Sodom Genesis XIX
Merhaba.
Daha geçen gün HARLOTT yazısında 2020’nin thrash adına hiç fena bir yıl olmadığından bahsetmiş, Sodom’un neler yapacağını merakla beklediğimi belirtmiş, yıllar sonra tekrar bir araya gelen Tom Angelripper ve Frank Blackfire’ın ortalığın annesiyle hasbihal edebileceğini düşündüğümün sinyalini vermiştim. Harlott’ı yazdıktan bir gün sonra Sodom çıktı ve yani… İnsan tabii şey oluyor… YA SİZ NE YAPIYORSUNUZ BİRADER?! BU NE BU?! Ne yazayım ben buna ya, bırakallaşkına.
Merhaba.
Genesis XIX incelemesi yazmak üzere ikinci defa bilgisayar başındayım. Albümü açtım, eş zamanlı bir de bira açtım. Susuyor insan bu albümü dinlerken. Yalnız 3. parça Euthanasia itibariyle biram bitti. Biraz hızlı gibi oldu ama Sodom zaten konuya siyahi pornosu gibi girdiği için makbul olanı bu gibi sanki. Tam bu cümleyi yazarken Genesis XIX‘in 3:26 civarında başlayan temiz gitarlı geçiş kısmı başladı bu arada. Eyvah deli solo geliyor ya arkasına. Bu kısa geçiş bölümü bitip Frank’in roket solosu girene kadar size bir şeyler söylemem lazı…ULAAAAN!
30 Kasım Pazartesi. İç mekan. Metalperver yeni Sodom albümünü incelemek üzere bir kez daha bilgisayar başına oturur. Önceki başarısızlıklarından çıkardığı derslerle müziğin sesini ciddi ölçüde kısmış, odanın bir köşesine sıraladığı, Covid-19’un başından beri giderek daha az alan kapladığı için minimalist sayılabilecek barındaki şişelere hiç yüz vermeden, tüm ciddiyetiyle klavyesinin tuşlarına basmaktadır. İşler, hiç olmadığı kadar yolundadır…
Ta ki Nicht mehr mein Land‘in girişindeki insanlık dışı blast-beat ve Tom Angelripper’ın tüm hücrelere nüfuz eden çığlığını duyana kadar. Daha fazla dayanamaz. Sesi kökler, eline geçen ilk şişeyi kafasına dikip okkalı bir yudum alır, kısa bir süre ne yapacağını bilmez halde odayı voltaladıktan sonra ise kendini sokağa atar. Sosyal mesafeymiş, toplum içinde yaşama görgüsüymüş umursamadan maskesini indirmiş fosur fosur sigara üfleyen ilk dayıyı “NİHTMEĞAMAYNLAND ULAN, YANİ BURASI BENİM YURDUM DEĞİL ARTIK!” diye isyan edip ağlaya ağlaya dövecektir.
Yahu siz ben istemez miyim sanıyorsunuz şöyle Alman thrash metalinin bodosluğu hakkında övgü dolu birkaç cümle edeyim, efendime söyleyeyim Sodom’un proto-black metal zamanlarına nasıl coştuğum üzerinden yine black-speed-thrash yağlaması yapayım ve grubun son yıllarda yaptığı albümlerin standart üstü ama etkileyicilikten uzak hallerinden dem vurup Genesis XIX‘in bu anlamda Sodom’un üzerindeki ölü toprağını attığını müjdelediğini anlatayım? Ha, istemez miyim? Olmuyor işte, anlamıyor musunuz?! Tom Angelripper o inanılmaz gürültülü bas gitarını lümbürdetirken, gruba yeni katılan Toni Merkel’in kondüsyon şovu davullarının gazıyla hızımı almış kendimden geçerken istesem de yapamıyorum. Ne yapıyorum onun yerine peki? The Harpooner‘ın muazzam bas gitarlarıyla kendimden geçip az önce elimde beliren kot ceketime diğer elimde beliren battal boy Sodom yamasını nasıl dikeceğimi düşünüyorum. Punk coşkulu Indonctrination‘a kadar bu işi bitirmem şart çünkü. Ah, elime battı lan iğne. Neyse, bdsm gibi düşünelim.
Bir kez daha merhaba.
Güldük eğlendik, tek kişilik mosh-pit‘im içerisinde tepine tepine kan ter içinde kaldım günlerdir ve ciddileşmenin vakti geldi. 80’lerin tümünü ve 90’ların bir bölümünü vahşi, karanlık ve ekstrem bir thrash ile geçirip ekstrem metali besleyen, türlere ve gruplara ilham veren Sodom, 90’ların ikinci yarısında thrash türünün daha melodik ve kulak dostu bir versiyonunu yapmaya başlamış, o tarafta da enfes albümlere imza atmıştı. M-16‘dan, yani yaklaşık 15 yıldan beriyse iyi albümler yapmaya devam etmesine karşın kendine konforlu bir alan bulmuş, orada etliye sütlüye bulaşmadan takılıyor gibiydi.
