Onslaught – Generation Antichrist
Merhaba.
1980’lerin başında, henüz thrash türünün adı dahi tam manasıyla konulmamışken pek çok grup kariyerine yapabileceği en sert, en hızlı punk müziğini yaparak başlıyordu. Hardcore punk ile müziğe başlayan gruplardan biri de 1982’de kurulan İngiliz grup Onslaught’tu. İlk albümlerini yayımlamaları 1985’i bulacaktı ve o zamana kadar pek çok demo çıkarıp harcore punk türüne katkı vermeyi sürdürdüler.
1985 ise artık hem thrash hem de satanizm temasının sert müzikte ayyuka çıktığı bir dönem olduğundan Onslaught da ilk stüdyo albümü Power from Hell‘de d-beat kökenini sert gitarlar ve VENOM etkili kötücül sözlerle süsleyip karanlık, sert thrash trenine attı kendini. 1991’de dağılana kadar yaptığı toplam üç albümle, Gelmiş Geçmiş En Önemli 50 Thrash Albümü gibi biraz daha kapsamlı listelerde mutlaka kendine yer bulan eserler çıkarmış, saygı gören bir grup olmayı başardı… Hızlıca 2020’ye geldiğimizde ise 2004’te yeniden birleşmiş, fakat an itibariyle ilk kadrosundan sadece bir eleman barındıran, on beşin üzerinde eski elemana sahip emektar bir grup olarak çıkıyor karşımıza Onslaught. Sanki bir devlet dairesi gibi duruyor orada; bir yandan yeni gireni, emekli olanı, istifa edeni, atanması gelenle uğraşırken bir yandan da, işliyor bir şekilde.
Nige Rockett’ın en büyük tutkusu, inadı veya belki de mecburiyeti seviyesinde görülebilecek Onslaught, geçtiğimiz hafta, hatta tam da doğum günüm olan 7 Ağustos’ta yeni albümünü yayımladı. Generation Antichrist, tavizsiz bir thrash kültüründen gelen Nige’ın neredeyse 40 seneye yayılmış durumdaki thrash aşkının son meyvesi ve yaşlı, eski, dalları kırılmış bir ağaç olmasına rağmen meyvesi hiç de ekşi değil.
Rise to Power, radyo frekansları arasında gezinirken denk gelinen ve insanın hayatını değiştirecek o mesajı vererek, ismiyle müsemma bir biçimde ağır ağır girip ilk dakikasını geride bırakırken ilk kez Onslaught için mikrofonun başına geçen David Garnett’in “Rise! Rise!” haykırışlarıyla ivmeleniyor. Garnett’in de söylediği üzere yolda onurunu kaybetmeden, sosyal basamakları tırmanıp elitleri yok etmek üzere harekete geçiyor Onslaught… Hem de ne hareket!
Camları kırıp içeri dalan özel tim gibi, şafak operasyonu gibi giriyor resmen. Strike Fast Strike Hard, grubun hardcore kökenlerini fazlasıyla hissettiren nakaratı ve yüksek temposuyla canavar gibi açıyor albümü. Hemen arkasındaki Bow Down to the Clowns ise DECAPITATED seviyesinde bir hız ve groove ile başlayıp çıtayı daha da yükseltiyor. Grupça yapılan vokallerdeki gazı, özellikle geçiş anlarında belirginleşen bas gitar ve güçlü, temiz kayıt, on bir- on iki dakika gibi kısa bir sürede kanımı kaynatmaya yetti bile. Zaten thrash metalin altın kuralı burada dad devreye girmiş; Generation Antichirst, kırk dakikanın altındaki süresiyle de çok ideal. 50 dakikalara çıkıldığı anda kan basıncı düşmeye, gazı kaçmaya başlıyor thrash albümlerinin. Yapmayın bunu.
Hem tempo ve ritim yapısı açısından hem de genel atmosfer ve his bakımından Generation Antichrist, monolitik bir albüm. İstikrarlı bir biçimde saldırıp nefes aldırmamaya çalışıyor ve büyük oranda da bunu başarıyor. Bu istikrar ise bestelerin birbirinin önüne geçmeyecek şekilde kurgulanmasıyla sağlanmış. Klip parçası olarak Bow Down to the Clowns seçilmiş ama pekala Addicted to the Smell of Dead veya Empires Fall da seçilebilirmiş. Kısacası her şarkı gümbür gümbür davullar ve sert thrash rifleriyle dolu. Tekrara biniyor mu? Evet, bazen biniyor tabii ama tat kaçıracak seviyede değil kesinlikle. Ayrıca groove ve hardcore ile de iç içe geçmiş durumda besteler; kafa sallamaktan, bir şeylere sövmekten, tepinmekten fırsat kalmıyor ki tatların kaçmasına!
Bu kadar düz bir albümden bu kadar keyif alacağımız düşünmezdim doğrusu. Fakat grubun özellikle hayranı olanlar için Sy Keeler’in yokluğunu biraz aradığımız itiraf etmem gerek. Garrett, onu aratmamak için elinden geleni yapmış ama Sy’ın özellikle temize yaklaşan vokalleri, Onslaught’a ayrı bir hava katıyordu. Daha bir önceki albümdeki 66’fucking6‘in nakaratındaki “We are the chaos legions!” haykırışı bile kulaklarımda çınlıyorken Garrett’ın vokali biraz karaktersiz, biraz karizmasız kaldı açıkçası. Söz tarafında ise saf bir thrash albümünde olması gerektiği gibi peygamberinden devlet adamına; gelmişinden geçmişine bir sevgi yolculuğu.. Son bir-iki şarkıda abartıp “keşke bu kadar da dümdüz söylemeseniz mi ilkokul çocuğu gibi?” dedirtmiyor değil ama olur o kadar da.
Saf 80’ler ruhuna sahip, modern prodüksiyonlu bir thrash albümü Generation Antichrist. Bu kadar net, bu kadar boyutsuz albümleri değerlendirmeye bile almıyor genç dinleyiciler çoğu zaman ama Onslaught yılın kaliteli thrash albümlerinden birine imza atmış. Sosyal medyada ülke gündeminden kafanız attığında, ne bileyim, çember sakallının biri çıkıp “Eğer ki kaynının sol kolu sağ kolundan az kıllıysa o halde sol kola kerkinmek caizdir,” dediğinde açın; cinnet geçireceğinize iki kafa sallayıp rahatlayın.
82/100
Patronlarımıza sunduğumuz hoşluklardan faydalanmak ve Metalperver’i desteklemek için Patreon sayfamıza göz atabilirsiniz: