Strapping Young Lad – City
Merhaba.
Taşınma işleri nedeniyle yoğun olacağımı duyurup konuk incelemelere ihtiyaç duyduğumu söyler söylemez imdada yetişen PATREON destekçisi, okur ve konuk yazarlarımızdan Duodenum, Devin Townsend’in Strapping Young Lad’ini masaya yatırdı. Bu vesileyle hem çok üzerine düşmediğim Strapping Young Lad’e biraz daha özen göstermeye başladım hem de enfes bir podcast keşfettim. Konuk incelemeler için benimle iletişime geçebileceğinizi unutmayın diyor, City incelemesiyle sizleri baş başa bırakıyorum. Buyursunlar:
There is no insanity, rather a super sanity
More suited for life at the end of the 20th century
Where everything is art,
And everything is trying to express it
Müziğe dair genç ve naif Devin hayatını buna adamak için Los Angeles’e taşındıktan kısa bir süre sonra Steve Vai tarafından keşfedilmiş ve 1993 tarihli Sex & Religion albümünün vokallerini üstlenmişti. Beklediğinin tam tersi bir müzik dünyası gerçeğiyle yüzleştikçe öfkesi artmış ve bu öfkesini Vai’nin gitar çantasına sıçmak da dahil olmak üzere çeşitli şekillerde dışavurmak suretiyle Vai’yle yolları ayrılmış, Devin kendi deliliğiyle başbaşa kalmıştı.
Çeşitli birtakım maddeler, alkol, parasızlık ve arkadaşlarının kanepelerinde konaklayarak eşliğinde dört yılda hastalığının depresif tarafını Ocean Machine: Biomech albümüne yansıtırken manik yanı ise yavaş yavaş City’yi şekillendiriyordu. Albümün yazım ve kayıt süreciyle ilgili harika detayları keşfetmek ve Devin’in zihninin bir bölümünü deneyimlemek isteyenleri Devin’in karantina sürecinde kaydettiği şu harika podcaste alalım; biz albümün müzikal kısmından devam edelim.
Müzik endüstrisi başta olmak üzere hayatındaki yılgınlıklardan doğan öfkeyi kusmayı amaçlayan bir albüm City. Los Angeles’a ithaf edilmiş bu manifestonun amacı yaratıcısının tabiriyle her şeyi yakmak. Tabii ki MARDUK, HATE ETERNAL gibi grupların vahşetine de TOOL’un kin dolu sakin öfkesine de bayılıyorum fakat şahsen en insancıl ve dolayısıyla bağ kurulabilir öfke ifadesini Strapping Young Lad’de buluyorum. Öfkeli olmayı amaçlayan çoğu metal grubunun sadece enstrümanlarını hızlı ve gürültülü çalmakla kaldığını düşününce SYL’in her saniyesi ince ince planlanmış müziğinde, orta tempoda bile nefretini yansıtabilmesini duymak çok keyifli.
FEAR FACTORY, MESHUGGAH, GODFLESH, MORBID ANGEL gibi gruplardan aldığı ilhamları bir potada eriten SYL müziği synth ve sample ile desteklenmiş katman katman ses duvarlarından oluşuyor. “Her şeyden daha fazla,” olarak özetlenebilecek Devin prodüksiyonu bu duvarı kimileri için yorucu hale getirse de SYL’in en önemli unsurlarından biri bence manik bir özgüvenle ifade edilen gürültü ve abartı. Efsane davulcu Gene Hoglan’ın adeta sağ el tekniği yönünden bir sınav olan gitarlarla eşzamanlı giden bas davulunun verdiği mekanik hissi dengeliyor bu synth ve vokal katmanları. Ayrıca albümün daha duygusal yanını da oluşturuyorlar. Devin’in muazzam kirli vokaliyle tezat oluşturan, şarkı söylediği kısımların etkisiyse sözlerini okuduğunuzda katlanıyor. “Sick of lying / Sick of trying / Tired of waiting for fucking nothing!”, “So here’s all my hopes and aspirations / Nothing but puke!” sözleri “All I need is this city and this mind, and I will get by / Fuck sleep, fuck all of you!” gibi megalomanca bildirilerler çakışıyor ve albüm boyunca Devin’in hayatındaki karanlık dönemin başlangıcına tanık oluyoruz. Mani hissini arttıran başka bir unsursa sıradışı akort düzenleri ve majör gamlarda yazılmış rifler; normalde metal müziğe yakıştıramadığım majör notalar Devin’in elinde çılgınca bir özgüveni ifade eden araçlara dönüşüyorlar.
İsmini o şarkı için kullandığı akort düzeninden (AAAEAE) alan AAA’ya bakalım örneğin: Az da olsa gitarla haşır neşir olmuş herhangi biri bunun ne denli sıradışı olduğunu anlayacaktır. Sadece tek parmakla kolayca aynı notayı 3 oktavda çalabilmeye imkan veren bu akort düzeniyle minör gamda başlayan şarkı nakaratında majör gama geçerek yükseldikçe yükseliyor. Albümden yazılan ilk şarkı olan Home Nucleonics dizginlenemez bir yıkım etkisine sahipken saçmasapan synth, apokaliptik bir yapıya bürünüyor. Orijinalinden kat kat daha iyi bir cover olan Room 429 ise “City breathes so softly,” ile başlayan kısmıyla her dinlediğimde tüylerimi diken diken ediyor. Underneath the Waves’in Meshuggah’lığı, Oh My Fucking God’ın kaosu, All Hail The New Flesh’in manifesto gibi sözleri derken albümdeki her şarkı hakkında uzun uzun konuşabilirim; fakat keşfedilecek o kadar çok şey var ki bu yazı 2000 kelime de olsa albümdeki her detayı ve şarkı düzenlemelerindeki özen ve zekayı açıklayamam.
Klasik olarak görülen ve didik didik incelenmiş bir albüm hakkında konuşmak, yazının kusurlarından da görebileceğiniz üzere, çok zor. Fakat tekrar eden birkaç tema var: Öfke, özgüven, yılgınlık ve delilik. Birbiriyle hem kesişen hem de ayrışan bu duygular metal sevdiğim için kendimi şanslı hissettiğim albümlerden birinin harcını oluşturuyor. Akıl hastanesinde sonuçlanacak on yıllık bir dönemin başlangıcını işaretlemesi ve Strapping Young Lad’e dair her şeyi özetlemesiyle özel bir albüm City, Devin Townsend’in en sevdiğim icraatı ve LAMB OF GOD’dan SYSTEM OF A DOWN’a metalin modern yüzünü temsil eden her grubu etkilemiş bir şaheser. Tabii ki şu an bulunduğu sağduyulu konum Devin’in akıl sağlığı için çok daha makul bir yer ve en dibe kadar batma ve ardından gelen kurtuluş hikayesini düşünmek ilham ve umut veriyor hayranlarına ama kafamda bir soru dolaşıyor: Eğer kendini tamamen deliliğine bıraksa ve Strapping Young Lad’e devam etse daha nasıl şeyler duyardık?
Neyse ki bu sorunun cevabını asla alamayacağım.