LIK – Misanthropic Breed
Merhaba.
LIK ilk defa karşıma çıktığında, heyecan verici bir İsveç death metali grubuyla karşı karşıya olduğumu düşünmüştüm. Kadroda Tomas Åkvik, Niklas Sandin gibi çok değerli adamlar vardı çünkü. KATATONIA‘dan BLOODBATH‘e, NIGHTRAGE‘den CARNAL FORGE‘a pek çok grupta yer almış değerli müzisyenlerin toplaşıp klasik Stockholm death metali yapmaya karar vermesi, hiçbir zaman için olumsuz sonuç veremezdi. Nitekim yanılmadık; 2018’de yayımlanan Carnage, türü seven herkesin ilgisini çekmeyi başaran bir albümdü.
Merak ettiğim esas şey binlerce farklı (aynı) örneğini gördüğümüz bu türde LIK’taki elemanların heyecanlarını ne kadar sürdürebilecekleri, bu işi sürdürmeye ne kadar hevesli olduklarıydı. Beş senedeki 3. stüdyo albümüyle hayli şaşırttılar bu anlamda. Üstelik geçtiğimiz hafta yayımlanan Misanthropic Breed, grubun klasik terk-diyar eyleme metalinin peşini kolay kolay bırakmayacağını da gösteriyor fazlasıyla.
Aslında teknik anlamda incelemenin bir manası yok bu albümü. Çünkü LIK, klasik Stockholm death metalini, tam “bir tane daha dinlersem bıkacağım galiba”, dedikten sonraki ilk denk gelişte “dünyanın en iyi pedalı ulan bu!!1!bir!” gazıyla coştuğum HM-2 pedalının hakkını vererek, tempolu ve sabit, yüksek sesle dinlendiğine yan komşuda “Pazar Pazar bitmedi kardeşim tadilatınız!” hissi verecek davullarla ve umursamaz, lakayıt ve serseri bir tavırla icra ettiği için, üzerine söyleyecek pek bir şey bırakmıyor insana. Bu paldır küldürlükten hoşlanıyorsanız, LIK tam da aradığınız şey işte.
Müziğin hızla sıkıcılaşıp tazeliğini kaybedebileceği bir yaklaşım benimsemesine rağmen LIK’ın başarılı addedilmesinin sebebi ise sanki 90’larda bir araya toplanmış yeni yetme birkaç metalcinin elinden çıkmış gibi enerjik, heyecanlı ve samimi hissettirmesi. Misanthropic Breed‘in her anında da bu içten gelen enerjiyi yansıtmayı başarmışlar. Temponun ilk düştüğü Female Fatal to the Flesh‘e gelene kadarki dört parçanın dördü de mezarlık hırsızları gibi, gece bilmediğini yoldan giderken etrafınızı sarıp hırlamaya, havlamaya başlayan sokak köpekleri gibi bestelerden oluşuyor. Dünyanın en güzel davul ritimlerinden skank beat ile açılıp 2:55 civarında da müthiş bir tremolo eşliğinde iyice kayışı koparan Corrosive Survival, ders adeta mesela. Tomas Åkvik kaç kere “ugh” çekiyor bilmiyorum ama yeterince değil, ondan eminim, haha. Bu arada baştan sona müthiş bir vokal performansı var Tomas’ın. Çeşitlilikten, zenginlikten söz etmiyorum elbette; bu köp-pek death metalinin talep ettiği şekilde, her sözü sevmediği insanın suratına löp löp Covid-19 tükürüyormuş gibi söylüyor Tomas ve böyle bir albüm için daha uygun bir vokal olamaz.
Misanthropic Breed, bu türün en büyük isimlerinden ENTOMBED‘un Wolverine Blues‘undan alınmış bir isim. Aslında bu kadarı bile LIK’in ne hedeflediğini gösteriyor. Buna karşın grubun prodüksiyon anlamında daha modern bir bakış açısına sahip olduğundan bahsetmek gerek. Aslına bakarsanız davulları biraz zayıf buldum. Performans açısından eksiği yok; d-beat, skank beat, klasik 2/4 gazları, yüksek tempolu duble bas davul oyunları derken Chris Barkensjö görevini fazlasıyla yerine getiriyor ama bazen gitarların arkasında kayboluyor davul ve özellikle roketi ateşlemesini beklediğim anlarda patlayıcı bir etki yaratamıyor. Gitarlar bu kadar mü-kem-mel tınlarken davulun bir tık geride kalması kabul edilebilir tabii ama yine de biraz daha güçlü olsalar albüm iyice dayakşör olabilirmiş gibi hissettiğimi belirteyim.
DISMEMBER, ENTOMBED, BLOODBATH gibi Stockholm usulü Styx nehrinin karşı kıyısına yolculuğa çıkma metalinde kanaat önderi olmuş grupların işlerinden hoşlanıyorsanız Misanthropic Breed‘i gözü kapalı alıp koyabilirsiniz cebinize. İdeal süresi (39 dk.) , başından sonuna dek nadiren düşen temposu ve samimiyetiyle 2020’de dinlediğim en cengaver death metal albümlerinden biri. Kişisel olarak Carnage‘daki çiğliğe, oradaki müthiş eğlenceli sözlere ve davullara bir tık daha yükseğim ama Misanthropic Breed de hiç yabana atılır cinsten değil.