Serpent Column – Endless Detainment
Merhaba.
Metalperver’in PATREON destekçilerinden ve okurlarından Börbır, çok sevdiğim ve Mirror in Darkness ile memlekete tanıttığım Serpent Column’un o EP’den bir yıl sonra (2020) yayımlanan, vakit ayırıp da inceleyemediğim 2. albümü Endless Detainment‘ı incelemiş. Şimdi söz kendisinde:
Son zamanlarda içinde bulunduğumuz durumu kısaca anlatmak istesem sadece “kaos” derdim. Bu “son zamanlar” ifadesi sadece son bir-bir buçuk yılı kapsamıyor elbette. Gerek küçük çevremde yaşadıklarım gerek akşam haberlerde izlediğim; gerek Twitter’dan okuduğumuz olaylar veya tarihten okuduklarım bana yaklaşık 150 yıldır bir tür kaos içerisinde olduğumuz çıkarımını yaptırıyor. Her gün milyonlarca “şey” üretiliyor; ürünlerin erişilebilir olması ise tüketimi, dolayısıyla da üretimi arttırıyor. Bu kadar şeyin üretilmesi için de insanların çalışması, bir yerden bir yere gitmesi ve bunların hemen, şimdi, mümkün olduğunca hızlı yapılması gerekiyor. Tüm bu şeyler olurken oturduğumuz yerden bir sürü gürültüye maruz kalıyor ve alakasız yerlerden farklı sesler duyuyoruz. Başta bahsettiğim kaosun en somut örneğini bu gürültü yaşatıyor bizlere. Bu süreç doğal olarak insanların psikolojisini derinden etkiliyor.
20. Yüzyıldaki iki savaş sürecinde sanat, dolayısıyla müzik de bu kaostan payını aldı. Schoenberg, Stravinsky, Webern, Cage gibi besteciler müziğin bulunduğu yapıyı yıkarak düzensiz, uyumsuz, aksak bir müzik yarattılar. Her yeni şey gibi bu da önce (ve şimdi) “Sanat böyle bir şey değil!”, “Sadece gürültü; her şeye rastgele basıyorlar!”, “Müziğin içine ettiler!” gibi tepkilere maruz kaldı. İletişim konusundaki gelişmelerle bu fikirler çok fazla insana yayılmaya başladı ve bu sistemi kabul eden (ve yeni yapılanın müzik olmadığını söyleyen) birçok sanatçı ortaya çıktı.
Şimdilerde bu iletişim ağı tüm dünyayı saracak kadar geniş olduğundan bir tıkla Kanada’daki bir gruptan etkilenen Yeni Zelandalı bir gruba, caz ve elektronik müziği birleştiren adamlara, İsveçli grupların Amerikan klonlarına rahatça ulaşabiliyoruz; bu da farklı müzik türleri arasındaki sınırların yavaş yavaş silinmesine neden oluyor. Serpent Column da farklı ülkelerde bulunan gruplardan ve üstte bahsettiğim uyumsuz müzik anlayışından etkilenmiş, değişikli bir black metal grubu.
En başta bahsettiğim kaos mevzuları Serpent Column’un müziği hakkında sizi bir miktar aydınlatmıştır, ancak Serpent Column sadece “ver kaosu, daya uyumsuzluğu!” müziği yapmıyor veya bir DEATHSPELL OMEGA klonu olmuyor. Ortada hem kafası çalışan ve yaratıcı hem de primitif bir öfkeyle dolu saldırganlık var. Bu saldırganlığı hemen albümün başında Pantheoclasm ile görüyoruz. TEITANBLOOD’un Death albümünü dinleyenler Anteinferno manyaklığını hatırlayacaklardır. İşte Pantheoclasm da aynı şekilde yüzümüzü eritiyor, tekmeliyor, yerde sürüklüyor.
Hazır Teitanblood demişken birkaç referans daha vereyim: Serpent Column’u; Teitanblood, Deathspell Omega ve THE DILLINGER ESCAPE PLAN (ilk başlardaki saf mathcore dönemi) gruplarının karışımı gibi düşünebiliriz. Zaten grubun başındaki Theophonos; Paracletus, Bergtatt, A Love Supreme, Hvis Lyset Tar Oss, Under a Funeral Moon, We Are the Romans gibi çok farklı anlayışlardan gelen albümlerden etkilendiğini söylüyor.
Bu etkilenimlerden en öne çıkanlar black metal ve mathcore olunca kaos-sever bir dinleyicinin ağzının sulanmaması, aklını yitirmemesi mümkün mü? Black metal tarafında hem modern hem de klasik taraflardan bir şeyler alınmış böylece zeka-ilkellik dengesi sağlanmış. Örnek vermek gerekirse aksak ritimli karanlık rifler beyin yakan davullarla çalındıktan sonra daha az agresif taramalarla müziğin duygusuzlaşması önleniyor.
Rif rif ayrışabilecek bir yapıdan çok, bütüncül bir beste yapısına sahip olduğundan ayıklayıp tek tek konuşmak mümkün değil pek, ancak Pantheoclasm’ın başı, Wars Waged in Private II’in sonu ve isim şarkısı Endless Detainment, Serpent Column’un ne kadar değişik olabileceğinin ispatları.
