Paranorm – Empyrean
Merhaba.
Geçen yıl SODOM son dakika golünü atıp ağzımızı açık bırakırken Genesis XIX‘e hakkını teslim etmekle birlikte eğer thrash ölmeyecek, retro kafalı nostalji batağında boğulup gitmeyecekse, türün dev isimlerinin ikinci baharlarında çıkardıkları/çıkaracakları şaşırtıcı derecede güçlü albümlere muhtaç kalmayacaksa aynı yıl Weapons of Tomorrow‘u yapan WARBRINGER gibi gruplara daha çok ihtiyaç duyduğundan söz etmiştim. Hala benzer bir fikirdeyim ve türün geleceği adına MEGADETH, KREATOR, SODOM vb. ağır toplardan ziyade yenilerin yapacakları albümleri daha çok merak ediyorum. Bu nedenle de mümkün olabildiğince bir şekilde internetin öne çıkardığı tüm thrash albümlerine kulak kabartmaya çalışıyorum. İsveçli Paranorm ve geçtiğimiz aylarda yayımlanan ilk albümü Empyrean‘ın da bu motivasyonla üzerine düştüm; Şubat ayından beri ara ara uğrayıp halini hatrını soruyor, bir çayını içiyorum.
2007-2008 civarında kurulan topluluk 2010 ve 2014’te birer EP yapmış ama ilk albüm için neredeyse 15 sene beklemişler. Yaptıkları tür hakkında biraz kafa karışıklığı var, çünkü teknik/progresif thrash tarafında -neredeyse- fikir birliği sağlanmış olsa da muhtemelen vokalin kıtırlığı, gırtlaktan gelen hırıltısı sayesinde melodik death metal diyeni de, iyice hayal dünyasında kaybolup black/death diye etiketleyeni de gördüm. Paranorm bir thrash metal grubu, onu netleştirelim öncelikle. Dinamik gitar işçiliği sayesinde de kimileri teknik kimileri de progresif olarak nitelendiriyor.
Melodik death metal denilmesini de anlayabiliyorum aslına bakarsanız, çünkü hem çok melodik gitarlara sahipler -teşekkürler Cpt. Obvious- hem de eğer bir DT hayranıysanız hemen fark edeceğinizi düşündüğüm üzere vokalist DARK TRANQUILLITY insanı Mikael Stanne’yle dirsek temasının da ötesinde, adeta sarmaş dolaş bir yakınlık içerisinde. Cümlelerin son kelimelerini uzatışları, kirli/brutal arası bir yerdeki, İngilizce diline biraz hakimseniz kolaylıkla anlaşılabilen telaffuzu ve ses rengiyle Markus Hiltunen, Mikael’i anımsatıyor gerçekten. Gerçi Mikael kadar çok boyutlu ve bir anda şarkının duygusunu değiştirebilecek bir performansı yok Markus’un. Hatta albüm boyunca aynı vokali tekrar ettiği için bir süre sonra vokalden vazgeçip diğer enstrümanlara odaklanmak isteyebilirsiniz. Neyse, grubun beste yapıları da melodik death metalin o coşkulu, devamlı kafa sallatan enerjisini de benisemiş durumda ve melodik death/thrash füzyonu şeklinde geçilen pek çok bölüm mevcut. Zaten Empyrean‘in en büyük -belki de tek- progresifliği de burada yatıyor.
Sekiz parçayla bir saate yaklaşan albümde üç tane sekiz dakika ve üzeri şarkı var. Teknik/progresif thrash metalde uzun beste insana doğrudan epik, yüksek ihtimalle girişi uzun tutulmuş, tam çember çizip bir noktada başa dönecek olan ve tekrarlı besteler hayal ettirse de Paranorm bu uzun süreleri dinamik gitarlarla çok daha doğrusal ilerleyen, devinim halinde şarkılarla değerlendirmiş. Edge of the Horizon, Empyrean ve Desolate Worlds (Distant Dimensions) üçlüsü yalnızca albümün karakterini belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda akustik, duygusal ve melodik orta-tempo pasajlarla Empyrean‘ı daha derin bir albüm haline getiriyor.
Agresiflik bakımından güçlü bir olmasa da melodi yoğunluğuyla rahat dinlenebilen thrash tarafında Empyrean‘ın eli güçlü. Temiz, modern prodüksiyon ile güçlü bas gitarla desteklenen çift gitar melodileri ve özellikle de kısa, fakat sık kullanılan sololarla bir lokmada yutulacak türden bir albüm bu. Critical Mass, Intelligence Explosion, -hadi biraz zorlarsam Cannibal‘ı da sayabilirim- gibi şarkıların ana motifleri dışında akılda kalıcılık ve vuruculuk açısından eksik bulduysam da Megadeth, Death, İsveç melodik death metali ve IRON MAIDEN dörtlüsü eksenine konumlanmış gitar işçiliğini uzun süresine rağmen yormayan bir palet sunuyor. Monoton vokal ile bu tanıdık, keyifli ama akılda kalmayan gitarları birleştirince de Empyrean‘ın zayıf noktasını bulmuş oluyorsunuz.
Özellikle -hayli gecikmeli de olsa- bir ilk albüm için Empyrean, Paranorm’un ileride yapacaklarıyla ilgili meraklandırmaya yetti beni. Yazının başına dönecek olursak thrash türünün geleceğini kurtaracak bir atılım gerçekleştirdiklerini söylemek zor tabii, fakat en azından thrash çatısı altında bir şeyler denemeye devam edildiğini görmek güzel. Umarım çok sıradanlaşmadan, biraz daha vurucu ve tür için progresif işlerle devam eder Paranorm da; takipçisiyiz.
Zaman geçtikçe daha da kan kaybediyor gibi görünen thrash ve hatta daha da az tercih edilen bir tür olan prog. thrash adına bir ürün ortaya çıkması bile başlı başına güzel bir olay. Ve yine taşı toprağı altın misali kuzey diyarlarından bir grupla karşı karşıyayız.
Temiz prodüksiyon, yeterli özen gösterilmiş melodi çeşitliliğine ve uzun şarkı sürelerine rağmen hiç baymayan bir bütünlüğe sahip şarkılar… EP’lerini dinlemedim ama bu oldukça başarılı bir ilk albüm. Ayrıca vokalin sesi Jeff Walker’a daha bir benziyor sanki. Yada Jeff Walker-Mikael Stanne melezi bir ses diyelim.
Başarılarının devamını diliyor, yıl sonu listeme dahil ediyorum kendilerini.