Ne Obliviscaris – Portal of I
Merhaba.
Reaksiyon videosu batağına düşen insanlardan biriyim. Sevdiğim bir şarkıyı ilk defa dinleyen insanların tepkilerini izlemekten büyük keyif alıyorum. Bir noktada benim de işim sevdiğim müziği birilerine dinletmek olduğundan bağlantı kurulabilir belki ama ne olursa olsun, coşuyorum arkadaşlar bu işe.
Tabii kendi halinde bir davulcu olarak en çok da davul performanslarını inceleyen, izleyen kanalları takip ediyorum. İçlerinden en beğendiğim, en doğru tespitleri yaptığını düşündüğüm kanallardan biri de özünde bir caz davulcusu olan Garrett Miller’ın garrettmillerdrums kanalı. Kendisini Dan Presland’ın Ne Obliviscaris’in çılgın And Plague Flowers the Kaleidoscope performansını izlediğinde keşfettim ve o günden beri de sıkı bir takipçisi sayılırım. Meraklısı çıkarsa video şu:
Avustralyalı, kendi halinde bir ekstrem progresif metal topluluğunun dokuz sene önce yaptığı bir şarkıyla YouTube’un reaksiyon videoları dünyasında kendine yer bulabilmesi ise grubun hem güncelliğini hem de etkileyiciliğini iyi özetleyen bir hadise. Pisces videosu reaksiyonlarıyla hayallerinin ötesinde bir şöhrete kavuşan JINJER‘dan tutun da “ben oradaydım!” diye hava atmaktan asla çekinmeyeceğim, Darkside’ın muhteşem performansıyla MGŁA isminin ana akımda geçmesini sağlayan Exercises in Futility V reaksiyonlarına kadar artık YouTube, metal dünyası için önemli bir varlık alanı ve bu alanda bir şekilde kendine yer bulabilen, içeriğe dönüşebilen grupların diğerlerinden çok daha avantajlı olacağı açık. Haliyle Ne Obliviscaris’in Portal of I‘ını incelemek üzere bilgisayar başına oturduğumda aklıma ilk olarak bu komik suratlı caz davulcusunun reaksiyon videosu gelmesini normal bir durum olarak kabul etmeli belki de.
Peki neden Portal of I inceliyorum bugün? Çünkü PATREON‘da aramıza katılıp Metalperver’e destek olmaya başlayan Tahir Pehlivanoğlu öyle istedi. Siz de özel incelemeler, çeşitli Patreon hoşlukları ve esas olarak Metalperver’e katkıda bulunmak için Patreon’a göz atabilirsiniz. 25 kişi olduk geçenlerde, delilik gibi bir şey.
Ne Obliviscaris, aslında ilk olarak The Aurora Veil demosuyla, 2007 yılı kadar uzak bir geçmişte adını duyurmuş, henüz bozdu mu bozmadı mı tartışmalarının başlamadığı, dünyayı kasıp kavurmakla meşgul OPETH‘in çılgın attığı zamanlarda adeta yeni bir Opeth mi geliyor sorusunu zihinlere kazıyıp beklentileri tavana vurdurmuştu. Avustralyalı progresif topluluğun tatlı-sert dengesini iyi oturtan müziğinin keman ve neoklasik pratikler ile beslenen farklı tınısı sayesinde Ne Obliviscaris, ilk albümü Portal of I‘ı bile çıkarmadan meşhur oldu yani. Öyle ki bugün baktığınızda Metal-Archives‘ta The Aurora Veil demosu ile ilgili tam 16 inceleme var ve ortalama puan da 91. Bir demo için, hem de Metal Archives gibi denyo dolu bir ortam için müthiş bir başarı bu.
Bu noktada Ne Obliviscaris’in bir karar alması gerekiyordu ve bence doğru bir kararla demodaki üç parçayı da Portal of I‘a koyarak albümü yayımladılar. Bir yandan o şarkıların gücünü kullanmak istemeleri çok anlayışla karşılanması gereken bir şeyken demo ile albüm arasında beş sene gibi uzun bir süre olması, senelerdir bu insanlardan yeni müzik bekleyen progresif sevdalılarını tetikledi bu karar beraberinde tartışmalar da getirmedi değil. Gerçi demo üçlüsü o kadar güçlü ki Portal of I, kısa sürede ekstrem progresif metalin en değerli albümlerinden birine dönüştü ve hakkındaki bu ufak tefek olumsuzluklar, hakkıyla gözardı edildi.
Ne Obliviscaris’in müziği takdir edebilecek kulaklara sahip herkes için çok kaliteli bir müzik ürettiğini söylemek gerek. Konu metalden çıkıyor bu noktada ve daha temel bir noktaya vararak müziğin evrenselliğine bağlanıyor; Ne Obliviscaris, konservatuar müfredatına alınabilecek kadar ciddi bir bestecilik bilgisiyle metale yaklaşan bir ekip ve bu müziği değerlendirirken de kıstasların, bakış açısının standart bir metal albümüne göre biraz daha farklı olması gerektiğine inanıyorum.
Prof. Matthew Hindson aracılığıyla Sydney Conservatorium of Music müfredatına giren And Plague Flowers The Kaleidoscope üzerinden konuşmak daha anlamlı belki ama albümdeki yedi parçanın tamamı müzik üretiminin teknik tarafında zihin açabilecek içgörüler yaşatmaya elverişli bir yaratıcılığın ürünleri olarak ışıl ışıl parlıyorlar. Kompozisyon kısmı bir kenara, müzik teorisi tarafında mod bilgisine sahip herkes için türden türe sıçrayan grubun akıcılığı sağlarken kullandığı tekniklere hayran kalmamak da mümkün değil. Standart bir ekstrem davul atağı ve arkasından canavar bir blast-beat ile açılan albümün yalnızca dört dakika içerisinde buradan bas-keman ikilisinin özgürce kendinden geçtiği, Francisco Tárrega, Isaac Albeniz gibi büyük flamenko bestecilerinden ilham alan gitarlarla yepyeni sulara yelken açılan sıçramalar gerçekleştirmesi bile taze, yeni ve yenilikçi bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Tapestry of the Starless Abstract‘ı ilk dinlediğimde yaşadığım şaşkınlık hala hatırımda. 70 dakikanın bu kadar çabuk, akıcı bir şekilde geçmesine ise bugün bile şaşırmaya devam ediyorum zaten.
Nerd‘e bağlayıp kuş kadar müzik teorisi bilgimle burada sizlere cringe anları yaşatmak istemediğim için uzatmayacağım hiç; uzun yıllardır Ne Obliviscaris’in müzikal becerisini takdir ediyoruz zaten hep beraber. Ne var ki ben gruba getirilen eleştirilerin dayanak noktalarından biri olan, metal kısımlar o kadar da metal değil minvalindeki görüşlere de pek katılmadığımı söyleyebilirim. Xenoyr’in brutal vokalleri Tim Charles’ın dramatik temizleri arasında kaynayıp gidiyor belki çoğu zaman ama güzel & çirkin diye tanımladığımız bu vokal ikiliğini Ne Obliviscaris kadar metal bir biçimde veren çok az grup var. Tabii çoğunlukla temiz tarafı opera vokalleri yapan meleksi hanımlar gerçekleştirdiğinden burada iki vokalin de erkek olmasının etkisini gözardı etmemek lazım. Vokallerden biri kadın olsa (ki grubun ilk günlerinde denenmiş bir soprano) hali hazırda atmosfer ve duygu bakımından kırılgan sayılabilecek albüm daha da duygusal hala gelebilirmiş.
Vokaller haricinde Dan Presland’ın hiçbir ahval ve şerait içerisinde durmak bilmeyen çiftkrosoğlu davulları da yalnızca müziğin bel kemiğini oluşturmakla kalmıyor, kemanla birlikte tuşenin yükseldiği anlarda “metal be kardeşim!” vanasını da açıyor sonuna kadar. Tapestry of the Starless Abstract ‘ın 6:55 itibariyle roketleyen 2. yarısında veya Of Petrichor Weaves Black Noise‘un ortasındaki tremolo – blast-beat bölümünde, arkadaki tüm tekniğe rağmen her seferinde kendimden geçmemi sağlıyor Presland. Atakları sade ve tekrara dayalı belki ama hep doğru, hep son damlasına kadar o barı dolduran ataklarla müziği yükseltiyor. Teknik demişken, And Plague Flowers The Kaleidoscope‘un meşhur break-down bölümünde olduğu gibi bazen Ne Obliviscaris’in tekniğinin müziğin ruhundan, agresif ve coşkulu doğasından yediğini düşünüyorum ve yukarıda bahsettiğim eleştiriye katılmasam da grubun bu ultra kontrollü, hakim ve teknik tavrının patlama anlarının şiddetini indirgediği şeklinde bir fikre karşı çıkmam herhalde. Zaten çok sert bir ekstrem metal dinlemek istiyorsanız ne işiniz var Ne Obliviscaris’te gibi bir yere de çekebiliriz konuyu.