Frank Blackfire’ın geri gelişiyle 80’ler ruhunun dirilmesi mi dersiniz, yoksa Tom Angelripper’ın içindeki serseriyi yeniden bulması mı; sebep ne olursa olsun, Sodom 2020 biterken damgasını vurdu seneye. İki döneminin de en güçlü yanlarını müthiş harmanlayan Genesis XIX, vahşi, çiğ, saldırgan ama aynı ölçüde melodik ve tekrar dinlenilebilirliği çok yüksek bir albüm olarak bu yıl dinleyebileceğiniz en iyi thrash metal albümü olmaya aday.
Birkaç dakika, bir-iki parça kısa olabilir miydi? Bence evet. Uzun diye bayıyor mu peki? Asla. En uzun parçaları bile ne ara başlıyor, ne ara bitiyor belli değil açıkçası. O yüzden de normalde çok yaptığım “thrash dediğin kısa, net, vurucu olmalı,” eleştirisini Genesis XIX için yapabilmem imkansız. Sodom ne kadar net olunabilirse o kadar net ve ne kadar vurucu olunabilirse onun iki katı kadar vurucu; uzun süresi boyunca istikrarını koruyabilmesi ise…İşte gerçek büyüklük burada saklı biraz da. Birkaç jenerik rif albümü tekrar tekrar dinlerken batmaya başlıyor ve 12 parçanın tamamı aynı zindeliği koruyarak yaşlanmayacak belki ama Sodom’un istikrarını takdir etmemek mümkün değil gerçekten.
Tom Angelripper, bu sene tekil olarak dinlediğim en etkileyici performanslardan birine imza atmış. Hem bas gitar hem de vokalde ciddi anlamda döktürüyor. Persecution Mania ve Agent Orange gibi efsanevi albümlerde yer alan Frank Blackfire ise Sodom diskografisi içerisinde kendi üçlemesini yapıp bu iki klasiğin yanına eklenecek güçteki Genesis XIX ile geri dönüşünün boşa olmadığını ispatlamış. Bu ikilinin yanındaki genç tüfeklerden özellikle Tom Merkel ise kurmaylarının tutkusuna, stratejisine inanıp resmen kanının son damlasına kadar savaşıyor davul kitiyle. Şu parçanın şurası değil, komple albümü örnek gösterebilirim performans değerlendirmesinde zaten. ÇOK İYİ OLUM YA! Dur dur, iyiyim.
2020’nin en iyi thrash albümü tartışmasına girmek istemiyorum, çünkü benim ana adaylarımdan Weapons of Tomorrow ile Genesis XIX arasında dağlar kadar fark var mesela ve Sodom’un günümüz thrash metalini hiç umursamadığı, kendi metalini yaptığı çok açık ortada. Ben müziğin subjektifliğine inansam da değerlendirme noktasında işin içine giren birçok dinamikle konunun rahatlıkla objektifleşebileceğini düşünürüm genelde ama bu noktada elma-armut karşılaştırması olacağı için iş biraz tercih meselesine dönüşecek ister istemez. 80’lerin çiğ, hafif karanlık ve alkollü thrash metalini dünyanın en gaz müziklerinden biri kabul eden bir dinleyici penceresinden bakınca da Genesis XIX, bu yıl çıkan diğer tüm thrash albümlerinden bir, hatta bir-iki basamak daha yukarıda. Bir tek HELLRIPPER ile kıyaslayabilirdim ki onda da silsile ve rütbe taraflarından konuya baktığım için James McBain kardeşim kusura bakmasın ama Tom Angelripper ve Frank Blackfire varken ona bok yemek düşer. Genesis XIX ezdi, geçti üzerimizden. Bravo.
92/100
Metalperver bünyesinde olan bitenden memnunsanız aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreon sayfamıza bir göz atabilir, destek olabilirsiniz:
Uykusuz kafayla dinlemiş çok etkilenmemiş ve hatta davul performansını, özellikle birkaç parçada, tekdüze bulmuştum. Birkaç gündür dinledikçe daha bir oturdu ve ”aga bu nedir?!” seviyesine geldim. Davul konusunda tam dönmüş değilim ama şarkıların yapısının biraz o yöne ittiğini düşünüyorum ve tüm şarkılarda yok zaten o tekdüzelik. Ayrıca Frank Blackfire reizin gelişi de belli ki fark yaratmış.
Sodom diskografisi içinde en iyi albümler içerisine girecek bir iş bu. Tek tek parça seçemiyorum, albüm komple güzel. Warbringer’ın albümünü yılın en iyi thrash albümü olarak görüyordum ama şimdi ikileme düştüm açıkçası.
Daha dinamik veya ön plandaki bir davul performansıyla böyle leş tınlamazdı gibi geliyor bana da.
Warbringer’ın albümü hala thrash türünün geleceği için daha ikna edici gibi ama ben Sodom’a verdim oyumu ya; böyle it-köpek thrash metalinin fedaisiyiz.
Blind Superstition…. gerçekten muazzam bir açılış nasıl bir hayvanlığa maruz kalacağımızın sinyallerini daha ilk saniyelerden veriyor. Albümün hiç şakası yok olabildiğince tehditkar ve yırtıcı.
Geri bildirim: Sodom – Bombenhagel [EP] – Metalperver