Yoth Iria – As The Flame Withers
Merhaba.
Fransa, İzlanda, Amerika, İsveç, Norveç, Finlandiya, Doğu Avrupa… Black metal denilince aklımıza ilk gelen ülkeler ve bölgelerden bazıları bunlar. Özgün tonunu bularak kara sancağın altına yeni bir birlik getiren bu ülkelerin arasında herkesin favorisi başka olmakla birlikte her birinin bu müziğe ne kadar çok şey kattığı da yadsınamaz herhalde. Bununla birlikte nedense biraz görmezden gelinen, black metal lafı açıldığında sıranın en sonlarında, pek çok ülkenin muhabbetinin bitmesini beklemek zorunda kalan bir ülke daha var: Yunanistan.
Hemen yanıbaşımızda böylesine güçlü bir black metal sahnesi yaratmayı başaran komşularımızın binlerce yıllık kültürel miras ve üzerinde durduğu toprakların ruhunu, Akdeniz kültürüyle harmanlayıp kendine has bir black metal anlayışı oturtması, biraz kıskanıp hayıflanmama neden olsa da çok büyük bir başarı aslında. ROTTING CHRIST‘tan VARATHRON‘a, NECROMANTIA‘dan THOU ART LORD‘a kadar pek çok isimle dünyanın saygı duyulan sahnelerinden birine sahip Yunanistan ve şimdi de o sahneye yepyeni bir isim eklendi: Yoth Iria.
Yoth Iria’ya gözü kapalı dalmamın tek sebebi grubun Yunanistan’dan çıkması değil; fazlasıyla tanıdık ve yıllardır farklı gruplarda enfes işlere imza atmış veteran iki müzisyenden oluşması. Rotting Christ’ın kurucu kadrosunda yer almış, yukarıda saydığım diğer isimlerde de çalmış/kurmuş veya destek olmuş bu iki black metal nefesi, Yoth Iria adı altında yeni bir sefere çıkmaya karar vermiş. Tabii böylesi şöhretli iki kurmaydan görev çağrısı gelince Helenik sahnedeki ast rütbeli isimler de hemen yardıma koşmuş. İşin ehli oldukları defalarca kanıtlanmış isimlerin yer aldığı bir isim yani Yoth Iria ve As the Flame Withers, 2019’da hayata geçirilen bu projenin/grubun ilk stüdyo albümü.
Katmanlar, ses duvarları, göğüs kafesine oturan filler, nefes borusu tıkayan yoğun atmosferler… Günümüz black metal anlayışına egemen pratiklerin birçoğunun es geçildiği, melodinin ve şarkı yapma vizyonunun ön planda olduğu bir albüm As the Flame Withers. Ne demek bu? Geçit vermeyen tremolo gitar saldıları yerine çok daha rif rif, melodi melodi ilerleyen besteler, daha geçirgen bir atmosfer ve rahat dinlenebilir, kolay bir black metal albümü demek. Birçok grup gibi Yoth Iria da Sümer taraflarından alınmış bir ilham ile kutsalı alaşağı etmek üzere kaos övüp duruyor elbette ve keskin bir black metal ile azizlerin ruhlarına zehirli oklar fırlattıkları anlar hiç de az değil, fakat son zamanlarda dinlediğim en kulak dostu black metal albümlerinden birine imza attıklarını da söylemeden geçemeyeceğim. Oh, özlemişim.
Düşük-orta tempolu atmosferik parçalarla 80’ler ruhunun 2. dalga ile birleştiği keskin black metal şarkıları arasında sağlam bir denge kuruyor albüm. The Great Hunter ve The Red Crown Turns Black ile bir şok saldırısı düzenledikten sonra Hermetic Code ve The Mantis gibi senfonik ögelerin arttığı (ilki) veya 80’ler NWOBHM anlayışının yüceltildiği (ikincisi) parçalarla çeşitlilik ve dinamizm adına klas hareketlere imza atılmış. Parçalar ilerledikçe daha folklorik, ritüelistik, okült yerlere de uzanıyor besteler ve bu dinlediğimizin bir Yunan black metal albümü olduğunu hatırlatıyor. Konuk gelen gitar, davul ve klavye ise neredeyse ana elemanların önüne geçecek kadar sağlam performans göstermelerinin yanı sıra, her enstrümana tek tek odaklanıp dinlemeyi sağlayan, nefes alan prodüksiyondan da beslenmişler fazlasıyla. Fazla macera aramayan, ekstrem olacağız diye zorlamayan besteciliği de ekleyince defalarca dinlense de yormayan, baymayan bir albüm dönüşmüş As the Flame Withers.
Öte yandan biraz güvenli, biraz heyecansız da bulunabilir tabii. Çeşitlilik konusunda da her ne kadar bence pozitif bir etkisi olsa da bir şarkı tamamen atmosferik, bir şarkı neredeyse JUDAS PRIEST seviyesi jilet rifler, bir şarkı da baştan aşağı blast-beat derken albüm ruhunu korumakta zorlandığına dair fikirler beliriyor insanın kafasında ister istemez. Müzisyenlerin diğer işlerindeki o saf karanlığı, ayin havasını veya binlerce yıllık kültürel birikmişliği duyamayabilirsiniz burada. Yine de tek tek şarkıların hepsini beğendim neredeyse ve The Magus’un biraz müziğin gerisinde kaldığını düşündüğüm vokal performansına rağmen hala yeterince yırtıcı, heyecanlı ve saldırgan tınlıyor benim kulaklarıma. O neredeyse kısmını ise Unborn, Undead, Eternal ve Tyrants parçaları oluşturuyor daha çok. Son dönem Rotting Christ’ının (geçen hafta Sakis Tolis’in Season of Mist için bir Rotting Christ – Spotify listesi hazırladığını, 25 parçadan oluşan listede The Heretics‘ten sadece BİR TANE şarkı koyduğunu biliyor muydunuz? Bakın kim haklı çıktı şimdi…) ne kadar uyduruk bir şey olduğunu tekrar hatırlamamı sağlayan tembellikler çok çabuk sıkılıp uzaklaşmama neden oldu bu parçalardan. Eleştirilerim ve zayıf noktalar olarak kulağıma çarpan şeyler de bunlardı sanırım.
As the Flame Withers, özellikle Yunanistan topraklarında üretilen black metali seven her dinleyicinin rahatlıkla benimseyebileceği, bir süre oyalanabileceği bir albüm. Bununla birlikte o topraklardan çok daha görkemli işlere şahit olduğumuzdan biraz zayıf kalıyor. Projenin başında iki general var belki ama ortaya çıkan iş biraz daha görev adamı tadında, biraz daha rütbesiz bir şey olmuş. Olsun, ona da ihtiyaç var. Bir sonrakine taşlar daha iyi oturur belki yerlerine.
Dinlemesi çok zevkli 😀 ilk albüm için çok başarılı buldum. Bu çeşitlenmelerin tümü biraz karakter arayışı gibi geldi bana ileride grup kendine özel bi tını yakaladığında bu çeşitlenmelerin azalacağını düşünüyorum (ki bu renkli haliyle de oldukça sevdim.)