Bir de tabii Forget Not var ama (grubun adı da Latince’den çevirdiğinizde Forget Not, yani Unutma oluyor bu arada) o şarkının herhalde herkeste farklı bir karşılığı var. Duygusal bir lunapark trenine binmiş, yerçekimiyle savaşıyor Tim Charles’ın kemanı ve zaten albümün yıldızı olduğu o ana kadar anlaşılsa da iyice pekiştiriyor. Dinamizm, tür geçişleri, tempo-ritim kontrolü ve diğer her şey boşa çıkıyor bu virtüöz adamın melankolik kemanı devreye girdiğinde. Progresif kısım, metal kısım, tekrar progresif kısım gibi sıkıcı bir formül kullanmıyor belki grup ama geçişleri aksar gibi olduğunda da Tim Charles açığı kapıtıp iki farklı bölümü bağlıyor birbirine. Opeth ismini bir kez daha anmamızı sağlayan ilhamına rağmen grubun buradan yola çıkıp kendi inşasını nasıl gerçekleştirdiğini görmek adına Forget Not ve arkasından gelen And Plague Flowers the Kaleidoscope, hem Tim Charles’ın hem albümün hem de grubun şu ana kadarki zirve anları bana sorarsanız.
Bu özgüvenli, progresif metalin bir sonraki süper yıldızı mı geliyor dedirten ilk albüm sonrası Ne Obliviscaris hayal ettirdiği sıçramaları yapıp ekstrem progresif metal tahtını ele geçiremedi ama ne olursa olsun Portal of I, bu müziğin başına gelen en kaliteli işlerden biri olarak tarihe geçti. Daha özgür ruhlu bas gitarı ve kozmik sözleri konuşamadık bile, öyle düşünün. Hatta ARCTURUS veya ENSLAVED gibi isimleri hatırlatan canavar black metal blast-beat‘lerini de yeterince övdüm mü, emin olamıyorum. Kısacası eğer progresif veya ekstrem metal düşmanı değilseniz Portal Of I‘da mutlaka bir şey bulursunuz, o yüzden şimdiye kadar dinlemediyseniz bir an evvel bu yanlıştan dönün. Hatırlattığın, tekrar tekrar dinlememe vesile olduğun ve elbette Metalperver’i desteklediğin için de tekrar teşekkürler plaklara fısıldayan adam.
94/100
Patreon’da hedef: 26/35
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp bir göz atabilirsiniz:
Inceleme için çok tesekkur ederim Korhan,ben bu kritigi okuyarak da 3-5 kez daha dondürürüm plagı 🙂
umarım grubun konserinde de birlikte kafa sallama imkanı buluruz🤘
Beğendiğine sevindim. Şöyle üç-dört Avustralyalı grubu toplayıp bir KANGURU FEST düzenlemek istiyorum ya haha. Elbet bir gün!
Evet valla Belakor,Ne Obliviscaris,Ulcerate ile hırpalanmak hoş sanki? 😀
Hahah, bu adamin kanalini ben de takip ediyorum ya. Gecen gunlerde de “Vocal coach reacts to Jinjer – Pisces” batagina dustum cok fena, butun videolari izlemisimdir herhalde hahaha.
Ne Obliviscaris bir turlu icine giremedigim bir grup ama kritigi okuyup puana bakinca bu albumden baslanak gerek herhalde diye dusunuyorum dogru mudur?
Doğru. Hatta Portal of I’ın üzerine çıkamadıkları için bunu dinleyip çok da sevemezsen gerisini kurcalamana gerek yok. Sararsa diskografi sırasıyla devam. 🙂 Biraz müzisyen müziği olduğunu düşünerek dinlemek gerektiği uyarısını da yapayım gene.