Wheel – Resident Human
Merhaba.
Melankolik progresif metale hak ettiği değer verilmiyor bence. Doom kadar perişan veya standart bir metal albümü kadar da kavgacı olmadığı için olsa gerek, bir şeyi ancak en uç noktasında yaşadığı zaman onun bir değeri olabileceğini düşünen kitle için hep gözardı ediliyor bu kategorideki gruplar. Oysa ki RIVERSIDE‘dan KATATONIA‘ya, SOEN‘den PAIN OF SALVATION‘a, ne bileyim LEPROUS‘a kadar pek çok isim, aslında hakkıyla yapıldığında bu türün icracısını ne kadar çabuk yükseltebildiğini, peşine ne kadar büyük kitleler takabildiğini kanıtladı defalarca… Bu aralar çoğu konuda insanları kapalı, sığ olmakla suçlayan cümleler kuran insanların iş müziğe geldiğinde “ben de böyleyim canım, ne yapalım yani! X türü çöp, Y zaten müzik değil,” vari, insanı utanç denizlerine tüpsüz daldıran paylaşımlarını okuyup biraz yoruluyorum; ondan da sitemkar gibi girmiş olabilirim bugün konuya.
2015’te, Finlandiya’da kurulan, elemanlarının bir bölümü İngiliz olan Wheel, 2019’da yayımladığı ilk uzunçaları Moving Backwards ile progresif diyarında adını duyurmuş, hatta Soen ile turlayacak kadar da işi ileri götürmüş bir isim. Geçtiğimiz hafta piyasaya çıkan Resident Human ise, ilk albümün bir tesadüf olmadığının, Wheel adının ileride çok daha sık duyulacağının ispatı tadında bir albüm kabaca.
TOOL ve bana sorarsanız daha ziyade A PERFECT CIRCLE taraflarından bir ilham söz konusu Wheel müziğinde. Bu düşüncenin ortaya çıkmasında grubun hem ritim departmanında hem de müziğin trafik düzenlemelerinde ve kreşendo bölümlerindeki tercihlerinin önemi çok büyük. Ayrıca James Lascelles’in vokali de Maynar James Keenan’a öykünüyor gibi fazlasıyla. Hadi hepsini geçtim, ilk albümünün çıkışı öncesinde “bir sonraki Tool albümünü beklemektense onlardan nasıl bir şeyler duymak istediğimizi düşünüp stüdyoya girmeye karar verdik!” şeklinde bir motivasyon açıklaması yapmış bir topluluktan söz ediyoruz, haha. Neyse ki Wheel müziğinde Tool özentiliğinden daha fazlası var.
Dissipating gibi haddiden uzun olduğunu düşündüğüm bir açılış (11:52) sonrası Movement ile Wheel’in güçlü yanları daha net şekilde açığa çıkmaya başlıyor. Odaklı, özellikle ritim kısmında keskin bir şarkı Movement. Davulcu Santeri Saksala, teknik ve ritmik bölümleri aynı partisyon içerisinde bile dengeli biçimde kullanıp bir yandan rahatlıkla yakalanabilen, doğru baş hareketiyle ritme girilebilen bir zil ile (ride genelde) dinleyiciye kucak açarken bir yandan da kısa geçişler sırasında mücadeleci kalıplar deneyip müziğin progresif doğasını besliyor. Son Soen albümü Imperial‘da olduğu kadar da müziğin önüne geçmiyor üstelik. Bu açıdan kıyaslayınca Resident Human‘ı çok daha fazla sevdiğimi söyleyebilirim. Ascend‘deki tuşesi, Hyperion‘daki dinamizmi ve albümün geneline yayılan tribal kalıp tercihleri harika Santeri’nin.
Davul böyleyken bas gitar da nal toplamıyor elbette. Çoğu zaman gitardan daha aktif, özellikle parçaların verse bölümlerince ana fikri bas işliyor genelde. Zaten derin, pes bir prodüksiyon tercihi yapılmış ve bas da iyice gürlüyor bu müzikte. Enstrümanlar tertemiz ve bir şekilde de kulağıma çıplak gelen bir biçimde kaydedilmiş. Bütünde müzik dolu dolu olsa da her enstrümanı izole edip sadece onu dinleyerek de birkaç tur çevirebilirsiniz Resident Human‘ı. Vokal haricinde her birinin bu çabayı ödüllendireceğini söyleyebilirim.
Wheel’ın en standart ve sıkıcı diyemesem de gözden çıkarılabilir yanı vokal sanırım. Neyse ki sosyal konulara değinen zamansız sözler yazarak akılda kalıcı, güçlü vokal melodileri açığını kapamış grup ama yine de James Lascelles’in kendi tonunu, kendi yorumunu bulması şart gibi. Beste kalitesi ne kadar artarsa artsın sonunda bu tü müziğin başrolü vokal ve eğer yukarıda saydığım isimler kadar popüler olmak istiyorsa Wheel’ın bu konuda birkaç basamak atlaması şart gibi. 50 dakikaya uzanan albümde akılda kalıcı tek bir vokal melodisi yok neredeyse; müziğin, özellikle de bas-davul ikilisinin bu kadar sağlam bir altyapı kurduğu bir yerde vokalin bu kadar tekdüze ve monoton olması kabul edilebilir gelmiyor bana açıkçası. Benzer şekilde gitarlar da daha çok müziği doldurmakla, gerektiğinde gürültücü ama basit riflerle albüme enerji katmakla ilgili daha çok; aman aman bir gitar melodisi veya solosu kalmadı tekrarlı dinlemeler sonucu hafızamda. Yine de Resident Human‘ın son bölümlerinde olduğu gibi daha modern soslu, pes riflerle zaman zaman kendini hatırlatıyor diyeyim en azından.
Tool, Soen, Leprous gibi grupların başı çektiği bu müzikte yeni bir aktör olabilir gibi görünüyor Wheel. İlk albüme kıyasla bariz bir ilerleme kaydetmişler zaten (özellikle prodüksiyon ve ritim altyapısı konusunda), biraz daha ilerleyip kapağı Inside Out gibi bir progresif şirketine atabilirlerse ileride çok daha fazla duyarız isimlerini. Şimdilik sadece türün hayranlarını veya dinlediği ekstrem şeylerden yorulup biraz motoru soğutmayı amaçlayanları cezbedebilir gibi görünüyorlar. “Biz önceden de biliyorduk kardeşim,” deriz, havamız olur diye inceledik bakalım Resident Human‘ı, haha. Pusuya yattık, bekliyoruz gelecekteki işlerini.
78/100

Patreon’da hedef: 26/35
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp bir göz atabilirsiniz:
Çok beğendiğim bir tarz ama, nasıl soen zamanla yüksek yüzdeyle tool’a benzerken sonradan biraz farklı bir çizgiye geçtiyse, o şekilde bir değişime ihtiyaçları var bence.
Harika bir kesif oldu bu album. APC benzerligi konusunda katiliyorum. Benim tahminim tipki Soen’de oldugu gibi, bir sure sonra kendi tarzlarini oturtacaklar.