Dordeduh – Har
Merhaba.
NEGURĂ BUNGET‘i arzu ettiğimden daha az biliyorum. Romanyalı kült topluluğun Doğu Avrupa black metali için ne kadar değerli olduğu, türün takipçisi birçok kişinin üzerinde hemfikir olduğu bir konu ve 2006 çıkışlı Om ile birlikte özellikle ilk dönemleri, black metal ve alt kolları (atmosferik, folk, progresif) içerisinde yapılmış kaliteli işlerden bazılarını barındırıyor gerçekten de. Son iki-üç albümlerinde, eleman değişikliklerinin de etkisiyle tutkularının ve heyecanlarının düştüğünü gözlemlemek hoş değildi ve belki de alçak bir noktadayken dağıldıkları için sık sık dönüp dinleyesim gelmiyor ama en azından onlar düşüşe geçerken kurulan Dordeduh’u, neredeyse ilk gününden beri takip etmenin, bilmenin haklı gururunu da yaşamıyor değilim.
Birbirinden fantastik perküsyon çalgıları ve harika bir atmosferle Dordeduh, kısa sürede favori gruplarımdan birine dönüştü zamanında. Bununla birlikte 2012’de yayımlanan ilk albüm Dar de Duh‘u üzerimize atıp neredeyse 10 sene boyunca sessiz kalmaları da gerçekten ayıp. Rumen dostlarımız Christian Popescu ve Edmond Karban’ın iki grupta da yaptıkları işleri yadırgamamakla birlikte bu kadar uzun süre beklemenin Har albümüne bakışımı olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum. Biraz da bu yüzden albümü Discord’da dinleyip konuştuktan, defalarca dinledikten, ara verip tekrar döndükten, sonra bir kez daha ara verip bir kez daha döndükten sonra incelemek için bilgisayarın başına oturduğum şu an itibariyle hala bunun doğru an olup olmadığından emin değilim. Neyse artık, diyelim ve Har‘a girişelim.
Albüm çıktığı günden beri aynı cümle dönüp dolaşıyor kafamda ve fikirlerim onun etrafında gelişti ağırlıklı olarak: “Bu albümü ENSLAVED yapmış olsaydı şu an herkes Enslaved’i konuşuyor olurdu.” Norveçli topluluğun son yapıtı hakkındaki görüşlerimin arkasındayım ve Har, her haliyle bana Enslaved’in yapmaya çalışıp bana sorarsanız tam beceremediği şey gibi hissettiriyor. Dordeduh’un hem kendi geçmişinden hem de Enslaved’den ilham aldığı bir sır değil zaten ve tamamen keyfe keder bir akışa sahip olan bu albüm, bir grubun bütünüyle özgür kalabilmesinin yaratıcılığı ne kadar arttırabildiğinin en saf kanıtlarından biri olarak tıpkı son dönem Enslaved işleri gibi black metalden progresife, elektronikten pagan/folk diyarlara kadar birçok alana uzanıyor.
Öncelikle iki albüm arasına sekiz-on sene koyabilmek, geçimini tümüyle gruptan kazanan ve devamlı turlamak zorundaki insanların yapabileceği bir iş değil. Şirketler gruplarını gündemde tutabilmek, festivaller kadrolarına dahil edebilmek ve mini turlar ayarlayabilmek için taklalar atar, gruplar akılda kalıcı şarkı üretmek için kılı kırk yararken yalnızca piyasadan bağımsız, çarkın tümüyle dışında birileri böyle uzun boşluklar bırakabilir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum, çünkü Har müziğindeki özgürlüğün temel nedeni de Dordeduh’un örneğin bir Enslaved gibi bu tip işsel dertlerle, planlarla kendini kısıtlamak zorunda olmaması. Sekiz parçalık, bir saati aşan dev Har‘ı dinlerken -müzikal açıdan- oradan oraya savrulurken Popescu ve Karban’ın rahatlıkları, her parçadan anlaşılıyor. Har‘ın bu karakteri ise onu piyasanın içindeki benzer işlerden sıyırıp daha üst mertebeye taşıyor benim gözümde.
