Psychonaut – Unfold The God Man
Merhaba.
Son dönemde birkaç incelemesini daha okuduğunuz sevgili patron okurumuz Duodenum’ın Psychonaut – Unfold The God Man incelemesi ile bu hafta iyice progresifperver olduk. Buyursunlar:
Geçenlerde bir arkadaşımı ziyarete gittim. Evde iki misafiri daha vardı. Misafirlerden biri amatör olarak jonglörlükle ilgileniyor ve biz konuşurken muhabbete katılmayıp arkada 3 top çeviriyordu. Başlangıçta ilgimi çeken bu görüntüye kısa sürede alışan beynim amatör jonglörü arka plana almış, sohbete odaklanmıştı. Toplardan birini düşürdüğündeyse kısa süreli olarak dikkat kesiliyor, ardından tekrar arka plana alıyordum.
Müziğinde bariz bir TOOL etkilenimi bulunurken Tool’dan etkilenmiş Soen’den de etkilenen, Pink Floyd’u da unutmayan, throat singing denilen gırtlak vokalini de kullanan, 7 telli gitar da barındıran, koro da katan, alengirli davulculuk da yapan, hem kirli hem temiz vokal kullanan, 15 dakikalık şarkı da yazan ve daha birçok başka konuya elini atan Belçikalı Psychonaut’un ilk albümü Unfold The God Man’i dinlerken aklıma gelen ilk görüntü bu amatör jonglör. Henüz ilk albümünden 69 dakikalık iddialı bir çalışma ortaya koymasına rağmen dikkati toplamada ve tutmada zaman zaman güçlükler çekiyor grup. Arada sırada da elindeki toplardan birini düşürüyor. Buna rağmen güçlü yanları o kadar güçlü ki yılın progresif metal dalında iddialı işlerinden birini ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.
Bahsettiğim dağınıklık durumu en fazla introdan sonraki 2 şarkıda ve 15 dakikalık kapanış Nothing is Consciousless’ta belli ediyor kendini. Bu 3 şarkının dışında leziz fikirlerle, bazı deneyler ve bazı garantici yollarla macera gibi bir dinleti sunuyor albüm. Şarkıdan şarkıya grubun zihnindekileri müziğe nasıl yansıttığını duydukça hem merak hem de takdir ettim müziği. Bu macera hissi bir progresif metal albümünde en çok hoşuma giden şey ve albümü dinlerken bu hissi ne kadar özlediğimi fark ettirdi bana. Tekrar tekrar dinledikçe bazı şarkılar açılıyor ve yeni yüzleri görünüyor, bu da albümün ömrünü uzatıyor.
Psychonaut albümü 3 yılda bestelediğini ve bu süreçte toplanıp çeşitli meditasyonlar yaptıklarını, la notasını güncel müziğin neredeyse tamamında kullanılan 440 Hz yerine 432 Hz’ye akort ettiğini ve insanın daha üst bir bilinç düzeyine çıkmasını konu edindiğini söylüyor. Bu açıklamaları müzik ve sözlerle birleştirdiğimizde ortaya çıkan sonuç liserjik asit dietilamid. Belli ki grup üyeleri kafacılığa epey meraklı ve psikodelik unsurları da barındırıyor Unfold The God Man.
Progresif metal konusunda oldukça modern bir yaklaşım benimseyen Psychonaut’u dinlerken aklınıza bir an bile Dream Theater ekolü gelmiyor. Teknik anlamda coşan tek enstrüman davullar. Progresiflikse enstrüman hakimiyetiyle değil beste yapıları ve farklı fikirleri müziğe entegre etme yoluyla veriliyor. Bu fikirlerden en çok hoşuma gidenlerden biri Sananda şarkısında “My kingdom for the waterfall” dizesiyle müziğin sustuğu ve vokallerin öne çıktığı kısım. Albüm boyunca nadir anlar hariç vokallerin geri planda kaldığını ve kirli vokallerin pek yakışmadığını düşünmekle beraber bu kısmı her dinlediğimde “keşke vokalist biraz daha özgüvenli olsa, öne çıkmaya çalışsaymış,” diye düşünüyorum. Bu da grubun geleceğine dair umudumu ve merakımı arttırıyor.
Psychonaut; korolar, saksafon, throat singing gibi farklı unsurlarla çok geniş bir sonik palet kullansa da müziğin özünü bas, gitar ve davul oluşturuyor. Farklı şarkılarda bu farklı seslerin öne çıktığına şahit oluyoruz. Bütün bu sesler pena vuruşlarını bile duymamızı sağlayan cam gibi prodüksiyonla birleşiyor ve albümü bitirdiğimde müziğe doyduğumu hissediyorum.
Halls of Amenti şarkısı içinse yeni bir paragraf açmak istiyorum çünkü buna değer. Mükemmel bir Tool/Mastodon sentezi sunan şarkı kesik kesik vokalleriyle, boru gibi gitarlarıyla, yaratıcı davullarıyla progresif metal seven herkesin yüzünü güldürecek bir eser. 3:42’de başlayan hayalet notalı rif adım adım yükseliyor, zaman işareti değişiyor ve harika bir katarsise dönüşüyor.
Psychonaut, adını duyurabilirse eğer yıla damgasını vurabilecek, Tool ve Soen’in epey sevildiği ülkemizde de kendisine bir kitle bulabilecek bir grup. Henüz bir miktar amatörlük var üzerlerinde ama 1-2 albüm sonra eğer çok yanlış kararlar almazlarsa hem adını duyuracağına hem de müzikal yönden çok tatmin edici işler çıkaracaklarına eminim. Bu amatörlüklerinin bu derece iddialı ve üst düzey bir albüm yapmalarının önüne geçmediği düşünülürse ileride bizi epey ilginç işler bekliyor.