Bütüncül yapısının getirdiği ayrışmazlık, Serpent Column’un sizi hapsetmesini sağlıyor ve yaklaşık yarım saat boyunca şiddetli ve boğucu deneyim yaşatıyor. Vokal müziğin iyice hırçınlaştığı kısımlarda uzayan çığlıklar ile öfke ve deliliği yansıtsa da çok gözardı ettiğim kısım da vokal oldu. Bunun sebebi bu kadar varyasyonlu müzik içinde çok sıradan kalması. İlginç bir ilişki olacak ancak DEFEATED SANITY’de olduğu gibi bu bütüncül ve kaotik yapının temelinde davullar var. Yeri geliyor hayvani blast-beat ritimler ile kulak zarımızı aşındırıyor, yeri geliyor aksak davul ve zil oyunlarıyla aklımızı azaltıyor. Bazen de yeri geliyor, dümdüz ritimler ile bu kaotik şölenin içinde insanı dans ettiriyor. Davulların çeşitliliği ve yarattığı karmaşa zaten kısa olan albüm süresinin daha da kısaltıyor. Yüksek tempolarda gezinmesi, farklı türlere temas etmesi ve kısa şarkı süreleri (çoğu şarkı 2 dakika civarında ve en uzun şarkı 4 dakika bile değil) albümü çabucak biten ve elimizi yeniden başlatma tuşuna götüren bir öfke ve nefret fırtınasına çeviriyor.
Tabii bu fırtına boyunca bazı şeyler kötü (övgü değil) gidebiliyor. Albümün içine girmesi gerçekten çok zor ve ben Bandcamp’ten satın alıp dinlemiş olmama rağmen bazı yerlerde davulların dellenişi ve vokallerin çığlıkları dışında duyamadığım kısımlar olabiliyordu. Özellikle ilk dinleyişlerimde bazı kısımları kısmen anlayıp albümün kurcalamaya değer olduğunu fark etmesem büyük ihtimalle bu kadar dinlemiş olmazdım.
“Hem deneysel olsun hem de geldiği yeri unutmasın,”, “Öfke ve nefretin notalara dökülmüş halini duymak istiyorum!” ”Dayak yemek istiyorum ama malum karantina ortamında sataşacak biri yok,” “Mathcore mu dinlesem, black metal mi?” “Hasjarl ve Ben Weinman çocuk yapsa ne olur?” gibi cümleler kuruyor, kendinizi kaosseksüel olarak tanımlıyorsanız bu albüm tam olarak sizin ilacınız olacaktır.
Eline sağlık Börbır, çok güzel bir yazı olmuş. Albüm de baştan sona manyaklık; muhtemelen Serpent Column, Endless Detainment’ten sonra çok bozdu diyeceğiz ileride, Kathodos bayağı hayal kırıklığıydı zira. Ayrıca daha önce söylemiş miydim hatırlayamadım da bu albüm Bataille’nin DSO’nun meşhur ettiği şu cümlesinin müzikal karşılığı adeta:
“Every human being not going to the extreme limit is the servant or the enemy of man.”
“Ayrıca daha önce söylemiş miydim hatırlayamadım da bu albüm Bataille’nin DSO’nun meşhur ettiği şu cümlesinin müzikal karşılığı adeta”
Discord’da bir muhabbet sırasında yazmıştım onu. Kanıt gösterir gibi ekran resmini de yükledim. Zaa ss aldım mq evladı adminleri etiketleyin gibi oldu biraz hshahshah
https://i.resimyukle.xyz/dSNO1x.png
Hahaha, o kadar hak vermişim ki özümsemişim adeta, kusura bakma.
Eline sağlık güzel yazı olmuş, daha önce hiç Serpent Column dinlememiştim bu yazı vesilesiyle ilk defa dinleyeceğim.
Çok teşekkürler birilerinin dinlemesine vesile olmak güzel bir his. Aslında yazının tam orijinali bu değil bazı küçük ama yazının kalitesini inanılmaz değiştiren oynamalar var o yüzden Metalperver beye de teşekkür edeyim buradan. Bir de üstte duodenum’a da yanıt vermiştim ya da öyle zannediyorum ona da teşekkür ediyorum. Son olarak benden desteğini hiç esirgem…
Ne zamandır yorum yapacağım bu albüme ama üşeniyordum, yeni albümü dinlerken tekrardan döndüm buraya. Albümün açılış şarkısı olan Pantheoclasm’ın giriş riffi ve albümün son şarkısı olan Each and Every Temple’ın kapanış riffi aynı yani bir nevi albüm açılış yaptığı riff ile kapanış yapıyor. Albüm adının da ‘Endless Detainment’ olduğunu göz önüne alınca kafamda bir takım fikirler beliriyor ama şarkı sözlerini yayınlamadığı için net bir tahminde bulunamıyorum. Böyle bir mevzu takılmıştı kafama bir süredir, değinmeden geçemedim.
Ayrıca Wars Waged in Private II bu albümün Apokatastasis Panton’udur. Dünyanın sonu geldiğinde arka fonda çalacak bir şarkı.