardım ama yakından takip etmiyordum. DOOM OVER ISTANBUL kadrosuna eklenmelerinden sonra üzerine eğildiğim Summerland ile iyice radarıma giren Hollandalı beşli, doom metal, gotik metal, progresif rock, psikodelik rock gibi türleri kendine has bir atmosferde sunarak bu müziği seven kulaklara musallat olmaya yatkınlığını ilk albümü Here Now, There Then ile de göstermiş zamanında.
Zamanında dediğime bakmayın tabii; 2020’de çıkan Summerland‘den o kadar da uzakta değil Here Now, There Then. 2017’de çıkan bu debut, 2015’te kurulan Dool’un 2016’daki Roadburn Festivali performansı sonrası ALCEST‘ten EMPYRIUM‘a, IN THE WOODS…‘dan KAYO DOT‘a kadar sevilen onlarca eklektik gruba ev sahipliği yapan Prophecy‘den kaptığı anlaşmanın sonucunda yayımlandı. Prophecy hakikaten de cevheri görmüş olacak, çünkü son dört senede zaten olan biten ortada; grup o kadar büyüdü ve sevildi ki WACKEN‘a kadar uzanan yolları, önümüzdeki yıl bir aksilik olmazsa İstanbul’a dahi düşecek.
Açılış parçası Vantablack, özellikle nakaratındaki çift vokalin dokunaklı melodikliği sayesinde, tıpkı Summerland‘i açan Sulphur & Starlight gibi insanın aklına kazınıyor daha ilk dinlemede. Ryanne von Dorst’un iç dünyasındaki ikilik, grubun müziğine de cinsiyetsiz bir melankoli ve bilinmezlik katıyor ve Here Now, There Then‘in modunu, ruhunu özetlemeyi istesem de doğru kelimeleri bulabileceğime emin değilim, çünkü Ryanne von Dorst’un ne yaşadığıyla ilgili hakikaten en ufak bir fikrim bile olamaz. Ryanne, genetik açıdan normal insana göre bir varyant ve teknik açıdan konuşmak bakmak gerekirse, bildiğimiz anlamda bir insan değil gerçekten. Bu da Dool müziğine bambaşka bir hava veriyor ve iki albümdür bu hava artık beni cezbediyor mu dersiniz zehirliyor mu bilmem ama bir şekilde etkisi altına almayı başarıyor.
Büyük oranda grubun şarkı yazımındaki özgür, hatta biraz da başıboşluğun yansıması olduğunu düşündüğüm bu etki, o güçlü nakaratı bir kenara bırakıp neredeyse 5-6 dakika boyunca kendilerini ritim ve psikodelinin kollarına bıraktıkları Vantablack‘de öne çıkıyor. Ryanne önderliğinde, vokalin ağır bastığı anlarda da çok güçlüler ama bence Dool’un esas kokusu, bu tip enstrümantal yoğunluğun arttığı anlarda açığa çıkıyor. Paralel evrenlerden birinde eminim o rif bir Cult of Luna parçasına dönüşmüştür zaten ama The Alpha‘yı sürükleyen o sert post-metal rifi ve Oweynagat‘ın hadi abi bu kadar yeter dünyada durduğumuz, diyerek 4. dakikası itibariyle gezegeni terk eden solo gitarı, kendi adıma Here Now, There Then‘in en enfes anlarını oluşturuyor.
Dört sene sonra çıkan Summerland ile kıyaslamak gerekirse Dool ilk albümünde çok daha plansız ve bu durum Words on Paper gibi, The Death of Love gibi parçalarda dinleyiciyi yoldan saptırabilecek bir odaksızlık yaratsa da ben sanırım Summerland‘in radyo dostu, gotik/melankolik rock parçalarına nazaran grubun kendini rüzgarın, dalgaların akışına bıraktığı hallerini daha çok seviyorum. Özellikle canlıda her şarkı daha sert, daha hacimli gibi görünüyor videolardan ve öve öve bitiremediğim o enstrümantal kısımlarda kendimi nerelere vuracağımı bilemeyeceğim büyük olasılıkla. Parçaların ilk kısımları yine melodik, akılda kalıcı ve vokal ağırlıklı olmakla birlikte ikinci kısımlarda iş jam-session noktasına geliyor. Hangi tür besteciliği daha çok sevdiğinize göre değişir elbette ama Summerland‘de de en sevdiğim parçalar 7-8 dakikaya yayıldıkları şarkılardı; haliyle Here Now, There Then‘deki bir zaman oradaydık, şimdi buradayız, kafasına bayıldım ben. Nasıl şaka ama.
Dool başına buyruk bir topluluk ve haliyle direksiyonu ne yöne kıracaklarını kestirmek zor ama Oweynagat, Vantablack, The Alpha gibi hem şu ana kadar en çok dinlenmiş hem de şahsen en sevdiğim şarkıların işaret ettiği yöne giderlerse çok sevineceğim galiba. Tribulation gibi biraz daha sivri taraflarını törpüleyip genele hitap edecekleri türden bir kırılma olur mu bilemem ama bu kötü senaryoda bile elimde hala taş gibi bir Here Now, There Then olacağını bilmek güzel.