Akhlys – Melinoë
Merhaba.
Okur ve Patreon destekçilerimizden Duodenum, senenin son çeyreğinde çıkıp kimi listeleri altüst etmeyi başaran yeni Akhlys albümü Melinoë‘yi inceledi. Buyursunlar:
Yaratıcılığın kompütasyonel bir mesele olduğunu düşünüyorum. Dadabots, Emily Howell gibi insanlardaki yaratıcı süreçlerden ilham alınarak yazılmış bilgisayar programlarının müzik yapması, şiir yazması, hatta gönderenlerin anonim olduğu yarışmalarda ödül alarak Turing Testi’ni pekiyiyle geçmesi; yaratıcılığı kendine has gören, doğaüstü olaylarla ilişkilendiren insan-merkezci fikirlerin yanlışlığının ispatı.
Yapay zeka denen kara kutunun içindeyse şöyle bir çalışma mekanizması var: girdi olarak müzik/resim/şiir gibi üretmesini istediğimiz modaliteden örnekler koyuyoruz, program bunları inceleyerek paternleri öğreniyor ve bu paternleri taşıyan çıktılar veriyor. Çok teknik detayına girmeden işin arkaplanında lisede öğrendiğimiz analitik geometrinin büyük rol oynadığını söyleyebilirim.
İnsanda da durum çok benzer. Dinlediğimiz müziği öğreniyor ve bu kalıplara uygun müzik yazıyoruz. Retro-thrash gibi türlerin eski thrash metalin tadını vermemesinin sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum, eski thrash gruplarının çok farklı girdileri varken retro-thrash gruplarının tek girdisi eski thrash grupları. Çok benzer dedim, çünkü yapay zekadan farklı olarak insanda farklı modaliteler arasında tercüme edilebilirlik var gibi duruyor. Örneğin bir resimden çok etkilenip bunu müziğe dökebiliyoruz. Hatta hissettiğimiz bir duygu sadece yaptığımız besteyi değil, günlük konuşmada ağzımızdan çıkan sözcükleri bile etkileyebiliyor.
Bardo Methodology’ye verdiği röportajdan öğrendiğime göre Akhlys, Naas Alcameth’in karabasanlarını müziğe tercüme etme aracı. The Dreaming I ile klasik olarak görülen bir albüm ortaya koyan müzisyen, geçen sene AORATOS’la çıkardığı Gods Without Name’de daha direkt bir yaklaşım benimsemişti. Melinoë, bu yaklaşımın Akhlys’e uyarlanmış hali gibi. The Dreaming I’dan çok daha direkt bir albüm Melinoë. Bir karabasanda çıkardığı sesleri de barındıran Succubare dışında atmosferik kısımlar minimal tutulmuş, blast-beatler ve katman katman gitarlar hakim. The Dreaming I’daki atmosfer yaratma sevdasını sevememiş bir insan olarak bu durum albümü ilk dinlediğimde çok heyecanlandırdı ve mutlu etti beni. Albüme dair en sevdiğim unsur da katman katman kontrpuan oluşturan gitarlar oldu.
Yaşayanların bildiği karabasan hissini müziğe çok iyi döküyor Akhlys. Bunda tertemiz ve güçlü prodüksiyonun etkisi de büyük. ARCHSPIRE, CATTLE DECAPITATION gibi isimlerle de çalışan Dave Otero monolitik bir ses duvarı yaratmış. Blast-beatler, aşırı hızlı bir twin kullanımı, üst üste binen vokal katmanları ve gürültülü gitarlar kimi zaman yorucu olabilen bir deneyim yaşatıyor albüm boyunca. Vokal konusunda bence Alcameth’in kariyerindeki en iyi performansını görüyoruz. Black metal standartlarına göre çok geniş bir aralığa sahip vokaller çeşitli efektlerin de desteğiyle albümün korkunç bir hüviyete bürünmesini sağlıyor. Yayınlanan ilk şarkı Pnigalion’un girişinde çıplak bir şekilde duyduğumuz sesiyle geriyor da geriyor.
