Nervosa – Perpetual Chaos
Merhaba.
Bugün bir girlband ile karşınızdayım. Tabii bu girlband, Destiny’s Child veya Spice Girls (takip ettiğim son girlband bu ikisiydi galiba, o yüzden güncelden örnek veremedim kusura bakmayın) gibi değil pek; çivili kemerler, ürkütücü kontakt lensler ve jilet gitarlarıyla öne çıkan Brezilyalı Nervosa’nın yeni albümü Perpetual Chaos‘a dalıyoruz bugün. Özgün kadrosundan geriye yalnızca kurucu gitarist Prika Amaral kalmış, kısacası kağıt üzerinde dağılmış bir haldeyken Prika ‘nın çabaları ve Napalm Records‘un da desteğiyle hayata dönen grup, TRIUMPH OF DEATH kadrosunda canlı izleme şansı bulduğum bas gitarist Mia Wallace, melodik death metal topluluğu BLOODHUNTER vokalisti Diva Satanica (ablacım ne yapıyorsun ama ya) ve LIGHTFOLD davulcusu Eleni Nota’lı yepyeni kadrosuyla karşımızda.
Bir Brezilyalı, bir Yunan, bir İtalyan ve bir İspanyol’dan oluşan Nervosa, insanda Avrupamerkezci bakış açısını besleyeb, “az daha batıda doğsaydık da biz de dünya vatandaşı olsaydık ne vardı,“ gibi benim kendim şahsen bireysel olarak asla kurmadığım ama bazı kendini bilmez ecdatsız terbiyesizlerin ağzından düşürmediği cümleleri akıllara getiri… Ne biçim kırdım direksiyonu yalnız ya. Adamı ne yaparlar, biliyor musunuz? Fakat iyi kırdım, haha. Ne güzel dört ülkeden dört özgür kadın tatlı tatlı bir araya gelmişler ve havyan gibi, adab-ı muaşeretten bihaber gibi müzik yapıyorlar. Bizim nice potansiyelli pırlanta hanımlarımız ise Edirne’nin ötesini geçtim, mahalledeki bakkala giderken bile tedirgin.
Müzikte kalalım. Bir zamanların Brezilyalısı, şimdidin Birleşmiş Milletlerlisi (öeh) Nervosa, sert bir thrash metal icra ediyor. Tabii böyle dramatik bir kadro değişimi sonrası müziğin de değişmesini beklersiniz ama Nervosa, thrash temelini korumayı sürdürüyor. Özellikle DESTRUCTION vokali Schmier’in konuk olduğu Genocidal Command, SLAYER‘a göz kırpmakla kalmıyor, Time to Fight parçasıyla birlikte albümün thrash ve punk kökleriyle, 80’lerle bağlantısını kuvvetlendiriyor. Konuk demişken; FLOTSAM AND JETSAM insanı Erik “AK” Knutson’ı da es geçmeyelim. Rebel Soul‘da
Müzik thrash temelinde dedim ama tabii yeni elemanların da çorbaya kattıkları tuzdan bahsetmeden olmaz. Örneğin vokal tarafında death metal ile dirsek temasında bir performans gösteriyor Diva Satanica ve Perpetual Chaos‘u daha brutal, daha karanlık ve öfkeli bir albüme dönüştürüyor. Camı çerçeveyi indirerek giren başarılı açılış parçası Venomous‘ı ilk açtığımda, eğer grubu önceden takip ediyor olmasaydım, vokalin kadın olduğunu anlamakta zorlanırdım. Köhür köhür böğürüyor Diva Hanım. Kapanış parçası Under Ruins‘e de mutlaka göz atın vokalinin dominantlığını ve gücünü görmek için. Nervosa’nın death metale yaklaşmasını sağlayan, çiğ thrash türüne karşı önyargılı olanların da Nervosa müziğiyle bağ kurabilmesini sağlayabilecek türden, hakikaten brutal ve güçlü bir vokal yapıyor; yürü bee. Haha, coştum ben bu kadına biraz.
Parlak prodüksiyona rağmen çiğliğinden bir şey kaybetmeyen, Güney Amerika thrash metalinin o kirli ve acımasız atmosferini doğru yansıttığını düşündüğüm albümde öne çıkan bir diğer performans da davul dövücü komşu Eleni Nota’ya ait. Zaten nefes aldırmayan, hem hızlı hem de dinamik bir davul yazmış, evet ama yalnızca görevini yapmanın dışında blast-beat giderken araya soktuğu triplet vuruşlarla ve rim shot süslemeleriyle kendi imzasını da atmış albüme. People of the Abyss‘teki küçücük davul solosu dışında öne çıkarmıyor kendinisi belki ama özellikle çılgın atan bölümlerdeki ritim performansını çok beğendim. Yine kapanış parçası Under Ruins‘i referans göstereceğim ama her anlamda albümün en iyilerinden gerçekten ve Eleni de yardırıyor bu parçada.
Prika’nın gitarları ise daha standart bir seviyede olmasına karşın ben bunu defalarca dinledim bezginliği de yaratmıyor asla. Solo perfromansını çok yeterli bulmamakla birlikte (Under Ruins‘in bile zayıf karnı solosu mesela) ritim konusunda hakikaten türe hakim bir gitarist olduğunu kanıtlıyor Prika. SLAYER‘dan DESTRUCTION‘a, erken dönem SODOM‘dan POSSESSED vari death metal taramalarına kadar geniş bir yelpazede, gayet sağlam bir bestecilik perfromansı göstermiş. Bu haliyle de grubun önceki kadrosunun sahip olduğu daha direkt ve punk tavrın yerini müzikal olarak daha dinamik ve doyurucu bir beste anlayışına bıraktığı söylenebilir. Hatta bu noktada konuk vokal performanslarının ve o parçaların bu akışı bozduğunu düşünüyorum. Görece çok daha basit tutulmuş, Scmier ve Knutson parlasın diye vokal odağında yazılmış bu sade ve tekdüze parçalar, Nervosa’nın kendi bestelerinden gelen o at koşturma heyecanını baltalıyor. Pazarlama açısından doğru hamleler gibi görünebilir ama açıkçası Nervosa’nın böyle bir ittirmeye ihtiyacı yokmuş; Perpetual Chaos, kendi başına da gayet güçlü.
Özetle Nervosa, zaman zaman death metale göz kırpan sert bir thrash sevenler için Perpetual Chaos ile iyi bir iş başarmış. Prika Amaral, çok doğru bir kadro toparlamış ve röportajlarından anladığım kadarıyla kafasındaki vizyonu da yansıtabilmiş albüme. 2020’de dağılmanın eşiğine gelmiş, üzerine de salgın yemiş haliyle Nervosa’nın eskisinden de güçlü bir şekilde ayağa kalktığını görmek sevindirdi beni fazlasıyla. Umarım bu kadroyu koruyabilir ve istikrarlı bir şekilde, cayır cayır thrash albümleri yapmaya devam edebilirler.
Album simdiden favorilerimin arasina girdi Slayer a Mitch Lucker i koymussun hepsinide kadin yapmissin gibi Kusursuz! 👌
Geri bildirim: Bloodhunter – A Twist of Fate to Come – Metalperver