Türler üzeri müziğin maceracı ruhu, on iki dakikayı aşan açılış parçası Timpul întâilor‘ın gövdesinde (kabaca 3:00 ila 9:30 arası diyebiliriz) kendini belli ediyor. Albüm boyu karşımıza çıkacak milyon çeşit yerel çalgı ve perküsyon aletinin yavaş yavaş tanıtılmaya başlandığı bu kısımdaki gelgit düzeyi, astrologları altına sıçırtacak seviyede ve özellikle Hupogrammos’un (Karban’ın rumuzu) vokalleri blues ile black metal arasında gidip gelirken insanı şaşkına çeviriyor. Klavye tonu ve ağırlığıyla 90’lardan fırlamış gibi açılan În vieliștea uitării ise 3:50’ye kadar atmosferik, depresir bir havada ilerlerken (şarkı adı “unutulmuşun sessizliği” gibi çevrilebilir zaten) bir anda devreye giren ksilofon ve temiz vokaller ile daha olgun bir kanala geçiş yapıyor. İlk dinlemelerde favoriniz olacağına inandığım Descânt ise kapıyı iyice progresif bir yerden açıp senkoplu melodilerini tambal ile süsleyerek folk tabanı da güçlendiriyor.
Kısacası her şarkının karakteri ötekinden farklı ve yeri gelince vokal düzenlemeleriyle, bazen de üflemeli/vurmalı/telli/yaylı/tuşlu milyon tane çalgının ön plana taşınmasıyla Har‘ı çok zengin bir hale getiriyor. Dordeduh bağımsız bir ekip ama prodüksiyon tarafında İsveçli Jens Bogren’den destek almışlar ve o da katman katman müziği parasını hak eden bir baklava gibi her katını hissettirecek, damak çatlatan bir miksaj ile lezzet şölenine çevirmiş. Dordeduh hiçbir noktada pedala abanıp gazı köklemiyor, o yüzden de kısa süreli cümbüşler dönmüyor pek belki ama bir saat içerisinde o kadar çok şey oluyor ki bunları anlamlı ve ayırt edilebilir bir hale getirmek de büyük olay. Böylesi bir albümü takdir edebilmek ve doğru anlayabilmek için de iyi bir ses sistemi veya en azından dikkat kesilerek dinlemek şart oluyor tabii. Yüzeyde olan bitenin cana yakınlığı sayesinde arkada dönen o Doğu Avrupa potpurisi kaynayabilir. Bu cana yakınlık ise belki de Har ile ilgili tek eleştirim, çünkü özellikle temponun yükselip black metal keskinliği arttığında bu modern ve köşesiz prodüksiyon yüzünden yeterince agresif tınlamıyor hiçbir enstrüman. Haliyle müziğin yükseldiği anlarda şöyle hakkını vere vere çağlayıp coşamıyor olmak biraz can sıkıcı. Sözleri de anlamıyoruz zaten (İngilizce çevirisini paylaşacaklardı güya ama kaynadı herhalde). Tüm albümün Rumence olması ayrı bir karizma katıyor kesinlikle ama Google Translate de nereye kadar kardeşim.
Har gibi dramatik, uzun ve dinledikçe büyüyen albümleri puanlarken neredeyse her seferinde aynı şeyi yapıyorum: İçinde bulunduğumuz gerçekliği, giderek kısalan dikkat aralıklarını göze almak gerektiğini düşünüp önce puana bir kesik atıyor, sonra da burada kabahatli neden albüm/grup olsun ki diye düşünüp geri yükseltiyorum. Kabul edelim ki birçoğunuz üşeneceksiniz ama Dordeduh’un Har‘ı enfes bir iş ve 2021’in açık ara en görkemli albümlerinden bir tanesi. Gelin, derin bir nefes alıp bu topa girin bu sefer.
Kritiği görünce bir kez daha dinleyeyim dedim. Çok hoş albüm ama bir şeylerde sıkıntı var. Ne olduğunu bilmiyorum ama albüm sadece dinlerken ya da biri söylediğinde aklıma geliyor bittikten bir süre sonra varlığı aklımdan siliniyor sanki. Müzikal olarak hiçbir sıkıntısı yok atmosferi çok sağlam hiçbir fikir kopuk değil enstrüman ve fikir açısından da zengin ama bir şeyler eksik gibi.
Sözlerin İngilizce olmaması akılda kalma kısmında büyük handikap yaratıyor.
“…..temponun yükselip black metal keskinliği arttığında bu modern ve köşesiz prodüksiyon yüzünden yeterince agresif tınlamıyor hiçbir enstrüman.”
Bunu okuyana kadar bu kısımlarla ilgili bir sorunum yoktu 😀
‘Tamamen keyfe keder bir akışa sahip olan bu albüm, bir grubun bütünüyle özgür kalabilmesinin yaratıcılığı ne kadar arttırabildiğinin en saf kanıtlarından biri’ Bu ifadeye daha fazla katılamazdım . Bu kadar farklı yapıları birleştirip yapay veya zorlama duyulmaması hem bu albümün arkasındaki tutkuyu hem de usta müzisyenliği gösteriyor bence. Çok güçlü kompozisyonu ve içe işleyen atmosferiyle bu yıl şu ana kadar çıkan albümler arasından favorim oldu.