Fakat en nihayetinde albümün etrafında oluşmuş heyecan dalgasıyla empati kuramıyorum. Bunun iki sebebi, var: birincisi albümdeki bazı kısımların, prodüksiyonun da etkisiyle, atmosferik voidgaze generator tarzı bir yapay zekadan çıktığını hissetmem. İkincisi ise müziğin kimi zaman hiçbir yere çapalanmadan, havada süzülen bir esir niteliğine bürünmesi. Dinleme süreci boyunca diken üstünde duruyorum fakat bittiğinde aklımda bir şey kalmıyor. Dinleme sürecinde kulağa çok batan problemler değil, Fakat yukarıda da bahsettiğim Pnigalion’un girişi, Ephialtes’in 6:05 civarı başlayan kısmı gibi karakterli, insanın aklına kazınan kısımlar daha fazla olsaydı klasik denebilecek bir albüm olurdu diye düşünüyorum.
Melinoë sadece bir müzik albümü değil, aynı zamanda bir deneyim. Yazıya başlarken albümü de başlatmıştım ve şu anda arka arkaya ikinci dinlemem bitmek üzere, inanılmaz gerginim. Sırf bunu tecrübe etmek için bile dinlenebilecek bir eser. Baştan sona boğuyor, geriyor, diken üstünde tutuyor. Bittiğindeyse bir karabasanın bitişi gibi yorulmuş, dehşete düşmüş ama memnun bir halde bırakıyor.
Kritiğe inanılmaz katılıyorum albüm vermek isteğini gayet iyi veriyor ama ambient kısımlar artık Naas Alcameth’in hep yaptığı şekilde olduğundan çekici gelmiyor. Önceki albüme ilk dinlemede ısınamasam da sonraki dinlemelerde çok beğenmiştim. Yazıda da bahsettiğin gibi The Dreaming I’ın son Aoratos albümüne yakın bir anlayışlı hali. Puan konusunda ben 85 gibi bir yerde görüyorum albümü Atmosferik Black Metal diyince biraz daha “Vermek istediği duyguyu vermiş mi?” diye bakmamız gerek gibi geliyor ve karabasan gibi üstümüze çöken, stres dolu bir albüm olduğundan mesajı aldık diye düşünüyorum. Daha iyi olabilir miydi? Kesinlikle evet.
(Bu arada yapay zekadan çok iyi bağlamışsın ekran karşısında alkışlayasım geldi.)
Hahah, sağolasın. Biraz buzzword gibi oldu ama çok yükseliyorum yapay zeka mevzularına. Bazen keşke bilgisayar mühendisliği okusaydım diyorum.
Puan konusuna çok takılmıyorum, ha 81 ha 85. İncelemede yazan önemli benim için. Her puan verdiğimde bir geriliyorum kalitatif bişeye kantitatif bir değer biçtiğim için.
Benim için de sorun değil puan 0 olsa da ben sevdim sevmeyen bok yiyebilir zaten. Sadece, ben 100 üstünden düşünemiyorum, düşündüğümde de ortaokul not sistemi gibi oluyor çok iyi bir albümün puanı 85ten düşükse hOcAm nOLuR 85 VeRİN hOcAm ya da sInAvı tEkrAr yApaLım hErkES dÜşüK aLdı diyesim geliyor. Yani “Hayırdır koçum 4 puan eksik vermişsin?” tarzı bir tepki değil 5’e bölünme takıntısı. Puanlama konusunda kimse kimseye karışamaz bence. Bana vasat gelen albüme bayılanlar olabiliirken benim çıldırdığım şarkılara buna mı çıldırıyorsun diyenler olabilir ki Apokatastasis Panton için una mı çıldırıyorsun diyen bir arkadaşım vardı .d
Sana 85 verirsem herkesin puanını 4 arttırmam gerekir evladım olmaz öyle şey. Bir dahakine daha sıkı çalışır alırsın.