Grand Cadaver – Madness Comes [EP]
Merhaba.
Bugün, aslında üzerine uzun uzadıya konşulacak kadar materyal barındırmayan bir EP inceleyeceğim ama kısacık süresine rağmen şimdiden senenin ilginç işlerinden biri olarak hafızamda kalacağına eminim; biraz konuşalım madem.
80’lerin ortasından beri İsveç ekstrem metal sahnesinde yer alan önemli isimlerin bir araya gelmeleriyle, 2020’nin yaz aylarında hayata geçirilen bir proje Grand Cadaver. Belki çok ilham verici, heyecanlı bir motivasyonu yok ama yıllardır metalin farklı kulvarlarında üreten isimler birlikte vakit geçirmek ve biraz da İsveç death metali yapmak üzere bir araya gelmişler. Ortaya ise elbette eksiksiz, katışıksız, saf bestelerden oluşan Madness Comes adında bir EP çıkmış.
Kadroda kimler var, hızlıca bir göz atalım: Davulda KATATONIA‘dan ayrıldıktan sonra adeta kendini yeniden keşfeden, DISRUPTED ve V gibi isimlerle de üretmeye devam eden davulcu Daniel Liljekvist ve vokalde tüm zamanların en sempatik frontman kişilerinden, Moment ile bir tık üzse de gönüllerin şampiyonu olmaya devam eden DARK TRANQUILLITY insanı Mikael Stanne ikilisi, kadronun ağır topları olarak öne çıkan isimler. Ayrıca kült doom/death topluluğu TREBLINKA, EXPULSION, TIAMAT, PAGANDOM, THE MOTH GATHERER, MR. DEATH gibi gruplarda da bir şekilde yer almış Christian Jansson, Alex Stjernfeldt ve Stefan Lagergren de yabana atılacak isimler değiller tabii. Böylesi dolu dolu bir ekipten sadece dört parçadan (kelle başı bir şarkı edeydi bari be kardeşim) oluşan, 13 dakikayı anca zorlayabilen bir iş çıkması ise Madness Comes‘a dair olumsuz nitelendirilebilecek tek şey herhalde.
Neredese nakaratsız, haliyle de yapısız bir beste anlayışı benimsemiş Grand Cadaver. Güçlü, derin ve hem prodüksiyon hem de kadronun bir araya gelişi itibariyle akıllara BLOODBATH‘i getiren canavar bir parçayla açılan EP’nin akılda kalıcı olmak, konserlerde şarkıları seyircilere söyletmek gibi bir amacı olmadığı hemen anlaşılıyor. Dark Tranquillity, Katatonia gibi melodi, kulak dostu metal, crowd-pleaser şarkı yazımı vesaire gibi konularda ilk akla gelen isimlerin elemanları, oradaki işlerden baydıklarını hemen belli ediyorlar kısacası ve kural, düzen tanımadan geliyor delilik adeta. Dört parçanın dördü de klasik İsveç death metal pratiklerini modernleşme, yenileme gibi kaygılar taşımadan, olduğu gibi yansıtıyor.
Bu gösterinin yıldızı ise kesinlikle Mikael Stanne. Kendine has, anlaşılabilir olsa da yeterince derin ve kötücül tınlayabilen vokalini neden kavgacı death metalden esirgedi bunca sene, anlamak mümkün zaten bence ama zararın neresinden dönülse kar ve nihayet böyle jilet tonlu, dayakşör bir işte onu duyabildiğimize mutluyum açıkçası. Özellikle ufak melodi kırıntılarıyla karanlık bir DT parçası gibi duyulan Staff of the Oppressor‘da, gitarların es verip kendisine alan açtığı Blood-filled Skies‘da falan uçuyor Mikael resmen. Umarım bu EP, bu işin başlangıcı olur ve Mikael’i sık sık bu tip projelerde duyarız artık.
Melodi demişken, saçının telinden ayağının ucuna kadar 90’lar İsveç’i koksa da SLAYER, POSSESSED gibi isimlerden ilham alan minik anlar, Madness Comes‘a dair en keyif veren şeyler oldu benim için. Açık söylemek gerekirse hayli standart, yaratıcılıktan yoksun death metal bestelerinin içerisinde bu ufak kırıntıları da serpmeselerdi tatlar kaçardı biraz belki ama neyse ki bir hammer-on/pull-off kadar yakın işte bazı şeyler ve Staff of the Oppressor – Blood-Filled Skies ikilisi, Mikael’in vokali dışında gitar anlamında da dikkatli kulaklar için ders niteliğinde işler barındırıyor bence. Yine de toplamda beste heyecanı düşük bir EP bu epey, onu da söylemek şart.
Kolay unutulacak bir tabiata sahip olsa da Mikael’in vokali ve veteran müzisyenlerin ustalıklarıyla öne çıktı bir şekilde Madness Comes. Geçen yılın nasıl geçtiğini düşünürsek bu adamların yazın bir araya gelip biraz gürültü çıkarmak istemeleri kadar normal bir şey olamaz zaten herhalde, biraz da öyle bakmak lazım bence. İsveç death metali ile aranız iyiyse kaçırmayın; uyuşuk bir güne 13 dakikada enerji basın.