Seth – La Morsure du Christ
Merhaba.
Fransa black metal sahnesinin gelişiminde önemli rol oynayan bir ismin yıllar sonra geri dönüşünü konuşacağız bugün. Seth, özellikle 1998 çıkışlı ilk albümü Les blessures de l’âme (Ruhun Yaraları) sayesinde yeraltı ortamlarda hayli saygı duyulan bir topluluk. Şarkı sözlerinde Fransızca dilinden vazgeçmemeleriyle bile ilgi çekicilerdi zaten ama 1998 gibi 2. dalga black metalinin yorgun, güçten düşmüş zamanlarında black metali tekrar ayağa kaldıracak Fransa sahnesinde melodi, romantizm ve karanlığı bir arada sunabilen taze bir isim olarak hayli ses getirmişlerdi ilk yıllarında. Sonraki işlerinde o standartı koruyabildikleri söylenemez ve 2004 sonrası dokuz senelik bir ara vermeleri, 2013 çıkışlı The Howling Spirit sonrasında ise yeniden sessizliğe gömülmeleri de hafızalarda biraz geri plana itilmelerine neden oldu. Neyse ki sekiz senenin ardından nihayet kadroyu bir şekilde doğrultup La Morsure du Christ adındaki toplamda 6., son 17 senede ise sadece 2. stüdyo albümleriyle tekrar karşımıza çıkmayı başarmışlar.
La Morsure du Christ grubun ilk yıllarına yakın durmaya çalışan ve grup elemanlarının söylemlerine de yansıdığı şekilde Seth’in o tutkulu zamanının ruhunu arıyor. Birkaç defa dinledikten sonra sadece bir geri dönüş albümü ve Seth ismini diriltmeye dair ticari bir manevra olmadığını, Seth elemanlarının black metale dair heyecanlarını kaybetmediğini anlamak zor olmadı. La Morsure du Christ, biraz romantizm soslu black metal adına uzun zamandır dinlediğim en etkileyici eserlerden bir tanesi.

Sanki La Quintessance du Mal‘in (ilk albümlerinin açılış şarkısı) giriş melodisinin modernize edilmiş bir versiyonuyla açılan La Morsure du Christ, debdebeli klavyeler ve DIMMU BORGIR gibi isimleri anımsatan bir devinim haliyle içine çekiveriyor insanı. Abartıdan uzak, rol çalmayan senfonik düzenlemelerle görkemini kabul ettirirken Seth’in müziğini sınırlandırmaktan hoşlanmadığını da gösteriyor çabucak. Altı dakika süresi içerisinde melodik black metal, atmosferik black metal, senfonik black metal, hatta biraz zorlayınca pagan/folk black metal (diğer bazı şarkılarda daha belirgin) bile oluyor bu açılış parçası ve albümün kalanı için de benzer şeyler söylemek mümkün. Bu kapsayıcılık anlayışını anlamsız bir yığına dönüştürmeden sunmak ise Seth’in esas mahareti. Black metalin farklı kollarından beslenen kısımlar birbirinden ayrı durmuyor; hepsi birleşip anlamlı bir bütünü, La Morsure du Christ‘ı oluşturuyor ve ancak sekiz-on dinleme sonrasında bazı şarkıları ayırıp tek tek dinleme isteğim oluştu ki bu da grubun ne kadar homojen bir iş çıkardığının kanıtı benim için.
Müziğin akışkanlığını tekrar konuşuruz zaten ama ruhani tarafta kapaktan da anlayacağınız üzere Notre-Dame yangınından esinlenmiş Seth ve bunu insanın baskıcı, tepeden inme din buyruklarından kurtulup daha özgürlükçü ve kişinin kendi spiritüelliğini aradığı bir dönemin başlangıcı şeklinde yorumlamış. Klavyenin yöneticiliğinde zaten atmosferi yoğun ve yeni vokal Saint Vincent’in (BLACKLODGE) müziğin tam ortasına gömülmüş çığlıklarıyla daha da ağırlık kazanmış. İlk albümle bağı ise sadece benzer motifler ve aynı tutkulu enerjinin dışında Hymne au Vampire (Acte III) gibi, 1998’de başlayan sagayı devam ettirerek güçlendirmişler. Riskli bir hamle olabilirdi ama La Morsure du Christ‘ın arkasındaki samimiyet ve black metal hevesi, bu parçayı da anlamlı kılıyor bir şekilde. İkinci yarıda akustik gitarlı, koro vokalli ve melankoli dozu yüksek bir parçanın yer alması da dinleyici konsantrasyonunu kaybetmemek adına iyi bir hamle bence. Kapanıştaki Le Triomphe de Lucifer ise hem Notre-Dame yangınını hem de Seth’in hibrid black metalini en iyi şekilde özetleyip tekrar dinlemek isteyeceğiniz, yüksek bir noktada kapatıyor albümü.
Tabii böyle bir albümü lo-fi anlayışla, üç-beş dolarlık prodüksiyon bütçeleriyle çıkarmak mümkün olmazdı; Seth de her şeyin çok net duyulduğu (davul miksajı ne öyle), mekanikleşmeden sterilize edilmiş tertemiz bir kayıtla vuruculuğu arttırmış. Yukarıda da adını verdim diye oradan devam edecek olursam bir Dimmu kadar ana akım dostu ve parlak değil hiçbir enstrüman tabii ama La Morsure du Christ, yoğun müziğine rağmen dinlemesi kolay ve rahat bir black metal albümü. Bas gitar bazen kayboluyor ama tabii söz konusu black metal olunca bu zaten baştan kabul ettiğimiz bir durum aslında, haha. Katman katman klavyesine rağmen bu bir gitar albümü sonuçta ve Ex-Cathédrale gibi şarkılardaki enfes tremololar gümbürtüye gitse yazık olurdu doğrusu. Henüz hala baştan sona dinlemeye devam ediyorum ve hiçbir parçadan sıkılmadım ama tek bir şarkı dinleme hakkım olsaydı şimdilik Ex-Cathédrale‘yi seçerdim sanırım, onu da söyleyeyim.
Çıkalı birkaç ay oluyor ama gördüğüm kadarıyla bizde biraz es geçildi sanki. Yabancı basında pekiyi‘den aşağı not görmedim ve benimki de farklı olmayacak, o yüzden henüz dinlemediyseniz ve epik, kendini yüksekten satan black metal ile ilgili bir sorununuz yoksa La Morsure du Christ‘ı mutlaka dinleyin. Beklemediğimiz bir gruptan senenin en iyi black metal albümlerinden biri geldi, kaçırmayın.
86/100
