Ensiferum – Thalassic
Merhaba.
Başlamadan önce Ensiferum hakkında bildiğim bazı şeyleri sizlerle paylaşmak isterim:
1-Finlandiyalılar.
2-Folk metal yapıyorlar.
3-Wintersun insanı Jari Mäenpää bir ara bunlarla çalıyordu.
Eveet, en az iki (daha fazla olduysa hatırlamıyorum) defa canlı izlediğim, yıllardır bildiğim, duyduğum gruba dair kitabi bilgilerimin sonuna geldik sanırım. Özellikle ilk albüm Ensiferum ve 2010’lar itibariyle çıkan diğer eserlerini (onun da sebebi o dönemden itibaren daha ciddi ve kapsayıcı yaklaşmamdır müziğe) dinlememe rağmen sevdiğim Ensiferum şarkılarının isimlerini saymaya kalksam iki-üç parça sonra tıkanırım galiba. Öyle bir umursamazlık, öyle bir boşvermişlik.
Haliyle işbu Thalassic yazısında yazacağım şeyler çok büyük oranda sadece Thalassic albümüyle ilgili olacak ve grubun geçmişiyle kıyaslamalara giremeyecek, referanslarla düşüncelerimi güçlendiremeyecek ve anektodlarla süsleyemeyeceğim. Hadi bakalım:
Tabii kara cahil de değilim ve Ensiferum’u pek umursamayışımın temelleri de grubun, belirli bir mesafeden olsa da benim de takip ettiğim, 2010’larını çok iyi geçirememesi. Nitekim 2012’de çıkan Unsung Heroes‘un, 2017’de çıkan bir önceki Two Paths‘in çok da olumlu eleştiriler almadığı ortada. Eh, zaten drama tarafı, melankolisi ağır basmayan, onlar yerine hoplayıp zıplamayı tercih eden folk metal anlayışına çok ayılıp bayılmıyorken ne yapayım ki Ensiferum’u diye düşünerek bu günlere geldim. Fakat geçtiğimiz haftalarda çıkan Thalassic, Ensiferum’a karşı görüşlerimi büyük oranda değiştirdi açıkçası ve bir süredir bu albümü dinlemekten kendimi alıkoyamıyorum.
Son dinlediğim Ensiferum albümü neydi, hatırlamıyorum (muhtemelen bir tur Two Paths çevirip atmışımdır bir kenara) ama Thalassic‘i daha sadece bir tur döndürdükten sonra Rum, Women, Victory gibi, Andromeda gibi ve One With the Sea gibi parçalar hemen hafızama yerleşti. Bir-iki tur daha pekiştirince de onların yanına Western soslu The Defence of the Sampo (gerçekten bu parçanın son bölümünde köy meydanında hasımla ters ters bakışıp saatin on ikiyi vurmasıyla altıpatların çekilmesi gibi bir durum var) ve For Sirens eklendi. Onların gazıyla bir-iki tur daha dinleyince bu defa albümdeki en ÇAYIR YOK MU YA KOŞMALIK folk metali Midsummer Magic bile keyifli gelmeye başladı… Kısacası dinledikçe oturdu, dinledikçe daha da sevdirdi kendini Thalassic.
Öncelikle benim bildiğim Ensiferum böyle bir grup değil, o yüzden de biraz araştırma yaptım tabii (siz başta dediklerime inanmayın çok, hshah). Burada melodinin yanına gayet kompozisyonu da ekleyen, birbirinden alakasız tınlayan fabrikasyon parçalar yerine bütüncül bir anlama hizmet eden, atmosferi pekiştiren besteler üretmiş, mis gibi bir Ensiferum var. Yo-ho-ho ve bir şişe de rom! seviyesine düşüp hızla uzaklaşmama neden olabilecek korsanlık ve deniz konsepti ise bir RUNNING WILD kadar olmasa da gayet olgunca işleniyor.
Gruba yeni katılan klavyeci/vokalist Pekka Montin’in beste aşamasındaki katkısı ne kadardır bilemiyorum ama özellikle vokal performansı gerçekten etkileyici ve Ensiferum’la birlikteThalassic‘i de yukarı taşımış. Siz bilmem ama ben şöyle coşkulu bir melodi eşliğinde patlatılan bol vibratolu güçlü bir çığlığı her zaman çok metal bulmuşumdur ki Pekka Montin de albüm boyunca hünerlerini sergiliyor. SHADE EMPIRE ile yaptığı harika işlerden tanıdığımız Mikko Mustonen’in orkestrasyonları ve konuk müzisyenliği de albümü zenginleştirerek melodilerin altını dolduruyor. Pekka’lar Mikko’lar… Disneyworld gibi yer ha bu Finlandiya, ne güzel.
Thalassic‘te yer alan her parçada baskın unsur değişiyor ve albümün en etkileyici özelliği bu bana sorarsanız. Rum, Women, Victory çok daha geleneksel, power/folk metal çizgisinde ve akrobatik, hızlı ana melodisinin omuzlarında yükseliyor. Andromeda ise nakarattaki temiz vokaliyle, şarkı boyunca durmayan orta tempo, melodik ve fazlasıyla AMORPHIS vari gitarlarıyla öne çıkıyor. The Defence of the Sampo ise epiklikten, bilinmezlerle dolu denizlere açılan tayfanın cesaretini kaybetmemek için tekrar tekrar söylediği ait olduğumuz salonlara geri döneceğiz türevi gazından, orkestrasyondan ve bahsettiğim Western düzenlemelerden besleniyor. Bu arada yine Pekka’ya döneceğiz ama yine ana melodisini dörtnala koşturup insanın kanını kaynatan Run from the Crushing Tide‘da ana vokal Petri ile paslaştığı anlar mis gibi. Yine bol bol AMORPHIS duyabileceğiniz For Sirens sonrasında ballad vari One with the Sea giriyor. İlk iki bölümünü grubun ilk albümünde bulabileceğini epik kapanış Cold Northland (Väinämöinen Part III) öncesinde ise o cıvık, içkici, umursamaz ve partici folk metal kafasındaki Midsummer Magic var… Kısacası dokuz parçanın en az altısı birbirinden tamamen farklı yapılarda ve bu da Thalassic‘i standart folk metal sınırlarının ötesine taşımış. Ayrıca tüm bu çeşitliliğe rağmen albümün albüm yapısı da öyle aman aman bozulmuyor pek. Bu arada kapanışın orta bölümünde enfes bir blast-beat patlamışlar ki onu da duyduktan sonra bütünüyle düştü gardım.
Yerinde sayan grupların zaman zaman kımıldandığını, bir umut ışığı yaktığını görüyoruz bazen yeni albümlerinde ama Thalassic özelinde bence konu bundan çok daha ciddi: Bence Ensiferum artık yepyeni bir gruba dönüşmüş. Bunda aslan payı kimindir bilmiyorum, umrumda da değil ama Thalassic sayesinde ortaya çıkan bu heavy/power/folk metal soslu yeni grubu ben epey sevdim. Yürü be Ensiferum.
Süper yorumlamışsın Korhan, yeni klavyecinin vokali cidden dikkat çekici ve enerji katmış gruba. Eleman herhangi bir power gruba direkt vokalist olarak girebilir bence. For Sirens ve Andromeda gayet leziz. Shade Empire bağlantısı da güzel trivia oldu benim açımdan 🙂
Teşekkürler. Bana bu saatten sonra Ensiferum sevdirdi ya yeni eleman. Hala açıp dinliyorum rahat, dertsiz metal aradığımda.